“Üç kuşağı aynı yere gömemedik”

“Gömdüklerimiz değil midir bizi toprağa bağlayan, gitmemizi engelleyen? Belki de bu yüzdendir Êzîdî mezarlıklarının bu kadar görkemli olması, insanların evlerine yaptıkları masraftan fazlasını buralara harcaması…”

Hüsamettin Bahçe, sosyal-belgesel türünde çalışan Diyarbakırlı, Kürt bir fotoğrafçı. 30 yıla yakın bir süredir, göç, topraksızlık, yoksulluk, çevre bilinci, kimlik ve azınlıklar gibi projeler üzerine çalışıyor. 2011 yılında, Diyarbakır gecekondu mahallelerindeki gündelik yaşamı anlattığı “Mazxana”yı, 2022’de ise Gorani Kürtlerini konu alan “Hewraman” adlı kitabı yayımlanan Bahçe, 2024 yılında ise bu kez Êzîdîleri ele aldığı “Ezidxan”ı okurla buluşturdu. Bahçe, 2005-2016 yılları arasında üzerinde çalıştığı "Êzîdxan” Projesi ile Ezidilerin yaşadığı Laliş ve Şengal'de çektiği 65 siyah beyaz fotoğrafla Ezidi toplumunun dini ve sosyal hayatını odağına alıyor. Türkçe'nin yanı sıra Kürtçe ve Almanca da basılan kitapta, Hüsamettin Bahçe’nin yanısıra sosyolog Azad Barış ile Berlin Üniversitesi'nden Prof. Dr. Khanna Omarkhali'nin de yazıları yer alıyor.

Hâlâ Diyarbakır’da yaşayan Bahçe’nin fotoğrafçılığa yaklaşımının temelinde hafızayı korumak ve bilgi içeren belgeler oluşturup toplamak var. “Yaşadığım bölgenin kültürlerini ve inançlarını belgelemeye inanıyorum” diyen Hüsamettin Bahçe ile konuştuk.

Ermenistan ve Gürcistan’daki Êzîdî topluluklar arasında göç sonrası yerleşimden kimlik algısına kadar nasıl farklılıklar ve benzerlikler var?

Kürt coğrafyasında var olan değerlerin kayıt altına alınması gerektiği fikri hikâyelerimin pusulası oldu. Ben de bu nedenle yaşadıkları coğrafyadan Kafkasya’ya sürülen Kürtlerin hikâyesini anlatmak için önce Ermenistan’a sonra Gürcistan’a yolculuklar yaptım. Ülkesi dört parçaya ayrılan Kürtler için Kafkasya beşinci parça olarak kabul edilir. Kürtlerin Kafkasya’daki varlığı çok eskilere dayanıyor. 9. yüzyılda kurulan Deysemi ve 10. yüzyılda kurulan Şeddadi Devletlerini Kürtlerin Kafkasya’daki varlığının kanıtı olarak gösterilebilir. 18. yüzyılda patlak veren savaşlar ve ardından gelen olaylar, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki birçok halk için trajik sonuçlar doğurdu. Osmanlı ve Rus İmparatorlukları arasındaki bir savaş alanı olan Kürdistan'ın Serhat (Sınır) bölgesi (Kuzeydoğu Anadolu), etkileri hâlâ görülebilen trajik sonuçlara maruz kaldı. Savaştan sonra bölgede yaşayan Ermeniler ve çoğunluğu Êzîdî olan Kürtler, binlerce yıldır yaşadıkları toprakları terk etmek ve Rusya'ya göç etmek zorunda kaldılar. Çoğunluğu Ermenistan topraklarına yerleşti.

1914 ile 1918 yılları arasında Serhat Bölgesi'nde hiçbir Êzîdî kalmadı ve Ermenistan'a göç eden Êzîdîler, Elegez (Alagyaz), Çobermez (Avshen), Pampa Kurdan (Sipan), Çawuşvan (Jamışhlu), Korbulax (Shenkanî), Poşt (Sadunç), Mîrek (Mirak), Qundexsaz (Rya Taza), Derîk (Charchakis), Korobxas (Mijnatun), Senger (Kaniashir) köylerine yerleşti. Bu köylerin bazıları, bu göç sırasında yerleşenler tarafından kurulmuş. Gürcistana sığınanlar ise daha çok Başkent Tiflis kentine yerleşmişler. Bir yönüyle Ermenistan’dakiler için kırsal Gürcistana sığınanlar için kentli de diyebiliriz. Her iki ülkede yaşayan Kürtler Êzîdî inancına sahipler bunların bir kısmı Ermenistan ve Gürcistanın devlet politikaları sonucu kendilerini Kürt olarak kabul etmiyorlar. Din adamlarının bu ülkelerde çok az sayıda bulunması, dini koruyup gelişmesini sağlayan meclislerin olmaması Êzîdîlerin kendi inançlarından uzaklaşıp hıristiyanlaşmasına yol açmış.

Gelin, omuzunda ekmekle damadın evine gelir; ekmek, rızık ve bereketi temsil eder ve kapıda kayınvalidesi tarafından bir tabakla karşılanır. (Ermenistan)

Farklı coğrafyalarda yıllarca Êzîdîler’i fotoğraflayıp belgelediniz. Merakınız nasıl başladı? Gözlemleriniz ve “Ezidxan” ile aktarmak istedikleriniz nelerdi?

Kürt coğrafyasında var olan değerlerin kayıt altına alınması gerektiği fikri hem bu hem de diğer hikayelerimin pusulası. Bu nedenle Kürt dini olan Êzîdîlik inanç ve kültürünü uzun bir süre fotoğraflayarak gözlem yapabildim ve ortaya bu kitap çıktı. Fotoğraflamaya başladıktan sonra aynı dili konuşmamıza rağmen bu inanç hakkında ne kadar az ve ne kadar çok yanlış bilgiye sahip olduğumuzu gördüm. 

Ortadoğu’daki Êzîdî, Yarsan, Dürzi gibi cemaatlerin kapalı yapısı, bu inançlara dair bilginin sınırlı kalmasına ve daha gizemli görünmelerine neden olmuş; bu durum da inanç etrafında pek çok mitin ortaya çıkmasına ve yıkımla sonuçlanan trajedilere zemin hazırlamış. Günümüzde ise basılan eserlerin artık bu inançlar hakkında bilgi verebilecek düzeye ulaştığını düşünüyorum. Özellikle cemaat içinden çıkan akademisyen ve yazarların çabaları bunda önemli rol oynuyor.

Ermenistan, SSCB Cumhuriyeti olması nedeniyle ulusal kültürü koruma konusunda birçok avantaja sahipti. Her iki cumhuriyette yaşayan Kürtler ve özellikle Ezidiler için de aynı durumun geçerli olduğunu söyleyebilir misiniz?

Êzîdî anlatıcılar, en fazla Êzîdî nüfusunun Kürdistan’ın kuzeyinde yaşadığını belirtse de bugün sayıları tıpkı diğer halklar ve inançlar gibi artık ancak binlerle ifade edilebiliyor. Türkiye’de Êzîdî nüfusunun bir zamanlar en yoğun olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde ne yazık ki artık tek bir Êzîdîye bile rastlanmıyor. Genç cumhuriyetin Anadolu halklarına ‘armağanı’ ise bu ayrılıklar ve yokoluşlar olmuş.

Ermenistan’daki ve Gürcistan’daki Êzîdîler, yaşadıkları toprakları ikinci vatanları olarak kabul ediyorlar. Kürtler içinde özellikle Ermenistan Êzîdîlerinin ayrı bir önemi var. SSCB döneminde azınlıklara sağlanan haklardan yararlanan Kürtler kendi aydın kadrolarını yetiştirmiş, bu aydınlar Kürt edebiyatının oluşumunda büyük rol oynamışlar. Sözlü Kürt edebiyatının yazılı hale getirilip korunmasında önemli eserler ortaya koymuşlar; birçok klam ve stran, Erivan Radyosu’nun arşiv çalışmalarında kayıt altına alınarak günümüze ulaşmış. İlk Kürt filmi “Zare” burada çekilmiş, ilk Kürt romanı “Şivanê Kurd” burada yazılmış, ilk Kürtçe Latin harfleri burada kullanılmış. Yani Hayastan, Kürtler için pek çok ilkin üretildiği bir ülke olmuş.

Stalin döneminde başlayan yasak ve sürgünler

Ancak Stalin dönemi aynı zamanda yasakların ve sürgünlerin başlangıcı olmuştur. Millileştirme politikaları devreye girmiş, Latin harflerinin yerini Kiril alfabesi almış, Latin harfleriyle basılan ilk Kürtçe gazete Riya Teze yayın hayatına son vermek zorunda kalmış. Aydınların bir kısmı Sibirya’ya sürülmüş, Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Müslüman Kürtler Orta Asya bozkırlarına gönderilmiş. Yasakların hüküm sürdüğü bu yıllar Stalin’in ölümüne kadar devam etmiş. Stalin’in ölümünden sonra ise bir dizi iyileştirme kararı alınmış, ülkelerinden sürgün edilenlerin geri dönebileceği bildirilmiş. Ancak Ermenistan ve Gürcistan’a dönmek isteyen Müslümanlara bu kez ülke yönetimleri engel çıkarmış, Orta Asya’ya sürülenler Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a kalıcı olarak yerleşmek zorunda kalmış.

Ferîzê Razmîk Çoloyan'ın cenazesi. Cenazesi, pandemi kısıtlamaları nedeniyle iki yıl önce ilk kez gömüldüğü Moskova'dan getirildi. (Ermenistan)

Kürtlerin, Êzîdîlere bakışı nasıl?

Êzîdî bir Kürt aydını olan Ağrı-Tutak doğumlu Ehmedê Miraz, anılarında okul eğitimini Müslüman bir din âliminden aldığını ve Müslümanlarla birlikte yaşadıklarını anlatır. Anadolu’nun birçok yerinde birden fazla inancın aynı köyde bir arada yaşadığını biliyoruz. Ulus-devlet anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan trajik olaylar, birlikte yaşamı imkânsız kılan katliamlarla sonuçlanmıştır. Bunların tamamen geride kaldığını söylemiyorum; ancak şu tespiti de yapmak isterim: 21. yüzyılda, Ortaçağ karanlığında bile görülmeyen bir katliamın yaşandığı Şengal’de Müslüman Kürtlerin katliamcılara karşı gösterdiği direniş ve Kuzeyli Kürtlerin kaçanlara verdikleri destek, ciddi bir kırılmaya yol açarak Êzîdî-Müslüman Kürt ayrımını azaltmış ve ulus bilincinin ortaya çıkmasını sağlamış.

Kafkasya’daki Êzîdîler durumlarını anlatırken “Me sê baw cîhêk çal nekir” sözünü kullanırlar; sürgünlere maruz bırakılan bir tarihin bir cümleye sığdırılmış özetidir bu. “Üç kuşağı aynı yere gömemedik” anlamına gelir. Gömdüklerimiz değil midir bizi toprağa bağlayan, gitmemizi engelleyen? Belki de bu yüzdendir Êzîdî mezarlıklarının bu kadar görkemli olması, insanların evlerine yaptıkları masraftan fazlasını buralara harcaması…

Kategoriler

Kültür Sanat



Yazar Hakkında