Gazetecileri öldürdüler

Gazze’de yaşanan katliamı dünyaya duyurmak için 7 Ekim’den beri korkunç şartlar altında çalışan beş gazeteci, 10 Ağustos’ta İsrail’in bombardımanıyla basın çadırı içinde öldürüldü. İsrail saldırının planlı olduğunu açıkladı. Dünya sessiz, Gazze'deki gazeteciler ise sesi olmayanların sesi olmaya ve gerçeği aktarmaya devam edecekler.

 

“Devam et Enes, durma! Sen bizim sesimizsin”. El Cezire muhabiri Enes El Şerif, İsrail’in ölümcül ablukaya aldığı Gazze’de çocukların artık açlıktan hareket edemez olduğunu, halsizlikten ağlayamadığını ve öldüğünü anlatmak için kamera karşısına geçmişti. Canlı yayında yanındaki kadın açlıktan yere yığılınca kendisini tutamamış, ağladığı görülmesin diye elleriyle yüzünü kapatmıştı. Ona, “Devam et Enes” diye seslenen adam Enes ağlarsa, mikrofonunu bırakırsa, kameranın önünden çekilirse, yaşadıklarının, seslerinin dünyada daha da duyulmaz olacağını biliyordu.
O yayından birkaç gün sonra şunları diyordu Enes Şerif: “Gerçekten, yaşananların dehşeti karşısında kendimi tutamadım. Ama bir anda, açlıktan kıvranan birinin sesi yanımda yankılandı: ‘Devam et Enes, durma, sen bizim sesimizsin.’ Vallahi, bütün derdim bu… Gazze’de kuşatma altında, açlığa mahkûm edilmiş ve hayal kırıklığına uğratılmış insanların sesini dünyaya duyurmak istiyorum.”
Yapılıyordu da. Gazeteci Enes Şerif, bütün dünyaya bombalarla öldürüldüklerini, hedef alınarak katledildiklerini, aç ve susuz bırakıldıklarını, hastanelerinin yok edildiğini ve İsrail’in savaşta bile yapılmaması gereken her şeyi yaptığını, savaş suçu işlediğini anlatıyordu. 637 gündür, açlık ve acıyı her gün takip ediyor, yaşıyor, sonra da kamera karşısına geçerek Gazze’nin hikâyesini anlatıyordu. Görevini yapıyordu. Gazeteciliğin temel ilkesi olan “Sesi olmayanların sesi olmak” onun hem ahlaki hem de mesleki göreviydi. Gencecik, 28 yaşında, işi nedeniyle iki senedir neredeyse hiç göremediği iki çocuk babası, azimli, çalışkan, çoğu insanın görmeye bile katlanamayacağı olayların içinden dünyaya “Bakın bunlar oldu” diyen Filistinli bir meslektaşımdı. Televizyon muhabiriydi, gazeteciydi. Her şey gibi habercilerin hedef alındığı bir çağda, Filistinli bir gazeteciydi.

İsrail beş gazeteciyi katletti

İsrail, Gazze’deki Şifa Hastanesi önündeki basın çadırında kalan Enes Şerif ve beş El Cezire çalışanını, hedef güderek, planlayarak, kasten 10 Ağustos gecesi bombalayarak öldürdü. Oysa ki, savaşta da gazetecilerin korunması gerektiğine hükme bağlayan yasalar vardı, birkaç cılız açıklama dışında kimse umursamadı. Kamera önünde gördüğümüz Enes Şerif’i tanıyorduk ama onunla birlikte çalışan Muhammed Kureyke, İbrahim Zaher, Muhammed Nufal, Musab el-Şerif ve Muhammed el-Halidi, “mutfaktakiler” olarak, Gazze’nin sesinin yükselmesine yardım ediyordu. Onlar da genç ve onurlu meslektaşlarımızdı. Kureyke, İsrail’in işlediği suçları haberleştiren, El Cezire’de çalışan eski bir Middle East Eye muhabiriydi. Zaher, Nufal, el-Şerif ve Halidi ise kameraman ve foto muhabirleriydi. El Cezire ekibi olarak basın çadırında kalıyorlardı.

Enes Şerif ve meslektaşları ile birlikte, Gazze hükümetinin medya ofisine göre, savaşın başından bu yana İsrail, Gazze’de 238 Filistinli gazeteciyi öldürdü. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ise son iki yılda 180 Filistinli gazetecinin öldürüldüğünü ve bunun da son üç yılda tüm dünyada öldürülen gazeteci sayısından çok çok fazla olduğunu söylüyor. Uluslararası Af Örgütü de, “Modern tarihteki hiçbir çatışmada, İsrail’in Gazze Şeridi’nde Filistinlilere yönelik soykırımı kapsamında öldürdüğünden daha fazla gazeteci öldürülmedi” diyor ve ekliyor: “Aç ve yorgun halde, ölüm tehditlerine ve akıl almaz acılara rağmen cephe hatlarından cesurca haber yapmayı sürdürdüler.”

Savaş biz hayattayken biter mi?


Middle East Eye’den gazeteci Maha Hüseyni, meslektaşlarının öldürülmesinden sonra yazdığı yazıda şunları anlatıyordu. “Savaştan iki gün önce Enes el-Şerif beni arayıp, ‘Eşimle dışarıda yemek yemeyi planlıyoruz, nereyi tavsiye edersin?’ dedi. Tesadüfen ben de eşimle bir restorana gidiyordum. Gülümsedi ve ‘Tamamdır’ dedi. Gazze sahilinde birlikte yediğimiz son yemek buydu. Biz kelimelere gerek kalmadan acımızı hissederdik. Evimiz bombalandığında ilk arayan yine oydu.” Hüseyni, öldürülen fotomuhabir Muhammed Kureyke içinse şunları yazıyordu: “Genellikle Kureyke ile birlikte çalışırdım. Hep, ‘Ben uzun yaşamam’ derdi. Annesinin, Nisan 2024’te Şifa Hastanesi’ne yapılan İsrail saldırısında öldürülmesi onu çok etkiledi. Ne zaman haber takibine çıksak, ‘Sence geri dönebilecek miyiz?’ der, sonra gülümserdi.”

“Enes ise herkese yardım etmeye çalışırdı. Bir keresinde yaralı yaşlı bir kadın gördü.  El Cezire’ye göndereceği haberi bitirip sabaha kadar kadının başında bekledi. Yayın dışında kameranın önünde, ‘Allah’ım çok açım, ayakta zor duruyorum’ diyordu. Hep, ‘Sence bu savaş biz hayattayken biter mi?’ diye sorar, arkadaşları ise ‘Sen kedi gibisin, dokuz canın var’ diye cevap verirdi.”

Ne yazık ki, kimsenin dokuz canı yok, Enes Şerif de tek olan canını gazeteciliğe koymuştu. Tıpkı 11 Mayıs 2022'de Cenin Kampı’nda haber yaparken İsrail askerlerinin yine bilerek vurup öldürdüğü El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akleh gibi. Ya da 30 Aralık’ta 2023’te öldürülen Nermin Nasr Habuş gibi. Tarihe öldürülen tanıklar, katledilen gazeteciler olarak çoktan geçtiler. Gerçekleri aktarmak için topraklarını terk etmediler. Yabancı basın güvenlik nedeniyle Gazze’den çekilirken, onlar daha da derin bir şiddetin içinde kaldılar. AFP, birkaç gün önce, “Savaşta ölen muhabirlerimiz oldu ancak bugüne kadar açlıktan ölen muhabirimiz hiç olmamıştı” diyerek durumun ne kadar ciddi olduğunun altını çiziyordu. Enes Şerif ve meslektaşları açlığı da ölümü de göze almışlardı.
Belki de göze aldıkları ve Gazze’ye ses oldukları için İsrail’in “öldürülecekler” listesine girmişti Enes Şerif. İsrail Hamas’la ilişkisi var, terörist diyordu ve hem kendini hem ailesini tehdit ediyordu. Gazeteci örgütleri dışında tepki yoktu. Tüm dünyadaki gazeteciler gibi güvenlikten yoksundu, hatta biraz daha fazla. 90 yaşındaki babası İsrail tarafından öldürüldüğünde sıranın kendine geldiğini tahmin etmiş olmalıydı. Babasını defnetti, işine döndü. Öldürüldükten sonra sosyal medyasından yayınlanan o çarpıcı vasiyetini o zaman hazırlamış olmalı.

Savaş içinde bir ömür

Çağa, katliama, soykırıma tanıktı Enes Şerif. Tüm hayatıyla. Gazze'nin Cebeliye kampında 1996’da doğmuştu. İkinci İntifada başladığında üç yaşındaydı, İsrail Gazze'yi ilk abluka altına aldığında 10, 2008'de Gazze savaşı başladığında 12, 2014 saldırısı sırasında 18 yaşındaydı. Yani hayatı sürekli savaşın içinde geçti. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) ve Filistin Eğitim Bakanlığı okullarında eğitim gördü, 2014’te kaydolduğu El-Aksa Üniversitesi Radyo-Televizyon bölümünden 2018’de mezun oldu.
Gazeteciliğe North Media Network’te gönüllü olarak başladı, daha sonra El Cezire’ye girdi. Ve tam 22 aydır ağır abluka altındaki şehirden geçmediği haber kalmadı, çoğu trajediydi. En güzeli ise ateşkes açıklandığında üzerindeki “Press” yazan kurşun geçirmez yeleği çıkarıp haberi sunmasıydı. Küçük kızı Şam, oğlu Salah, eşi Beyan ve annesine kavuşma umudu doğmuştu.
Enes Şerif, kendinden önce öldürülen meslektaşlarının da görevini yaptığını biliyordu. Bombardımanlardan, saldırılardan çekinmeden tanık olmaya ve dünyaya Gazze’nin trajik hikâyesini anlatmaya devam etti. Yakın arkadaşlarının ölüm haberini yaptı, çocukların ölümünü anlattı, hastanelerdeki korkunç manzaraları aktardı, sevdiklerinin cenazelerini kaldırdı ve yine kamera karşısına geçip Gazze’nin sesi oldu.

“Beni ve Gazze’yi unutmayın”

Şerif, kaderinin bu olacağın kestiriyordu. Vasiyetinde şöyle yazmıştı: "Eğer bu sözler size ulaşırsa, bilin ki İsrail beni öldürmeyi ve sesimi susturmayı başardı... Filistin’i size emanet ediyorum. Müslümanların tacındaki mücevher, dünyadaki her özgür insanın kalbinin atışı olan Filistin’i… Halkına, zulme uğrayan küçük çocuklarına sahip çıkın. Onların bedenleri, İsrail’in binlerce ton bombası ve füzesiyle paramparça edildi, duvarlara saçıldı. Sizi zincirler susturmasın, sınırlar durdurmasın. Ülkenin ve halkın özgürlüğü için köprü olun, ta ki özgürlük ve onur güneşi ülkemizin üzerine doğana dek.
Aileme iyi bakın. Gözümün nuru, sevgili kızım Şam’a sahip çıkın. Onu büyürken göremedim. Oğlum Salah’a destek olun, onunla birlikte yürüyemeden aramızdan ayrıldım. Sevgili anneme iyi bakın. Duasıyla vardığım yere vardım, onun duaları kalkanım, yolu aydınlatan ışığım oldu. Allah kalbine sabır versin ve ona en güzel mükafatı versin. Hayat arkadaşım, Beyan’a da sahip çıkın. Savaş bizi uzun aylar ayırdı ama o hep sözünde durdu, dimdik durdu, kökleri sağlam bir zeytin ağacı gibi eğilmedi. Sabırla emaneti taşıdı. Beni affedin, hakkınızı helal edin, dua edin. Gazze’yi unutmayın, beni de dualarınızda unutmayın."

Sevgili Enes, sevgili meslektaşım, belki ailene sahip çıkamam ama gazeteciliğine sahip çıkacağım.













   

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları



Yazar Hakkında