OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

CHP niye hepimizin “derdi”?

Yaşananlar tabii sadece CHP’nin sorunu değil. Bu CHP’nin şahsında seçim düzenine ve dolayısıyla demokratik mekanizmalara yapılan bir saldırı. Bu sebeple de buna hepimizin karşı çıkması, CHP’ye şu konjonktürde destek vermesi gerekiyor. Gelgelelim, CHP yöneticilerinin de en doğru ve kapsayıcı mesajları vermek gibi bir sorumluluğu var.

Türkiye’nin gündemi ben kendimi bildim bileli olduğu gibi gene yoğun ve kritik. Ana muhalefet partisi CHP’nin iktidarı alabileceğine dair bir hava oluşmaya başladığı andan itibaren iktidarın, CHP’nin içinden isimleri, partinin iç çelişkilerini de kullanarak, bu ihtimali ortadan kaldırmak için yürüttüğü bir kampanya dört koldan tüm hızıyla devam ediyor. Birkaç belediye seçiminde ve son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde -bir nevi konjonktürel demokratik sorumluluk olduğunu düşünerek- Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermiş olmama rağmen CHP hiçbir zaman “benim partim” olmadı, dolayısıyla CHP’yle eskiden gelen bir siyasi yakınlığım veya sempatim yok. Fakat, şurası açık ki CHP’nin ne olduğu ve nerede olduğu, başına ne geldiği Türkiye’deki demokrasinin geleceği açısından göz ardı edilebilecek bir konu değildir. CHP’nin bir parti, bir kurum olarak tercihleri, söylemi, yaptıkları ve yapmadıkları demokrasinin ilerleyeceğini mi, gerileyeceğini mi belirleyen önemli etkenlerden biri. Böyle bakınca oy versek de vermesek de CHP, hepimizin “derdidir”.

CHP’nin kuşatılma operasyonu, 8 Ekim 2023 tarihinde yapılan İstanbul İl Kongresi'nin iptal edilerek yerine CHP içinden bir kayyım atanmasıyla yeni bir aşamaya geldi. Kuvvetli beklenti, son CHP kurultayının da iptal edilerek Özgür Özel’in başkanlıktan uzaklaştırılacağı yönünde. 18 Ağustos’ta sosyal medyada şöyle yazmıştım:

“Doğrusu 19 Mart operasyonun gerçekleştiği ilk andan itibaren İmamoğlu’nun adaylık şansının kalmadığını düşünüyordum fakat o günden sonra geçen zaman gösterdi ki Özgür Özel de ondan aşağı kalan bir cumhurbaşkanı adayı olmayacak hatta belki daha da iyi bir aday olacak. Bu durumda iktidar açısından İmamoğlu’nu, Özel’i de yanına koymadığı sürece, içeride tutmanın pek bir mantığı kalmadı. Bu durumda İmamoğlu’nu bırakıp CHP içinde bir adaylık tereddüdü yaratmayı bile düşünebilirler. Bu kadar ve kendilerinden emin biçimde suçladıkları adamı salıvermek de kendileri için bir ölçüde yıpratıcı olur muhakkak ama dediğim gibi Özel’in bu performansından sonra İmamoğlu’nu içeride tutmanın siyasi bir matematiği kalmadı. Bütün bu sürecin motivasyonunun hukuki değil siyasi olduğunu da hepimiz biliyoruz. Ya da Özel’in de adaylık yolunu kapatıp muhalefeti üçüncü bir isme zorlayacaklar.”

Görünen o ki Erdoğan iktidarı, bunların içinden sonuncu cümledeki yolu zorlayacak. Özgür Özel’i de hapse atıp atmayacağını göreceğiz ama belli ki onun da cumhurbaşkanı adaylığının önünü kapatma peşindeler.

Bir önceki başkan Kemal Kılıçdaroğlu, kurultayın iptal edilmesi durumunda başkanlığı kabul edeceği izlenimini veriyor. Eğer Kılıçdaroğlu, kaldığı kadarıyla saygınlığını korumak istiyorsa başkanlığı mahkeme kararıyla devralması ancak bir şekilde kabul edilebilir olur; o da partiyi birkaç ay içinde Özgür Özel’in tek aday olacağı bir kurultaya götürmek.

Aksi takdirde, hele hele konuşulduğu gibi bütün delege yapısını değiştirmek gibi yollara tevessül etmesinin sözlükteki karşılıklarını ben burada yazmaktan imtina ederim. Kılıçdaroğlu ve çevresindekilerin motivasyonunun AKP’nin iktidarının devamı için “işbirliği” olduğunu söylemek kanımca abartı olur. Kılıçdaroğlu için sanırım bu bir ego meselesi ki bu da tabii onu mazur göstermez. İktidarı elinde tutanlar için nasıl belli bir süreden sonra çekilmeyi bilmeleri gerek diyorsak aynı şey bütün siyasi liderler için de geçerli. Onlar da kendi iktidarlarını bırakmayı bilmeliler. Ayrıca, sanırım belli bir kliğin CHP dolayısıyla erişim sağladığı siyasi ve mali ranttan vazgeçmek istememesi de bu harekette bir etken.

Daha ilerisini de söyleyeyim. Velev ki sizi parti içinde birtakım ayak oyunlarıyla saf dışı bırakmış olsunlar. Derdiniz kendiniz değil de partiniz, davanız, düşüncenizin iktidara gelmesi ise partinin yakaladığı ivmeyi ve iktidarın sizi kullanacağını görerek iddialarınızdan vazgeçmek bile siyaseten bir seçenek olabilir. Kanımca bunu yapan küçülmez, tam tersine büyür.     

Yaşananlar tabii sadece CHP’nin sorunu değil. Bu CHP’nin şahsında seçim düzenine ve dolayısıyla demokratik mekanizmalara yapılan bir saldırı. Bu sebeple de buna hepimizin karşı çıkması, CHP’ye şu konjonktürde destek vermesi gerekiyor. Gelgelelim, CHP yöneticilerinin de en doğru ve kapsayıcı mesajları vermek gibi bir sorumluluğu var. Söz konusu olan, evrensel değerlere dayanması gereken bir demokrasi, hukuk ve özgürlük sorunu. Savunulması gerekenler de bunlar. Böyle sunduğunuz zaman bu hassasiyetleri olan herkesi mücadeleye davet ediyorsunuz demektir. Ama yok, Özgür Özel’in yaptığı gibi kitleyi CHP il binasına çağırırken “Atatürk’ün evine sahip çıkmaya” davet ederseniz “Mustafa Kemal’in askerlerini” çağırıyorsanız, her ne kadar çağrınızda demokratları da ansanız da kendini “Mustafa Kemal’in askeri” olarak görmeyen demokratları öteliyorsunuz demektir.

Bu davayı “Atatürk’ün evini koruma davası” olarak tanımlayabilir, öyle de sunabilirsiniz. Bu da siyasi bir seçenektir, sizin bileceğiniz iştir. Fakat, o zaman “şu niye gelmedi, bu niye destek olmadı” deme şansınız kalmaz. Yok, “herkese ihtiyacımız var” diyorsanız demokrasi, hak, adalet, özgürlük herkesin derdi olan kapsayıcı meselelerdir; fazladan ruh çağırmaya gerek yoktur.