Vatandaşın can güvenliğini, yaşam hakkını korumakla yükümlü üst düzey bir emniyet görevlisi, Hrant Dink’in yaşamı söz konusu olduğunda görevini yapabilmenin cesaret gerektirdiğini söylüyordu. “Neden cesaret istiyordu?” diye sorduğumda, ellerini iki yana açıp başını bir tarafa eğdi ve sustu, “Siz biliyorsunuz” anlamına geliyordu bu hareketi.
Hrant Dink cinayetinin ardından bir vesile ile gittiğim emniyet binasında karşılaştığım, kendisinin cinayete dair bir sorumluluğu olmadığını açıklamaya çalışan üst düzey bir emniyet görevlisine, “Cinayete doğrudan ve aktif bir katılımınız olmayabilir ama siz, hepiniz, cinayetin işleneceğini, cinayet planlarını bütün ayrıntılarıyla biliyordunuz, engel olmadınız, onu korumadınız, neden?” diye sorduğumda aldığım cevap aynen şöyleydi:
“O zamanlar Hrant Dink’i korumak cesaret isterdi.”
Vatandaşın can güvenliğini, yaşam hakkını korumakla yükümlü üst düzey bir emniyet görevlisi, Hrant Dink’in yaşamı söz konusu olduğunda görevini yapabilmenin cesaret gerektirdiğini söylüyordu. “Neden cesaret istiyordu?” diye sorduğumda, ellerini iki yana açıp başını bir tarafa eğdi ve sustu, “Siz biliyorsunuz” anlamına geliyordu bu hareketi.
Anladığım şuydu; Hrant Dink Ermeniydi, Ermeni olduğu için yaşamı korunmaya değer bulunmamış, onu korumak için kimse kılını kıpırdatmamıştı. Hatta hatırlayacaksınız, Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast Samsun’da yakalandığında, emniyetin çay ocağına götürülmüş, emniyet, jandarma ve MİT görevlileri onunla fotoğraf çektirmek için birbirleriyle itişmiş, bir katil zanlısına eline bayrak tutuşturarak kahraman muamelesi yapmışlardı.
Hrant Dink, özel harp aygıtı operasyonuyla hedefteydi. Kamu görevlilerinin zihniyet dünyasında da Ermenilere yaşam hakkı tanınmıyordu. Hrant Dink’i korumak için girişimde bulunmak bu yüzden cesaret istiyordu. Bu ülkede güvenli yaşamak hakkına sahip olmakla Ermeni olmak, hele Hrant Dink olmak bağdaşmıyordu.
Karşımda kendini aklamaya çalışan bu emniyet görevlisinin sorduğum soruya verdiği cevabın kendisi bile onun cinayet planından haberdar olduğu anlamına geliyordu.
Kamu görevlileri dediğimiz koca bir teşkilatın bütün mensuplarının birer kan içici canavar olmadığı, çoğunun sıradan devlet görevlilerinden oluştuğu düşünüldüğünde “Bu suskunluğu sağlayan nedir?” diye sorarsanız cevabım nettir: Bu suskunluk, devlet suçu söz konusu olduğunda sağlanıyor.
Bu yazıdan önceki iki yazıda Hrant Dink cinayetini soruşturan savcıların, Trabzon Emniyeti ve Trabzon Jandarması görevlilerinin delilleri gizlediklerini, kayıtları sildiklerini tespit ettiklerini, bu tespitlerin on bir başlık altında Trabzon Cumhuriyet Savcılığı’na gereği yapılmak üzere gönderildiğini yazmıştım.
Bu yazıda savcıların tespitlerinin ikisine daha değineceğim.
Hatırlayalım, Hrant Dink cinayeti sanıkları Alperen Ocakları adı verilen Büyük Birlik Partisi’ne bağlı paramiliter yapının elemanlarıdır.
Yasin Hayal, Hrant Dink cinayetinden tutuklandığında, cezaevi savcılığı kanalıyla Hrant Dink cinayeti soruşturma savcılarına bir dizi mektup yollar. Bu mektuplarda yazılanlar ve dahası, savcıların tespitiyle aynen şöyle: “Yolladığı mektuplarda, Erhan Tuncel’in kendisine, Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürü Yahya Öztürk’ün ‘bu bayrak düştü, ya Yasin kaldıracak, ya Erhan kaldırır’ dediğini, McDonald’s bombalaması sonrasında tahliye olduğunda Trabzon Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne nezaket ziyaretinde bulunduğunu, ikinci ziyaretinde Şube Müdürü Yahya Öztürk’ün odasına gittiğinde, ‘suçlu insanlar gezerken masum insanları bombaladınız, toplumumuzu görüyorsun, Müslümanız deyip şeriata söverler’ demiştir.”
Burada öncelikle dikkat çekmek istediğim şudur ki; Yasin Hayal gibi o ana kadar ortaya çıktığı kadarıyla Trabzon Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibini günlerce komada kalacak şekilde keser sapı ile döven, McDonald’s bombalama suçundan hapis yatan bir suçlu, tahliye olduğunda Trabzon Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne nezaket ziyaretinde bulunuyor, hem de bir defa değil. İkinci gidişinde şube müdürünün makam odasında ağırlanıyor. Bir suçlunun, suçu soruşturmak ve önlemekle görevli makama nezaket ziyaretlerinde bulunması burada ağırlanması suça teşvik ve suçlunun ödüllendirilmesi değil de nedir?
Yine soruşturma savcılarının tespitlerine dönersek;
Yasin Hayal’in babası Bahittin Hayal’in ifadesine göre, McDonald’s eyleminden sonra götürüldüğü Trabzon Emniyet Müdürlüğü binasında makam odasında yalnız oldukları sırada Yahya Öztürk’ün kendisine, “Yasin bundan sonra daha iyi yaşayacak, kısa süre sonra Yasin inşallah çıkar, az bir ceza alır biz de raporlarımızı ona göre düzenleriz, kendisi de kurtulur’ dediğini, cep telefonunu çıkararak gösterdiğini, ekranında Muhsin Yazıcıoğlu’nun resmini gördüğünü, ayrıca cebinden Kuran-ı Kerim’i çıkartarak “Biz bununla hareket ediyoruz” dediğini, devamla, “Bu bayrak düştüğü yerden kalkar, Yasin gibiler bu bayrağı yerden kaldıracak, bizim gibi insanlar bu koltuklarda oturursa bu ülkenin geleceğinden şüphe olmaz, yere düşen bayrak kalkar” dediğini söylemişti.
Tuncel, 9 Nisan 2007 tarihli tespit tutanağında McDonald’s eylemi sonrasında TEM Şube Müdürü Yahya Öztürk’ün kendisine, “Bu bayrak düştü ya Yasin kaldıracak ya da Erhan” dediğini teyit ediyor.
Cinayetten yarım saat sonra Erhan Tuncel ile emniyet istihbarat görevlisi Muhittin Zenit arasındaki telefon görüşmesi, Trabzon Emniyeti’nin cinayet planından bütün ayrıntılarıyla haberdar olduğunu göstermektedir. Savcılar bu görüşmenin kaydını da suç duyurularına eklemişler.
Görüşmede Muhittin Zenit şöyle diyor: “Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar… Tek farklılık kaçmayacaktı ama bu kaçmış”
Zenit’in şu sözleri de polisin muhbirle kurduğu ilişkinin cinayeti önlemek olmadığına, aksine onunla fikir birliği içinde suçun inşasına katkıda bulunduğuna işaret ediyor:
“Gebermişse gebermiş, onu kim gebertti diye sorgulamıyorum.” Tuncel’in “yapanın eline sağlık” sözlerine karşılık olarak da “Öyle tabii canım, orası öyle” diyor.
Savcıların suç duyurusunun akıbetini merak ediyorsanız söyleyeyim. Savcıların tespitlerine rağmen Trabzon Cumhuriyet Savcılığı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. İtiraz ettik, itiraz makamı Rize Ağır Ceza Mahkemesi, itirazımızı reddetti.
Buraya kadar yazdıklarımızdan çıkan sonuç şudur ki, suç çetesini koruyan, kollayan, suçu teşvik eden ama varlıklarından habersizmiş gibi yapılan çok geniş bir ağ var ve bu ağ devlet görevlilerinden oluşuyor. Devletin katliamdaki sorumluluğunun üstünü örtmek için bu ağ ve bu ağa dahil olanlar korunuyor. Bu adamlardan sadece biri görevini yapmış olsaydı Hrant Dink bugün aramızda olacaktı. Bu ayın on beşinde onun 71 yaşına girişini kutlayacaktık…