Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.
Of, dans edip duruyorlardı. Sıra yaşlılarda. Etraftakilere, bir zamanlar kendilerinin de genç olduklarını gösterip nerede nasıl adım atılması gerektiğini unutmadıklarını hatırlatıyorlardı.
Halaya benzeyen ama horona da temas eden şekilde dans ediyorlardı. Öylesine yavaş, ağır adımlarla sağa-sola veya ileri-geri gidiyorlardı ki, hiç hareket etmediklerini düşünmek içten bile değil. Atılan her adım sanki bir milimetre hareket ediyor gibi gelse de, belleri ve omuzları, normal ritme göre sallanıyordu. Kusursuz bir şekilde edilmiş bir danstı. Gençlere, sabırla yapılan her işin, daha zarif bir şekilde yapıldığını hatırlatmak gibiydi adeta. Acele etme ve eğlenmene bak. Öyle veya böyle müziğin notaları akıyor. Eğer davulcudan önce kendinizi yormuyorsanız, doğru dans ediyorsunuz demektir. Önde, solda duran yaşlı adam, seremoninin koordinatörü gibi görünüyordu. Tüm öğleden sonra, elindeki çubukla, yanlış yerde duran dansçıları sıraya dizerek, onları uyarıyordu. Elindeki çubuğu dans eden kalabalığa hitaben omzuna veya beline vurarak ortada dolaşıyor ve onlara şaka yollu bağırıyordu. İnsanlar bazen gülüyor, bazen de ne yapmaları gerektiğini fark etmeden, boş gözlerle adama bakıyorlardı.
Ben ve kameram da adamın dikkatli incelemesine maruz kaldık. Fotoğraf çektiğim anlardan birinde, elime bir şeyin dokunduğunu fark ettim. Çubuktu. Elini kamera gibi yapıp bir gözünü kapattı, kendini bir fotoğrafçı, beni ise fotoğrafı çekilen biri haline getirerek beni taklit etti. Yüzünde koca bir tebessüm vardı. Ben bir şey söyleyemeden elindeki çubuğu yere vurarak ayağa zıpladı, birkaç adım dans etti ve uzaklaştı. Davulcu da gösteriş yapmaktan pek uzak sayılmazdı. Hayli uzun boylu olan davulcu, önce ayakta çalıyordu. Bir süre sonra, etrafındaki birkaç yaşlı dansçıyı sanki alaya alarak, yavaşça yere oturmaya başladı. Dansçıların adımları daha da ağırlaştı, sanki hiçbir yere gitmiyorlar. Aniden yere yattı ve davulu iki bacağını arasına alarak havaya kaldırıp çalmaya başladı; tempoyu kendi isteğine göre bir hızlandırdı, bir yavaşlattı. Herkes kahkaha atıyordu ama dans kendi ruhunda devam ediyordu. Bu, Karadeniz yaylalarının tadına vardığım ilk andı.
İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz