1998-2008 yılları arasında Ermenistan Dışişleri Bakanlığı yapan Vartan Oskanian'ın Civilnet'te çıkan yazısını çevirerek aktarıyoruz.Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve ABD Başkanı Trump'ın "tarihi zirvesine" saatler kala, Ermenistan'da muhalif sesler de yükseliyor. Ermenistan toprakları üzerinde Azerbaycan ve Nahçıvan'ı bağlayan ulaşım yolu anlaşmasının imzalanmasının beklendiği saatlerde Ermenistan eski Dışişleri Bakanı Vartan Oskanian yazdığı yazıda "koridor fikri ciddiye alınmamalıydı" tepkisini gösterdi.
Bugün ABD Başkanı Donald Trump, Nikol Paşinyan ve İlham Aliyev’i Washington’da ağırlayacak. Görüşmenin, Azerbaycan ile Nahçıvan özerk bölgesi arasında bir transit geçiş yolu konusunda varılacak bir anlaşmayla sonuçlanması muhtemel. Bu adım ABD arabuluculuğunda bir “atılım” olarak süslenebilir, hatta “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu” (TRIPP) gibi bir isimle pazarlanabilir.
Alkışlardan önce şunu netleştirelim: Koridorun işletmesini Ermenistan mı, ABD mi, yoksa bir “uluslararası işletmeci” mi yapacak; 100 yıl, 10 yıl ya da 1 yıllığına mı kiralanacak; “Synik yolu” olarak mı sunulacak yoksa diplomatik numaralarla mı ambalajlanacak, hiç fark etmez. Ermenistan’ın topraklarının bir kısmı üzerinde, geçici ya da kalıcı olarak, herhangi bir kontrol hakkından vazgeçmesi kabul edilemez. Asıl skandal, bu anlaşmanın iyi ya da kötü olup olmaması değil, böyle bir anlaşmanın var olmasıdır.
Yıllardır “Zengezur Koridoru” denen şey, Bakü tarafından Ermenistan’ın egemenliğini yıpratmak ve savaş sonrası düzeni yeniden yazmak için politik bir araç olarak kullanıldı. Şimdi, bu temeli doğrudan reddetmek yerine, Washington’un arabuluculuğu sayesinde bu talep meşrulaştırıldı ve “yaratıcı çözüm” olarak sunuldu. Bu, “bahçenizin ne kadarını vereceğinizi” pazarlık konusu yapmakla, “çitin yerinde kalması gerektiğini” savunmak arasındaki diplomatik farktır.
Yönetim modelleri, kira süreleri, işletmecinin tarafsızlığı gibi “teknik” konulara girilerek Ermenistan, bu koridorun kaçınılmaz olduğu varsayımının içine çekiliyor. Tartışma artık “olmalı mı?” değil “nasıl olmalı?”ya evrildiği anda egemenlik ilkesi zaten aşındırılmış olur.
Açık olalım: Ermenistan, Synik üzerinden hiçbir ülkeye ekstra toprak erişimi sağlamayı asla kabul etmedi. Ülke yasaları, bu amaçla toprak kiralanmasını açıkça yasaklıyor. Ermenistan’ın kendi geliştirdiği “Barış Kavşağı” (Crossroads of Peace) girişimi; egemenlik, yargı yetkisi ve eşitlik ilkelerine dayalı bölgesel bağlantı öngörmektedir. ABD kontrolündeki uzun vadeli bir “TRIPP” anlaşması, bu dört ilkenin de ihlalidir.
İran da, Synik'te herhangi bir yabancı askerî veya siyasî varlığa müsamaha göstermeyeceğini açıkça belirtmişti. Bu uyarılar sadece söylem değil: Synik, hem Ermenistan’ın stratejik can damarıdır hem de Kuzey–Güney ekseninde kritik bir halkadır. Bu bölgeyi jeopolitik gösterilere pazarlık kozu yapmak, hem Ermenistan’ın güvenliğini hem de bölgesel istikrarı tehlikeye atar.
Destekleyenler bunu barış görüşmelerini ilerletmek için “pragmatik bir uzlaşı” olarak sunabilir. Ancak egemenliğin aşındırılmasıyla başlayan bir barış ne kadar sağlıklı olabilir? Bazıları ABD varlığının “tarafsız bir garanti” sunduğunu ileri sürebilir. Ama Azerbaycan’ın taleplerini yerine getirmekle başlayan bir sürecin tarafsızlığı ne kadar gerçekçidir?
Amaç gerçekten barışsa, bu her iki taraf için de güven verici olmalıdır. Eğer Azerbaycan, Nahçıvan’a ulaşmak için normal Ermeni yollarına güvenemediğini söylüyor ve ille de bir “Trump koridoru” istiyorsa, karşılıklılık gereği Ermenilerin de Hazar’a erişimi için Azerbaycan içinde bir “Trump koridoru” açılması gerekir.
Paşinyan–Aliyev–Trump zirvesi bazı çevrelerce diplomatik bir dönüm noktası olarak alkışlanıyor. Gerçekte ise koridor tartışması asla ciddiye alınmamalıydı. Şartları üzerine yapılan akıllıca pazarlıkları alkışlamak yerine, en ilkeli tavır bu fikri tümden reddetmektir.