Pangaltı Mıhitaryan Okulu’nun 200. yılına özel düzenlenen sergide, okulun ve küratör Aved Kelleci’nin arşivinden seçilen belgelerle Mıhitaryan mirası ilk kez kapsamlı biçimde sunuldu. Kelleci’yle sergiye ve Viyana Mıhitaryan Mektebi’nin tarihine dair konuştuk.
Pangaltı Mıhitaryan Okulu’nun kuruluşunun 200. yılı kutlamalarına bir de sergi eşlik etti. Araştırmacı Aved Kelleci’nin (Avedis Aydınyan) küratörlüğünü üstlendiği ‘Vizyoner Bir Eğitim Kurumu: Viyana Mıhitaryan Mektebi 200 Yaşında’ başlıklı sergi, okulun salonunda 1 Haziran’a kadar ziyaretçileri ağırladı. Bu sergiyle Pangaltı Mıhitaryan Okulu’nun kendi arşivinin yanı sıra, küratörün koleksiyonundan objeler de ilk kez gün yüzüne çıkmış oldu. Aved Kelleci’nin sergisinde Viyana Mıhitaryan Mektebi’nin kuruluş hikayesi, Başepiskopos Arsen Aydınyan’ın Viyana Mıhitaryan Mektebi’nde bıraktığı izler, okulun Pangaltı Mıhitaryan’a dönüşümü ve Mıhitaryan geleneğinin Ermeni dünyasına sunduğu katkılar yer aldı. Sergi sona erse de Aved Kelleci ile hem ender bulunan fotoğrafların hem de Viyana Mıhitaryan Mektebi’nin tarihi üzerine konuştuk.
İlk ve ortaokulu Dadyan, liseyi ise Esayan’da tamamladınız. Fakat sergiye baktığımızda Mıhitaryan Okulu’nun kuruluş tarihçesine oldukça hâkimsiniz. Mıhitaryan Okulu’nun tarihi nasıl ilginizi çekti?
Ermeni tarihine ilgisi olanlar bilir ki Mıhitaristler, Ermeni milletinin modernleşme sürecinde öncülük etmiştir. Okullarda okutulan ilk Ermenice ders kitaplarını, ilk modern Ermenice sözlükleri, ilk ansiklopedik eserleri, ilk bilimsel ve tarihsel yayınları incelemeye başladığınızda bunların çoğunun Mıhitarist Birliğine bağlı rahiplere ait olduğunu görürsünüz. Bununla birlikte Osmanlı dönemindeki birçok Ermeni edebiyatçı, sanatkâr ve devlet adamının da bu rahipler tarafından yetiştirildiğini göz önüne aldığınızda Mıhitaristlere ve onların kurumlarına ilgi duymamak imkânsız. Dahası, ailemde bu birliğe mensup rahiplerin oluşu ve bu sıralardan birçok akrabamın geçmesi de bu okula karşı kişisel bir bağ kurmamı sağlayan önemli etkenlerden bir diğeri.
Sergiden de anladığımız üzere ailenizden biri olan Viyana Mıhitarist Birliği Genel Başrahibi Başepiskopos Arsen Aydınyan okulun tarihinde önemli bir yer kaplıyor. Aydınyan, Mıhitaryan Okulunun yanı sıra Ermeni dünyasında nasıl izler bıraktı?
Bugün Türkiye Ermenileri tarafından pek bilinmese de Aydınyan, gerek Mıhitaryan tarihinde gerekse Ermeni tarihinde önemli bir yere sahip. Genel hatlarıyla baktığımızda, ressamlıktan bestekârlığa, eğitmenlikten idareciliğe birçok alanda kendini ispatlamış önemli bir din adamından bahsediyoruz. İzmir Mıhitaryan Mektebi’ndeki müdürlüğü esnasında Osmanlı coğrafyasında ilk kez beden eğitimi dersini müfredata ekleyen, Pangaltı’daki Mıhitaryan Mektebi’ndeki müdürlüğünde okulu ilk defa yabancı öğrenciye açan, dönemin Sadrazamının ve Maarif Vekilinin takdirinin kazanmış biri Aydınyan. İlerleyen yıllarda Viyana Mıhitarist Birliği Genel Başrahipliği’ne gelmesiyle birlikte manastırı borçlarından kurtararak bağlı kurumları yükselişe geçirmiş, kapanan manastır matbaasını tekrar açtırmış ve günümüzde devam eden en eski ikinci Ermenice süreli yayın olan ‘Hantes Amsorya’ mecmuasını yayınlamaya başlamış. Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph’in eşi İmparatoriçe Sisi’nin şahsi günah çıkarma papazlığı gibi önemli görevlerde de bulunmasına rağmen bence Aydınyan’ın Ermeni tarihindeki yerini almasının asıl sebebi 1866 yılında kaleme aldığı “Kınnagan Keraganutyun Aşharhapar Gam Arti Hayeren Lezui” [Modern veya Çağdaş Ermeni Lisanının Dilbilgisi Tahlili] adlı dilbilgisi kitabı. Ki bu eser günümüzde filologlar tarafından hâlâ Klasik Ermeniceden Modern Ermeniceye geçişin başyapıtlarından biri sayılıyor.
Viyana Mıhitaryan Mektebi’nden Özel Pangaltı Ermeni Lisesi’ne geçiş sürecini açar mısınız? Bu değişim eğitime de yansıyor mu?
Bu geçiş süreci Türkiye’deki tüm azınlık okullarında olduğu gibi Mıhitaryan için de çok sancılı bir süreç. Bu süreçte sadece okulun adı değil idari şekli, statüsü hatta okulun arması bile değişiyor. 1924 yılına kadar Viyana’daki birliklerine bağlı olarak idare edilen okul, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ilanıyla birlikte Maarif Vekâleti’ne bağlanıyor ve bu tarihten itibaren Azınlık okulu statüsünde sayılarak sadece Ermeni öğrencileri kabul etmesine izin veriliyor. Ardından peş peşe gelen düzenlemeler ve yaptırımlar sebebiyle okulun ders programı bakanlığın isteklerine göre şekilleniyor; okulda bulunan dini semboller yasaklanıyor, okul, sembolünün merkezindeki haçı çıkarmak ve sadece arıyı bırakmak zorunda kalıyor. Bunun dışında en büyük zorluk eski okul binasının bakanlığın belirlediği kriterlere uygun olmaması ile karşılarına çıkıyor. Ancak bu da kısa sürede hallediliyor ve 1927 yılında bugünkü okul binasının inşaatına başlanarak bir sonraki sene faaliyete geçiliyor. Hatta böylesine imkânsızlıklar içerisinde okul, Anadolu’dan gelen yetim Ermenilere de ev sahipliği yapıyor. 1928 yılına gelindiğinde okulun lise kısmı, 1932’de ise ilk anasınıfı faaliyeti göstermeye başlıyor.
Mıhitaryan Mektebi’nde iz bırakan başka din adamları kimler?
Mıhitarist rahipler, din adamı oldukları gibi aynı zamanda iyi birer akademisyen ve idareci. Bu açıdan mutlaka isim vermem gerekirse şu anki okulun arazisini satın alan Peder Mağakya Samuelyan’dan başlamak en doğrusu olacaktır. Onun bu ileri görüşlülüğü sayesinde bugün Mıhitaryan Okulu’ndan söz edebiliyoruz. Bugün duacı olmamız gereken bu rahip, zamanında Viyana’daki üstlerinin tüm itirazlara rağmen bu geniş araziyi satın alarak okulu buraya taşınmasını sağlamış. Samuelyan gibi okulun tarihinde çok önemli bir yere sahip olan bir başka rahip de Peder Hımayag Hamparyan. Hamparyan, 1922 yılında okulun müdürlüğünü, birkaç sene sonra da İstanbul’daki Viyana Mıhitaristlerinin Başrahipliğini üstlenmiş ve yeni kurulan cumhuriyet rejiminin tüm taleplerini yerine getirerek okulu kapanmanın eşiğinden döndürmüş. O dönemde çoğu Ermeni okulunun, gereklilikleri yerine getiremeyerek kapandığını göz önünde bulundurursak Hamparyan’ın böylesine zor bir dönemde okulunu açık tutmayı başarmış yetenekli bir idareci olduğunu söylemek mümkün. Bunların dışında Hamparyan’ın döneminde bugünkü manastır ve okul binasının inşa edildiğini, günümüzde kabul gören okul logosunun oluşturulduğunu da hatırlatmakta fayda var.
‘Meckhitharine’ likörünün formülü bulunacak mı?
Sergide yer alan ‘Meckhitharine’ likör şişeleri dikkatimi çekti. Bunun hikâyesini anlatır mısınız?
‘Meckhitarine’ Ermeni kültürünün yaşayan efsanelerinden biri. Yaşça ileri olanların iyi bildiği, yeni jenerasyonun ise öğrendiğinde çabuk benimsediği bir gelenek. 42 çeşit ot, baharat, meyve ve kökten elde edilen bu likör ilk başlarda ilaç olarak imal edilmiş. 17. yüzyıla tarihlenen Ermenice bir yazma sayesinde Mıhitarist rahipler tarafından keşfedilmiş ve ilk kez İstanbul’da kendi aralarında tüketmek üzere üretilmiş. Formül daha sonra rahiplerin İstanbul’da barındırılmaması sebebiyle önce Yunanistan’daki Modon’a, oradan Venedik’e, oradan da Trieste ve Viyana’ya taşınmış ve burada 1889 yılında ticari olarak satılmaya başlamış. Kısa sürede manastırın en büyük gelir kalemlerinden biri haline gelmesi üzerine tarifin gizli tutulmasına karar verilmiş ve formül bir usta ve bir çırağa emanet edilmiş. Bu usta-çırak sistemi yakın zamana kadar işlemiş olsa da son ustanın vefat etmesi, “yeni ustanın” ise kimseyi bu formülü bilmeye layık görmeyerek öğretmemesi, bir de üzerine demans olması ne yazık ki bu köklü geleneği yok olmanın eşiğine getirdi. 2018’den beridir o ustanın yaptığı likörler satılıyor. Rahipler analizler yaptırarak bu geleneğin yok olmaması için çalışsa da Meckhitarine’nin geleceği şu an için bir muamma. 2020’de Viyana ve Venedik Mıhitaristlerinin tekrar birleşmesiyle eski şişeler de değişti bu arada. Eskiden üzerinde bulunan Viyana Manastırı görseli yerine Saint Lazar Adası’nın görselinin olduğu şişelerde satılıyor artık. Ben şahsen eski şişeleri daha çok seviyordum. Bakalım önce likör kurtulsun da şişeyi ona göre düşünürüz…