OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Kafkasya’da yol uzun

Geldiğimiz noktada ise Azerbaycan yıllarca "bir millet iki devlet" diye diye uyuttuğu Türkiye'nin olmadığı bir masada ABD'nin arabuluculuğunda ve ABD'nin bölgeye doğrudan girişine imkan ve onay veren bir anlaşmaya imza attı. Halbuki, Türkiye 35 senedir tarafsız bile demeyeceğim ama daha dengeli bir politika izleseydi hem barış çok daha önce gelebilir, bunca insan ölmez, bunca acılar çekilmezdi, hem de Türkiye daha etkin bir pozisyon alabilirdi. Tabii ki bu 35 senenin suçunu sadece Türkiye’ye yüklemiyorum, böyle bir şey mantıksız olur. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluğunu yukarıda belirttim zaten. Azerbaycan ise bu süre zarfında zaten babadan oğula devredilen bir otokrasi durumunda.

Kafkasya politikasında birçok gelişme yaşanırken birçok belirsizlik de varlığını koruyor. Bu denklem içinde en zor durumda olan Ermenistan çünkü kısıtlı imkanları ve muhataplarına nazaran kısıtlı gücüyle kendisi için mümkün olan en faydalı pozisyonu almaya çalışıyor. Paşinyan, bu anlamda yapabileceği ve yapması gerekeni, yani daha sakin, mutedil, uyumlu ve uzlaşmacı görünen, çok üst perdelere çıkmayan bir söylem ve politika izliyor.

Doğrusu, bunu da şimdiye kadar fena götürmedi ve birtakım sonuçlar elde etti, her ne kadar henüz nihai istikrar noktasına gelinmemiş olsa da. Öte yandan, Karabağ’da Ermeni varlığının tamamen sona ermesinde 35 yıldır Ermenistan’da görev yapmış hükümetlerin sorumluluğu olduğu gibi Paşinyan’a da düşen bir pay ve sorumluluk var. Kendisine sormak lazım: madem böyle sakin, mutedil ve barışçı bir politika izleyecektin göreve geldiğin ilk aylarda, “Karabağ Ermenistandır” gibi sözler kullanarak bu konuda senden evvelki hükümetlerin çizgisini sürdüreceğin izlenimini niye verdin? En başından şimdiki çizgiyi izleseydin şu anda mevcut hal olan Karabağ’da Ermeni kalmamış olmasından daha kötü ne olabilirdi? Kim bilir belki 2020’deki savaş da yaşanmaz binlerce insan ölmezdi.

Bu 35 senede Türkiye’nin pozisyonu da ayrıca irdelenmesi gereken bir konu. Şu açık ki Azerbaycan Türkiye’ye hadi çalım attı demeyelim ama en azından Türkiye’yi gelinen pozisyonda ofsaytta bıraktı. Şöyle ki, onlarca sene Türkiye'yi kendi politikasına angaje hatta mahkum etti, Ermenistan konusundaki inisiyatifini sıfırladı. Türkiye Azerbaycan'ın onayı olmadan hiçbir adım atmadı veya atamadı. 2009’da Ermenistan ve Türkiye arasında imzalanan protokollerin hayata geçmesinin önüne taş koydu. Yetmedi, 2020’deki savaşta doğrudan kurmay desteği aldı Türkiye'den. Böylece Türkiye, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ihtilafta arabulucu olma özelliğine hiç sahip olmadı.

Geldiğimiz noktada ise Azerbaycan yıllarca "bir millet iki devlet" diye diye uyuttuğu Türkiye'nin olmadığı bir masada ABD'nin arabuluculuğunda ve ABD'nin bölgeye doğrudan girişine imkan ve onay veren bir anlaşmaya imza attı. Halbuki, Türkiye 35 senedir tarafsız bile demeyeceğim ama daha dengeli bir politika izleseydi hem barış çok daha önce gelebilir, bunca insan ölmez, bunca acılar çekilmezdi, hem de Türkiye daha etkin bir pozisyon alabilirdi. Tabii ki bu 35 senenin suçunu sadece Türkiye’ye yüklemiyorum, böyle bir şey mantıksız olur. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluğunu yukarıda belirttim zaten. Azerbaycan ise bu süre zarfında zaten babadan oğula devredilen bir otokrasi durumunda.

Gelinen noktada ise son bir aydır ABD, Ermenistan, Azerbaycan üçgeninde birçok mutabakata imza atıldı. Bunlar tabii ki çok önemli, önümüzdeki sürecin temel ilkelerini, çerçevesini belirleyecek metinler. Gelgelelim, birçok husus somutlaşmaktan hala çok uzak. Örneğin, en önemli meselelerden biri belki de birincisi olan Azerbaycan’ı Nahcivan’a bağlayacak yol veya koridor meselesi. Ki buna yol mu koridor mu deneceği sadece bir adlandırmadan ibaret değil, o güzergahın niteliğini, statüsünü de belirleyecek bir seçim. (Son imzalanan anlaşmalardan sonra buna “Zangezur Koridoru” demek iyi niyetle bağdaşmaz. Öte yandan, her ne kadar Başkan Trump bu son süreçte inisiyatif almış ve işleri “yola koymuş” olsa da böyle bir yolun isminin “Trump yolu” olarak kalması ve kuşaklar boyu böyle alınması Trump’ın kişiliği göz önüne alırsa bayağı bir talihsizlik olur ama tabii bu, hedeflenen amaçlarla kıyaslanınca oldukça tali bir mevzu.)

Fakat, nasıl adlandırılacağını ötesinde bu yolun nasıl işleyeceğine dair de bunca metin içinde henüz somut bir şey yok. Bu konuda ABD ile Ermenistan arasında imzalanan mutabakat zaptında “Ermenistan’ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve uluslararası alanda tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına sarsılmaz destek” belirtiliyor ama bu yolun Ermenistan’daki herhangi bir yoldan ne farkı olacak, ABD’nin bu yolun işletilmesindeki rolünün sınırları ne olacak onu bilmiyoruz. Kaldı ki, daha temel bir soru olarak yolun “işletilmesi” ne demek? Yol, paralı bir yol mu olacak ki “işletilsin”? Kasıt buysa, Aliyev buna ne diyecek? Buna ek olarak, mali açıdan bakıldığında Ermenistan’ın topraklarından geçecek mallardan her ülke gibi gümrük vergisi almak hakkı baki midir? Para demişken, söz konusu mutabakat metninde “Katılımcılar özellikle bu M[utabakat]Z[aptı]’nin fon tahsisi anlamına gelmediğini kabul etmektedir… Katılımcıların her biri bu MZ ile ilgili olarak yaptığı tüm harcamaların maliyetini kendisi karşılayacaktır”, deniyor.

Bu ne demek? Yolun yapım maliyetini kim(ler) karşılayacak? Ayrıca, yolun her iki ucundaki sınır kapılarından Ermenistan vatandaşları, malları Nahcivan’a ve Azerbaycan’a girebilecek mi? Ermenistan’ın kapının kendi tarafında tam kontrolü olacak mı? vs vs.

Hem söz konusu yolla hem diğer hususlarla ilgili daha bunlar gibi birçok soru sorulabilir. Muhtemelen konunun tarafları da henüz bu soruların bazılarının cevaplarında bir mutabakata varmadılar. Uzun lafın kısası, daha yapacak çok iş var. Yalnız, kanımca Ermenistan hükümeti bu gidişata bakarak savunma meselesini göz ardı eder veya küçümserse hata eder.