Pişmanlık

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor. Bu hafta 1 Mayıs fotoğrafını anlatıyor.

Camideki tek tuvaleti kullanabilmek için yarım saat sıra beklemiştim. Öncesinde sağa sola “Buralarda umumi tuvalet var mı?” diye sorarak, yerini öğrendikten sonra da oraya giden açık bir yol arayarak geçirdiğim 20 dakika da cabası. Nereye gitsem beni başka bir yere yönlendiriyorlardı; sonunda anladım ki, polis kontrol noktasından geçip alanın dışına çıkmaktan başka çare yoktu. Polis, buluşma yeri olan alandan cami avlusuna girişlerin hepsini kapamıştı; açık olan tek giriş, barikatların dışındaydı. 1 Mayıs; işçileri onurlandırma günü, emeğin değerini hatırlama günü. Hep birlikte, daha iyi bir gelecek umut etme günü. 

Kutlama dediğin, eğlence dolu, güvenli bir buluşmadır. Nokta! İster Dünya Kadınlar Günü olsun, ister Newroz, ister 1 Mayıs, ister Onur Günü. Bir kimliği taşıyor olmanın verdiği mutluluğu ve gururu göstermek için bir araya gelinen günlerin büyük bir şenlik havası içinde geçmesi beklenir. Yılda bir düzenlenen bu tür gösterilerin hoşuma giden tarafı, ortak bir özelliklerini kutlayan insanların neşeli hâlidir. Bir nevi dayanışma vardır bu ruh hâlinde, ama tehditkâr ya da saldırgan olmayan bir dayanışma... İnsanların yan yana olmaktan duydukları mutlulukla ışıldadığı kutlamalar… 8 Mart’larda kadınların nasıl şarkı söyleyip dans ettiklerini gördünüz mü hiç? Bir arada oldukları için, her zamankinden de güzeldirler o kutlamalarda. İnsanların Newroz’larda birbirlerine nasıl sarıldıklarına, nasıl kucaklaştıklarına dikkat ettiniz mi? Ne kadar güzel, ne kadar dokunaklı bir görüntüdür... Farklı farklı alanlardan işçilerin, daha iyi bir gelecek umuduyla, kol kola, omuz omuza şarkılar söyleyişine hiç tanık oldunuz mu? Peki, o neşe dolu, rengârenk Onur Yürüyüşü’nü bilir misiniz? 

Bu tür kutlamalara her fırsatta gidip fotoğraf çekmişimdir. Nedeni basit; mutlu insanları izlemeyi çok seviyorum. İnsanlar, ortak bir kimlik inancı, kader birliği düşüncesi ve aidiyet duygusunun verdiği şevkle, kutlama törenlerini şenliğe çeviriyorlar. İnsanların birbiriyle nasıl bağ kurduklarını, duydukları neşeyi birbirlerine nasıl yaydıklarını görünce çok etkileniyorum, bir izleyici olarak ben de mutlu oluyorum.

İstanbul’daki ilk yıllarımda, bu kutlamaların çoğu gayet barışçıl bir havada geçiyordu. İnsanlar toplanır, kutlamalarını yapar, sonra da mutlu mesut evlerine dönerlerdi. Görevli polis ekiplerini fark etmezdiniz bile; engellenen ve bu yüzden öfkelenen katılımcıya da pek rastlanmazdı. Sonra bir gün, okuduklarımdan, duyduklarımdan bildiğim şiddet yeniden ortaya çıktı; sevinçle başlayan kutlamalar büyük çatışmalarla, trajik bir şekilde sona erer oldu. Bu duruma birkaç kez tanık olduktan sonra, kendime, kutlamaların yalnızca barışçıl kısmının fotoğraflarını çekeceğime dair söz verdim. Şiddetin kokusunu aldığım an toparlanıp oradan ayrılacaktım. Bunun korkaklık olduğunu düşünmeyin lütfen. Tek neden, kavgadan ve şiddetten tiksinen biri olmam. Ben en çok, olayların öncesini ve sonrasını belgelemeyi seviyorum; orta yerini, civcivli kısımlarını, işin uzmanlarına bırakmayı tercih ediyorum. 

Kendime verdiğim o sözü yıllarca tuttum; her defasında, şiddetin başlayacağını hisseder hissetmez fotoğraf çekmeyi bırakıp o mekândan ayrıldım. Ta ki bu yılın 1 Mayıs’ına kadar. Tuvaletten çıkıp alana döndüğümde, ne olduysa, ön kısımlarda çatışma başlamıştı bile. Her tarafı duman sarmıştı, insanlar sığınabilecekleri bir yer bulabilmek için oradan oraya koşuyorlardı. Nedendir bilmem, orada kalıp meselenin ciddiyetini anlamak istedim. Yani bir şekilde, olayların akışına kapıldım. İçten içe hata yaptığımı bilsem de, olan biteni izleyip fotoğraf çekmeye devam ettim. Sonra da alandan ayrıldım. Ayrıldım ama, sözümden dönmüş olmanın verdiği pişmanlıkla... 

Yukarıda gördüğünüz, o gün çektiklerim arasında sizinle paylaşmaya layık bulduğum tek fotoğraf. Kimilerinin başarılı bulabileceği başka kareler de var elbette. Evet, orada toplananların neşesini yansıtan birkaç iyi fotoğraf çektim ama benim açımdan bu 1 Mayıs, önceki 1 Mayıs’ların aksine, heba olmuş bir gündü. Ön taraflarda, protestocular ile polisler arasında çıkan çatışmalar esnasında yakaladığım birkaç iyi kare de, gurur duyacağım türden işler değil. Bazı başka fotoğrafçıların o gün çektiği karelerle karşılaştırıldığında, benimkiler vasat kalıyor zaten.
Alandan ayrılırken, bu fotoğraftaki adam gibi, üzüntüden çökmüş, yüreği burkulmuş, ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez bir hâldeydim. 

 İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz