Aile köklerini bulabilmek için Türkiye'ye gelen , Carolyn Rapkievian ve Anahid Nazarian, Hrant Dink Vakfı'nın ‘Keşif, yeniden birleşme ve köklere yolculuk’ temalarını işleyen sohbet dizisinin ilk iki konuğu oldu.
ARDA TABANLI- NARE DİNK
"O evler yıkık dökük, bir başlarına kalmış olsalar da eminim ki toprak bizi hatırlar.”
Bu sözler, kız kardeşiyle birlikte, büyükbabaları Hovaness (John) Okoomian'ın köyünü ziyaret etmek için ABD’den Türkiye’ye gelen Carolyn Rapkievian’a ait. Rapkievian, mucizevi bir şekilde hayatta kalıp dünyanın öbür ucuna göç eden sayısız Ermeni ailelerinden birinin torunu. Rapkievian, Amerika’daki müzelerde 50 yılı aşkın süre liderlik pozisyonlarında bulundu, bunun 26 yılı Smithsonian Ulusal Amerikan Yerlileri Müzesi'nde geçti.
Hrant Dink Vakfı, ‘Keşif, yeniden birleşme ve köklere yolculuk’ temalarını işleyen yeni bir sohbet dizisine başladı. Serinin ilk konukları ise Amerika Birleşik Devletleri'nden iki Ermeni kadının, Carolyn Rapkievian ve Anahid Nazarian oldu. 20 Haziran’da Anahid Nazarian’ın katılımıyla başlayan, Aylin Vartanyan’ın moderasyonunu yaptığı etkinliği ve Nazarian'ın hikayesini buradan okuyabilirsiniz.
Carolyn Rapkievian ise 23 Haziran Pazartesi günü yine Aylin Vartanyan’ın moderasyonuyla karşımızdaydı, hikayesini anlattı.
Carolyn Rapkievian'ın ailesinin geçmişi ve köklerine olan merakı, 12 yaşından itibaren büyüklerinin hikayelerini dinlemesiyle başlamış. Sorular sormuş, aile büyükleriyle röportajlar yapmış, fotoğraflardan geçmişlerine dair ipuçları aramış. Rapkievian, “Ben her gün bu fotoğraflarla yaşıyor, bu insanların neler yaşadığını merak ediyorum" diyor fotoğraflar için.
Küçük yaşlardan beri büyüklerinin geçmişini yapboz yaparmışçasına çözmeye tutkulu olan Rapkievian, hikâyesini anlatmaya babasının büyükbabasından başlıyor. 1915'ten önce ABD’ye yollanan büyükbabasının ailesindeki bebekler ve büyükler ailenin geri kalanı önünde katledilmiş, ailenin iki genç kızı Anna ve Sarah da bir subay tarafından alıkonulmuş. Bu haberler ABD’ye bir mektupla ulaşmış ve büyükbaba da evine para göndermek istemiş, ancak sonra 1916 yılbaşında yazdığı mektupta da belirttiği gibi umudu kesmiş: “Ülkem ve ailem hakkında haber almayalı bir yıl oldu…"
Washa Hartpool yani Aşağı Harput!
Büyükbabanın nüfus kaydında memleketi olarak "Washa Hartpool" yazıyordu. Sonradan bunun ABD’li görevli tarafından yanlış anlaşılıp yazıldığı ortaya çıkacaktı. Aslında "Aşağı Harput” olarak bilinen adresti yazılan…
Rapkievian, Aşağı Harput'a gittiğinde ziyaret ettiği her köyde yapacağı gibi oraya da bir "anısına hatıra" yerleştirdi. Bu hatıra, köyün yakınındaki bir ağacın altına yerleştirdiği babasının külleriydi. Anne tarafında ise çözmesi gereken işler daha “karmaşıktı”.
“Eski ülkenin” her tarafını keşfetmek için Tokat'tan İzmir'e uzanan bir yolculuğa çıkılması gerekiyordu ancak nereye gitmesi gerektiğinden emin değildi. Zira ne zaman dedesine "Bana eski ülkenden bahset" dese hayal kırıklığına uğruyordu. Çünkü dedesi Hamidiye Katliamları'na kurban giden babasının acısını hâlâ derinden hissediyordu. Dedesinin “Ben şimdi buradayım, oralar hakkında konuşmak istemiyorum. Çok acı verici”’ sözleriyle karşılaşan Carolyn, her sorusuna cevap bulmak istiyordu.
Ancak dedesinin son günlerinde ağzından laf almayı başarmıştı. Carolyn, konuşmayı bir teybe kaydetti ve seneler sonra bu hasarlı ve hayli eskimiş teypten "Akyazı" kelimesini güçlükle çıkartıp Tokat, Akyazı'nın yolunu tuttu. Buraya da bir hatıra yerleştirdikten sonra büyük anneannesi Menekşe ve kocası Ruben'in izini takip edip Sivas'a, oradan Kayseri Germir ve Talas'a gitti. Talas’taki bir misyoner okulunda İngilizce öğreten Menekşe'nin bir zamanlar bulunduğu sınıflara girip oraya da bir anı hatıra bıraktıktan sonra ailenin son durağı İzmir'i görüp yolculuğunu tamamladı.
Türkiye’de kardeşi, yeğini ve kendisine kendilerine rehberlik eden arkadaşı Elif Shannon-Chastain yolculuklarına dair anılarını anlattı. Yeğeni Phoebe ise yazdığı bir şiirle Carolyn'e eşlik etti.