Zamanın Kıyısında Sınav: Deprem kentlerinde bir de sınav stresi

Hayatın en önemli anlarından biri olduğu düşünülen üniversite sınavına girdiğiniz günü, yaşadığınız stresi hatırlıyor musunuz? Peki, ülke tarihinin en büyük felaketinin yaşandığı, sevdiklerinizi, evlerinizi ve bildiğiniz hayatınızı kaybettiğiniz bir şehirde bu sınava giren öğrencilerin yaşadıklarını düşünebiliyor musunuz? “Zamanın Kıyısında Sınav”ı filminin yönetmeni İlkay Nişancı anlatıyor.

Geçen sene Adana Film Festivali’nde En İyi Belgesel, Ankara Film Festivali’nden Jüri Özel, İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kurgu, En İyi Özgün Müzik ve Belgesel Sinemacılar Birliği ödüllerini alan “Zamanın Kıyısında Sınav”, 6 Şubat depremlerinden en çok etkilenen Hatay Samandağ’da, deprem sonrası hayatta kalan ve büyük yıkıma rağmen ertelenmeyip yapılan üniversite sınavına giren öğrencilerin ve onlara rehberlik eden öğretmenlerin hikâyesi.

Yönetmenliğini İlkay Nişancı’nın üstlendiği film, depremden en çok etkilenen şehirlerin başında gelen Antakya’da geçiyor. Türkiye’de üniversite sınavı neredeyse herkesin hayatında bir travma. Dolayısıyla film izleyicilerde zaten bir karşılık buluyor. Ancak sınav stresine bir de deprem felaketi eklenince film, yalnızca bir anlatı değil aynı zamanda yaşananları hatırlatan bir tanıklığa dönüşüyor.

Yönetmen Nişancı, kamerasını, depremden sonra yaşananların etkisi derinleşirken bir de üniversite sınavı telaşına düşen öğrencilerin hayata tutunma çabasına olabilecek en tarafsız şekilde tutuyor. Öyle ki filmi izlerken “Sınav anında öğrencileri çekmek için nasıl izin almışlar?” sorusu aklınıza düşüyor. Meğer, aynı zamanda filmin kahramanları olan öğrenciler sınava girdikten sonra ertesi gün gelip bu kez kamera karşısına geçmiş.  Doğrudan eğitim sistemine dair eleştiriden çok, içinde yaşadığımız sistemi sorgulayan; deprem, sınav, bellek, devlet ekseninde ilerleyen bu çok katmanlı filmi, yönetmen İlkay Nişancı’dan dinledik.

“Zamanın Kıyısında Sınav”ı çekme sürecini anlatır mısınız, bir felaketin ardından kamerayı nereye çevireceğinize nasıl karar verdiniz?

Depremden hemen sonra bölgeye gitmenin doğru olmadığını düşündüm; elimizde zaten yeterince belge ve görüntü vardı. Bu yüzden süreci ve sonuçlarını irdeleyen bir film yapmak istedim. Net bir planım olmasa da üniversite yıllarında, Leman Dergisi’ndeki bir karikatürden esinlenerek düşündüğüm sınav eşitsizliği hikâyesi aklımdaydı. Zamanla bu hikâyeyi depremle birleştirme fikri oluştu. Gerçek görüntülerle kurmaca öğeleri bir araya getirmek istedim. Yapımcı arkadaşım Hakan’a sınava hazırlanan gençleri belgelemekten söz ettim. 

Yönetmen İlkay Nişancı.

Arkadaşınızın tepkisi ne oldu?

Hakan bir süre sessiz kaldı, telefonu kapattı. Sonra, “Yapalım, çünkü bir daha yapamayacağız” dedi. Böylece yola çıktık. Aynı üniversiteden mezun olduğumuz, şu anda sektörde çalışan arkadaşlarımızın olduğu 8-9 kişilik bir ekiple çekimleri tamamladık. Bu arada gerçekten üniversite sınavında çıkmış soruları kullandık.

Sizce bu film bir bellek çalışması mı, bir eğitim sistemi eleştirisi mi, yoksa bir yas anlatısı mı?

Filmin içinde bir bellek çalışması var; zaten anlatı, hatıralar üzerinden ilerliyor. Bu yüzden, filmin kendi yapısının da hatıralara bölünerek kurulmuş olması, ona doğrudan bir bellek çalışması niteliği kazandırıyor. Doğrudan eğitim sistemine dair eleştiriden çok, içinde yaşadığımız sistemi sorgulayan bir film. Sınav ise filmde gördüğümüz unsurlardan biri. Film boyunca bir sınavı izliyoruz ama bana kalırsa izleyici de bu sürecin içinde bir sınava giriyor. Bu özellikle yapmak istedik. Finale doğru yaklaşırken kamera bakışlarının doğrudan izleyiciye yönelmesi, bu kurgu tercihleri tam da bu hissi güçlendirmeye yönelikti. Yas meselesine gelince… Özellikle kişisel olarak başımda büyük bir yas vardı. Yas tutmaya çalıştım ama filmde de gördüğünüz gibi bu yas tam anlamıyla yaşanamadı. Aslında film, yas tutulamamasının doğurabileceği potansiyel sorunlara da işaret eden bir çerçeve de sunuyor. 

Deprem, sınav, bellek, devlet… Bu çok katmanlı bu anlatıyı tek bir eksende kurarken en çok hangi etik ikilemlerle karşılaştınız?

En büyük etik ikilem, sınavın son günlerinde yapılan çekimlerin katılımcıların dikkatini dağıtma ihtimaliydi. Ayrıca tanık olduğumuz süreci yanlış ya da eksik yansıtma riski de vardı. Bu yüzden en başta belirlediğimiz yönteme sadık kaldık. Filmi tamamladıktan sonra tüm katılımcılara izlettik ve onaylarını aldık. Bu bizim için çok önemliydi. Kurgudan sonra Antakya’ya dönüp filmi bir çadırda, kolektif koordinasyonla birlikte izledik. Sağ olsunlar, teşekkür ettiler; hikâyelerinin yansıtıldığını söylediler. Bu da bizi gerçekten rahatlattı ve etik kaygılarımızı büyük ölçüde giderdi.

“Zamanın Kıyısında Sınav”ın festival yolculukları da oldu, çok sayıda insana ulaştı. Festivallerde nasıl tepkiler aldınız izleyiciden?

İlk gösterimi Adana Film Festivali’nde yaptık. Deprem bölgesine yakınlığı nedeniyle özellikle burayı tercih ettik. Filmin festivallerdeki yolculuğunda şunu gözlemledim: Türkiye’de üniversite sınavı neredeyse herkesin hayatında bir travma. Bu yüzden izleyicilerin büyük bir kısmı filmle duygusal bir bağ kuruyor. Ama elbette hiç temas etmeyen, filmi uzak bulan izleyiciler de oluyor. Zaten böyle olması da gerekiyor. Ben bir yapıtın, eğer gerçekten “yapıt” olduysa, mutlaka hem olumlu hem de sert eleştiriler alması gerektiğine inanıyorum. Yüceltilen ya da tamamen görmezden gelinen işler değil, tartışılan işler üretmeye çalışıyorum. Film genel olarak sınav travması üzerinden geniş bir izleyiciyle temas kurdu. Özellikle depremi yaşamamış izleyiciler açısından bunu söylüyorum. 

Deprem bölgesi dışında gösterilen kentlerde nasıldı izleyicinin tepkileri?

Başında çıkanlar da oldu film boyunca ağlayanlar da. Ankara’daki bir gösterimde, film boyunca ağlayan biri vardı. Bu tarz deneyimler hem zorlayıcı hem de filme dair güçlü bir etki yarattığının göstergesi. Genel eğilim izleyicinin filmle hafızası üzerinden bağ kurduğu yönünde. Çünkü film, yalnızca bir anlatı değil; aynı zamanda bir şeyleri hatırlatan, çağıran bir deneyim sunuyor.

Öğrenciler ve öğretmenlerle kurduğunuz ilişki belgeseldeki doğallığı nasıl etkiledi? Kamera önüne geçerken duyguları yönlendiriyor muydunuz, yoksa tamamen gözlemci mi kaldınız?

Tamamen gözlemci bir yaklaşım benimsedim. Belgesel çekerken müdahalesiz bir yöntemi tercih ediyorum; mümkün olduğunca geri planda kalmaya, görünmemeye çalışıyorum. Zaten filmi izleyen pek çok kişi çekimlerin ne zaman ve nasıl yapıldığını merak etti, bu da mesafeyi koruma çabamızın bir göstergesi. Üniversite sınavı sahnelerini birebir çekmemiz mümkün değildi, bu yüzden canlandırma yöntemine başvurduk. Pazar günü sınava giren öğrenciler, ertesi gün sahneleri bizimle birlikte canlandırdı. Bu, büyük bir dayanışma örneğiydi. Öğrenci arkadaşlarla hâlâ iletişim halindeyiz; sosyal medya üzerinden temasımız sürüyor. Elimden geldiğince deprem anmalarına da katılmaya çalışıyorum.

Filmin geçen seneki İstanbul Film Festivali'nde kazandığı ödüllerden biri “En İyi Özgün Müzik” oldu. Filmin, Sevan Amiroğlu, Türkay Nişancı ve sizin eserlerinizle nasıl etkileşime girdiğini anlatır mısınız? Müziğin kurguyla ilişkisi nasıldı?

Sevan’la daha önce John Cage ve Morten Feldman üzerinden müzik-görüntü ilişkisini konuşmuştuk; bu film, o fikirleri pratiğe dökmek için iyi bir fırsat oldu. Türkay ise uzun süredir birlikte çalıştığım bir müzisyen arkadaşım. Bu filmle birlikte üçlü bir yaratıcı ekip hâline geldik. Gördüğümüz nesnelerin hareketlerinden yola çıkarak, zaman ve ritimsizlik kavramlarına dayalı bir müzik tasarlamak istedik. Ben de müzisyen olduğum için sürecin yaratıcı kısmına doğrudan katıldım. Yaklaşık bir ay süren yoğun çalışmada herkes bilgisini ve sezgilerini ortaya koydu. Ortaya farklı bir iş çıktığını düşünüyorum. Filmde hiçbir sahne müziğe göre kurgulanmadı; tam tersine, müzik görüntülerin üzerine yapıldı. Bence bu, işin en kritik noktasıydı. Müzik, görüntüye uyum sağlamak için çabalıyor ve bunu başardığında güçlü bir etki yaratıyor.

Filmin gösterim yolculuğu nasıl devam edecek? Belli olan gösterim tarihleri ve mekânları var mı?

Türkiye'deki festivalleri tamamladık. Ağustos’ta Yunanistan’da gösterim olacak. Güncel bilgiler için filmin festival yolculuğunu paylaştığımız Instagram hesabını takip edebilirsiniz.

Kategoriler

Kültür Sanat



Yazar Hakkında