Goran Simiç/lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

 

Gün aydınlanmadan mahmur metrolarda uyur,
belediye otobüslerinde önceki günün gazetelerini okuruz,
ama cumartesi akşamı buluşmalarını kaçırmışlığımız yoktur.
Birahanede oturur, memleketi konuşuruz.
(...)
Orada baharlar çocukluk,
anneler mutfak havlusu kokar.
Orada herkesin sevmeye vakti var.

Şairin sesi kederli bir özlemle yüklü. Acıdan boğuluyor. Âdeta benim kendi sesim. Biliyorum ki o da benim gibi göçmen, geride bırakmak zorunda kaldığı her şeyi özlüyor. Savaşı, aşkı, nostaljiyi öyle bir anlatıyor ki... Belli ki çok çekmiş ama hayata inancını yitirmemiş. Kim olduğunu bilmiyorum. Toronto’da araba kullanırken radyoyu açtığımda duyuyorum ilk kez sesini. Bir sohbet programında konuk. Daha ilk andan ısınıyorum, büyük bir yakınlık duyuyorum ona. Kırık dökük İngilizcesi, aksanı hoşuma gidiyor. Söyleşinin sonuna yetişmişim; hakkında öğrenebildiklerim, şunlardan ibaret: Bosnalı Sırp bir şairmiş, PEN Kanada’nın yardımıyla Saraybosna kuşatmasından kurtulup Toronto’ya yerleşmiş, Saraybosna’daki Ulusal Kütüphane yakılırken kitap koleksiyonunun bir kısmı onun çabalarıyla kurtarılmış. Program sona eriyor, şairin adını yakalayamıyorum. Ama yumuşacık sesi kulağımda kalıyor; aylarca, sık sık zihnimde yankılanıyor. 

Bu adsız, güzel gönüllü şairin kederini yüreğimde hissetmiştim. O radyo kanalını takip ettiğini bildiğim arkadaşlarıma, söyleşiyi dinleyip dinlemediklerini sordum. Biri bile dinlememişti. Sonra bir gün, bir akşam yemeği davetinde, Amela adlı bir kadınla tanıştım. Saraybosnalı bir çevirmen olduğunu ve Bosnalı şairlerin şiirlerini İngilizceye çevirdiğini söyleyince kalbim güm güm atmaya başladı. Ona radyodaki söyleşiden, o Saraybosnalı şairin beni ne kadar çok etkilediğinden söz edip, kim olabileceğine dair bir fikri olup olmadığını sordum. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, şöyle yanıt verdi: “Adı Goran Simiç’tir. Eşim olur. O kadar çok sevdiyseniz, tanıştırabilirim sizi.” Bu inanılmaz tesadüf beni sevinçten havalara uçurmuştu. 

Amela iki hafta sonra beni arayıp, Goran’ın da katılacağı bir şiir gecesine davet etti. Büyük bir heyecanla gittim. Goran’la çabucak kaynaştık. Çok rahat ve sıcak biriydi; bana sanki ezelden beri tanışıyormuşuz gibi davrandı. Böylece, Toronto’dan taşınmama kadar sürecek bir dostluk başlamış oldu. Sık sık buluşuyor, aklınıza gelebilecek her şey hakkında konuşuyorduk. Daha ilk buluşmalarda fotoğraflarını çekmeye başladım. Portreye çok uygun bir yüzü vardı. Ona, yedi kareden oluşan bir portre serisi hazırlamayı teklif ettim; bir hafta boyunca her gün bir kare çekecektim. Başlığı bile hazırdı: ‘Goran Simiç’in Hayatında Bir Hafta’. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf, o seriden. Şairin çektiği sıkıntıyı simgeleyen bir mizansen... Goran’ın abisi Sırbistan Ordusu’nda generaldi; Goran ise görüp görebileceğiniz en savaş karşıtı insan. Ve iki kardeş birbirini yürekten severdi. Çeşitli etnik kökenlerden bazı Bosnalı göçmenler, sırf abisi asker olduğu için, Goran’a kötü gözle bakıyorlardı. 

İlk kez yan yana geldiğimiz o şiir gecesinde, Goran beni yakın arkadaşı, Kanadalı şair Fraser Sutherland’le tanıştırmıştı. Bir hafta sonra, bu kez Goran’ın evindeki bir davette, bir başka yakın arkadaşıyla tanıştım – Saraybosnalı multidisipliner sanatçı, düşünür ve müthiş pasta şefi Saşa Bukviç... Sonraları bir nevi dörtlü olduk; sanat etkinliklerinde, okuma gecelerinde, onların evlerinde ya da kafelerde, barlarda buluşuyorduk. Onlar bira içiyorlardı, ben kahve. Bir süre sonra, birlikte bir proje üzerinde çalışmaya karar verdik. Zaten sürekli beraberdik; oturup içmek yerine, yeteneklerimizi bir araya getirecek, ortak bir iş yapabilirdik. Ekibimize ‘4-Unlimited’ [4-Sınırsız] adını verdik. 2001 yılında, birkaç ay süren bir çalışmayla, ‘A Ballad of Baggage’ [Bir Bagaj Baladı] başlıklı bir sunum hazırladık. Saşa’nın bir performansının video gösterimi, Goran ile Fraser’ın ‘şiir düellosu’ ve benim çektiğim fotoğrafların Ermeni geleneksel müzikleri eşliğinde ekrana yansıtılmasından oluşan bu iş çok başarılı oldu. Galeri dolup taştı; dışarıda kalanlar kaldırımda, galerinin penceresinin önünde durarak izledi sunumu. 

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz