FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

"Koruyan El" (2)

Wolfgang Schorlau gerek Anayasayı Koruma Teşkilatı gerekse polis istihbaratının, iki Almanya’nın birleşmesinden sonra da çok sayıda kararlı militan Neonazi’yi muhbir olarak devşirdiklerini de anlatıyor. Bu muhbirler aracılığıyla istihbarat örgütleri, Neonazi sahnesini yakından izliyor, inşasına da katkıda bulunuyorlar. Muhbirin suçun inşasına katıldığı eylemlerde devlet, doğal olarak muhbirini korumak istiyor, açığa çıkmaması için tedbirler alıyor. Hatırlayalım, Hrant Dink cinayetinde muhbirin suçun azmettirilmesindeki rolü ve aktif katılımı, ancak o dönem devlet içindeki odakların iktidar savaşı sayesinde ortaya çıkabilmişti. Muhbir devşirilmesindeki usulsüzlükleri de, muhbirin suçun inşasındaki rolünü de bu şekilde öğrenebilmiş, muhbirin cinayetteki rolü ortaya çıktıktan sonra dönemin Emniyet kadrolarında yaşanan telaşa hep birlikte tanık olmuştuk.

Bir önceki yazıda Wolfgang Schorlau’nun ‘Koruyan El’ isimli kitabında konu ettiği Thüringen Heimatschutz (NSU) isimli Neonazi örgütünün işlediği cinayetlerin kovuşturulma yöntemleri ile Hrant Dink cinayeti arasındaki paralellikleri, soruşturma savcılarının tespitleri üzerinden anlatmaya başlamıştım.

Bu yazıda özellikle istihbarat örgütlerinin muhbir devşirme ve muhbir kullanımına ilişkin kullandığı yöntemlerdeki benzerliklere odaklanmaya çalışacağım.

Bir cinayet vakasını anlatırken şöyle diyor Schorlau;

“Yine bu soruşturmada Anayasa’yı Koruma Teşkilatı’nın, yani asli vazifesi çoğulcu demokratik sistemi korumak olan kurumun, bu kanlı cürüme çok tehlikeli bir yakınlıkta olduğu, polise cinayetin aydınlatılmasında yardımcı olmak bir yana, soruşturmayı-siyasetten aldığı destekle-sistemli bir şekilde engellemeye çalıştığı ortaya çıkacak.

Anayasayı Koruma Teşkilatı, Almanya’nın temel istihbarat örgütü, bu örgütün kadroları İkinci Dünya Savaşından sonra Federal Almanya Cumhuriyeti kuruluşunda büyük ölçüde eski Nazi güvenlik bürokratlarından oluşturulmuş. Çünkü o dönemler asıl düşman komünistlerdir. Böylece bu örgütün kadrolarındaki hâkim ideolojik yapı Nazizm’dir.

Schorlau gerek Anayasayı Koruma Teşkilatı gerekse polis istihbaratının, iki Almanya’nın birleşmesinden sonra da çok sayıda kararlı militan Neonazi’yi muhbir olarak devşirdiklerini de anlatıyor. Bu muhbirler aracılığıyla istihbarat örgütleri, Neonazi sahnesini yakından izliyor, inşasına da katkıda bulunuyorlar.

Muhbirin suçun inşasına katıldığı eylemlerde devlet, doğal olarak muhbirini korumak istiyor, açığa çıkmaması için tedbirler alıyor. Hatırlayalım, Hrant Dink cinayetinde muhbirin suçun azmettirilmesindeki rolü ve aktif katılımı, ancak o dönem devlet içindeki odakların iktidar savaşı sayesinde ortaya çıkabilmişti. Muhbir devşirilmesindeki usulsüzlükleri de, muhbirin suçun inşasındaki rolünü de bu şekilde öğrenebilmiş, muhbirin cinayetteki rolü ortaya çıktıktan sonra dönemin Emniyet kadrolarında yaşanan telaşa hep birlikte tanık olmuştuk. Trabzon Emniyeti görevlilerinin, muhbiri suçlular arasından, suçtan sorumlu tutulmayacağı güvencesiyle devşirdiği, muhbirini koruduğu, muhbirinin aktif rol aldığı suça ilişkin delilleri yok ettiği ortaya çıkmıştı çünkü. 

Şöyle ki;

Trabzon McDonald’s bombalama eylemini planlayan ve bombayı imal eden Erhan Tuncel’in eylemden sorumlu tutulmaması karşılığında yardımcı istihbarat elemanı yapıldığı dosya kapsamında elde edilen delillerle ortaya çıkmıştı. Yani çok sayıda insanın yaralandığı bombalama gibi ciddi bir suçun aktif failidir Erhan Tuncel.

Bombalama eyleminde yaralanan Yasin Hayal’e ait kanlı pantolonu evinde saklayan Erhan Tuncel, muhbirlik ilişkisi kurulunca bu suç delilini emniyet görevlilerine teslim etmişti. Trabzon emniyet görevlileri, muhbirini suçlular arasından devşirmekle kalmamış, kendilerine teslim edilen suç delili kanlı pantolonu da yok etmişlerdir. Yasin Hayal’in bombalama eyleminin tek sanığı olarak yargılanması ve cezalandırılması böylece sağlanmıştır.

Yasin Hayal’in tahliyesinden sonra bu ikili birlikte Hrant Dink suikastının peşindedirler, emniyet görevlileri de bunlar arasındaki hareketleri kontrol etme perdesi altında -daha sonra ortaya çıkacağı gibi- suçu önlemek yerine bir bakıma teşvik etmektedirler.

Biz yine Hrant Dink cinayeti soruşturması savcılarının on bir başlık altında tespit edip soruşturulması için Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladıkları suç duyurusundaki bir başlığa dönelim:

Erhan Tuncel’in ev arkadaşı Tuncay Uzundal, cinayet şüphelisi olarak verdiği ifadede, 20 Ocak 2007 tarihinde uzun süre Erhan’a ulaşamadığını, ertesi sabah erken saatte kendisine ulaştığında ‘bir problem yok’ dediğini ve eve geldiğinde ise gözaltına alınanların ifadelerinin kendisine okutulduğunu söylemiştir.

Bu ifadeden anlaşıldığı kadarıyla Erhan Tuncel, ev arkadaşının kendisine ulaşamadığı saatlerde Emniyet binasındadır ve o sırada Yasin Hayal ve arkadaşları Trabzon Emniyeti Asayiş Şubesi’nde tutulmaktadır.

Erhan Tuncel, daha sonra yakalanmış, İstanbul Emniyeti’ne getirilmiş ve buradaki şifahi beyanında, anılan tarihte Trabzon Emniyeti’nde cep telefonunun incelemeye alındığını, kendisine başka bir telefon verildiğini söylemiştir.

Soruşturma savcıları yaptıkları inceleme sonucunda Erhan Tuncel’in cep telefonunun 21 Ocak günü 01.29,30-01.30,07 aralığında Trabzon Emniyeti’nin bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiğini, daha sonra Tuncel’in telefonuna ait sim kartın başka bir telefon ile sinyal vermekte olduğunu, sabah 10.28,31’de tekrar kendine ait telefonla sinyal vermeye başladığını tespit etmişlerdir.

Bu ifadeler ve teknik incelemeler birbirini doğrulamaktadır.

Bu delillere göre Erhan Tuncel, cinayetin ardından tam on dört saat Trabzon Emniyeti’nde tutulmuş, burada cep telefonu alınarak kendisine başka bir telefon verilmiş, telefonu ertesi sabah iade edilmiştir. Erhan Tuncel’in cep telefonunu alan polislerin kendisine verdikleri telefonun kime ait olduğunu da araştıran soruşturma savcıları, ulaştıkları ismin araştırılmasını da Trabzon Savcılığı’ndan talep etmişler.

Bütün bunların ortaya çıkardığı gerçek şu ki, Yasin Hayal ve arkadaşları gözaltına alındığında Erhan Tuncel serbestçe dolaşmaktadır. Trabzon Emniyet görevlileri tarafından emniyete çağrılan Erhan’a ait cep telefonu incelenmiş, temizlenmiş, gözaltındakilerin ifadeleriyle uyumlu hale getirilmiş ve bütün bu işlemler tamamlanıncaya kadar tam on dört saat Erhan Tuncel emniyette tutulmuştur.  

Bununla da bitmiyor olay; Erhan Tuncel’in cinayetle ilişkisi ortaya çıkınca, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü 21 Ocak tarihinde Trabzon Emniyeti’ne yakalanması ve teslimi için mesaj göndermiş, bu mesaja bir gün sonra 22 Ocak saat 01.30’da cevap verilerek yakalama işlemi yapılmış. Yani mesaj geldikten sonra en azından bir gün daha temizlikler, ayarlamalar, son rötuşlar yapılmış, suç kayıtları ortadan kaldırılmıştır.

Yargılama sonucunda ortaya çıkan gerçek odur ki, Erhan Tuncel’in cinayetteki rolü, suçun inşasına katkıda bulunmaktan da ötedir, azmettiriciliktir.

Ben daha bu ülkenin güvenlik güçlerine hâkim zihniyet yapısını, muhbirle ve suçlularla kurdukları ilişkiyi, savcıların suç duyurusunun akıbetini yazacaktım ki bu yazı da bitti. Başka bir yazının konusu olsun.