Bir fotoğrafın peşinden 18 Süryaninin göç hikâyesi: EnstANtane

Şırnak İdil’de, 18 Süryani gencin yer aldığı 40 yıllık bir fotoğraf, göçün, hasretin ve aidiyetin izini süren “EnstANtane” belgeselinin kapısını aralıyor. Süryani toplumunun göçle savrulan hikâyelerine, geride kalanların sessizliğine ve gidilen yerlerdeki kimlik mücadelesine ışık tutan belgeselin yapımcısı Özcan Geçer ile konuştuk. Film, 12 Ekim Pazar günü “KırılgAN” adlı proje kapsamında, Yeşilköy Mor Efrem Süryani Kadim Kilisesi’nde izleyicilerle buluşacak.

Bazı anlar vardır ki zamanın içinden sızar, yıllar geçse de bıraktığı iz silinmez. Bir fotoğraf karesi yalnızca bir ‘an’ı değil, bir ömrü, memleketi ve kimliği de taşıyabilir. Yönetmenliğini Hakan Aytekin’in, yapımcılığını da Özcan Geçer’in üstlendiği "EnstANtane" belgeseli, tam da böyle bir hatıranın izinden gidiyor.

40 yıl önce, Şırnak’ın İdil ilçesinde (Bethzabday) çekilen ve 18 Süryani çocuk ile genci bir araya getiren bir fotoğraf, yıllar sonra dijital medyada yeniden gün yüzüne çıkınca yarım kalmış hikâyeler de peşinden geldi. EnstANtane, Süryani halkının göçle savrulan çocukluklarını, aidiyet duygusunu ve topraklarına duyduğu özlemi içten bir dille anlatıyor.

EnstANtane, göçün izlerini, kalanların sessizliğini, gidenlerin içindeki boşluğu anlatan bir hafıza yolculuğu niteliğinde. İdil'de çekilmiş bir kareden başlayan bu hikâye, Süryani toplumunun parçalanmış hafızasını bir araya getirirken, izleyicilere de kendi geçmişiyle yüzleşme fırsatı sunuyor.

40 yılın ardından anımsanan hatıralar

“Rüyalarımda hep İdil'i görüyorum, hiç kopamadım, hâlâ oradayım” sözleriyle topraklarına olan özlemini anlatan Süryaniler, belgesel sayesinde anılarını da hatırlıyor. Bu anılardan biri de fotoğraftaki Süryani bir gencin bir şişe rakı içerek, fotoğraftaki arkadaşlarıyla birlikte aşık olduğu kadını istemeye gitmesi. Yüzemedikleri hâlde hep beraber girdikleri su, kaydırağa dönüştürdükleri taş, gizlice buluştukları akşam sohbetleri ve daha nice anı, fotoğrafın ardındakileri gün yüzüne çıkarıyor. Göçün etkilerinin her yönüyle hissedildiği belgeselde, Süryanilerin topraklarına duyduğu özlem ise hepsinin ortak hasreti.

Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD), İKSV’nin düzenlediği 18. İstanbul Bienali Paralel Etkinlikleri çerçevesinde üç ayrı proje ile yer alıyor. Projelerden biri de, 12 Ekim Pazar günü saat 14.00’te izleyicilerle buluşacak olan “KırılgAN” etkinliği. Yeşilköy Mor Efrem Süryani Kadim Kilisesi’nde yapılacak olan etkinlikte, EnstANtane belgeseli izletilecek, yönetmen ve yapımcı ile söyleşi yapılacak, ardından da avludaki sergi ve enstalasyon saat 17.00’ye kadar gezilebilecek.

Araştırmacı, Kültürel Mirası Koruma Derneği Başkan Yardımcısı ve belgeselin yapımcılığını üstlenen Özcan Geçer ile bir fotoğraf karesiyle başlayan EnstANtane’nin hikâyesi üzerine sohbet ettik.

Hakan Aytekin ve Özcan Geçer (soldan sağa)EnstANtane’nin hikâyesini anlatabilir misiniz?

Bazen, aynen bizim filmde başlık olarak kullandığımız bir ‘an’dan hareket alıp, o an sizi başlangıçta hiç düşünmediğiniz çok başka yerlere götürebiliyor. Bu projenin ilk başlangıcı, Ferit Sağ isimli İdilli bir arkadaşımızın, bundan 40 yıl önce çocukluk ve gençlik dönemlerinde olan 18 Süryani ile birlikte kendisinin de içerisinde olduğu bir fotoğraf karesini dijital medyadan, “hasretlik” dizeleriyle paylaşması ile oldu. Doçent Hakan Aytekin hocamızın fotoğrafı gördükten sonra kafasında, ‘Acaba bu 18 karakter 40 yıl sonra nerededir’ diye bir soru belirdi. Ve o gece, bir dosya açıp ismini “18” koymasıyla, belgesel filmin ilk ışığı yakıldı.

Yaklaşık 20 yıldır Hakan hoca ile Süryani ve azınlık kültürleriyle ilgili beraber çalışıyoruz. Süryaniler ile ilgili belgesel ve kitap projelerimiz oldu. Hep diaspora ve göç yansımalarıyla ilgili geniş kapsamlı bir proje yapmayı düşünürken, bu fotoğraf beklemediğimiz bir alevi oluşturdu. Hakan Aytekin beni arayıp fotoğraftaki isimleri bulabilir miyiz diye sordu. Bu merakı gidermek için yola çıktık ve belgesele başladık.

Hatırlama çok önemli. Fotoğraf karesini çok farklı isimlere sorduk. Kimi farklı zamanlarda hatırlıyor, kimi fotoğrafı kimin ve nerede çektiğini hatırlamıyor. Başka biri kendi zihin dünyasında kurduğu şekliyle hatırlıyor. Hatırlama pratiklerinin yansımalarını tatlı bir şekilde aktarıyorlar. Aynı zamanda 18 kişinin buluştukları yerlerde çocukluk hatıralarındaki mutluluğun gözlerinden ekrana taştığını görüyoruz.

Fotoğraftaki 18 Süryaniye ulaşabildiniz mi, bu süreçte neler yaşadınız?

Bir kişinin filmini yapmaktansa 18 kişinin filminin peşinde koşmak ve o süreci yönetebilmek, bizim için de oldukça zorlu ve çetin bir süreci beraberinde getirdi. 18 Süryaniden yalnızca ikisi Türkiye'de. İki kişiden de biri İdil'de yaşıyor, diğeri evlilik nedeniyle başka bir yerleşkeye geçiyor. Geri kalan 16'sının da 9'unun Almanya'da, 7'sinin İsviçre'de olduğunu tespit ediyoruz. Bu kişilerin de zaman içinde saçılmış buğday taneleri gibi o zamanın getirdiği birtakım yükler ya da ekonomik kaygılar, yeni iş beklentileri ve çocuklarının okul süreçleri gibi nedenlerle o bölgelerden de dağıldığını görüyoruz.

İdilli olmalarından kaynaklı, kimilerinin birbirleriyle akrabalık ilişkileri olması sayesinde birbirlerine bir şekilde halka halka ulaşmamız uzun bir zaman dilimini oluşturdu. Türkiye, Almanya ve İsviçre olmak üzere üç ülkede çekimlerimiz oldu. Yaklaşık altı bin kilometre yol yaptık iki buçuk yıl boyunca. Hem fotoğraftaki insanların zamanlarını ayarlamaları hem de her şeyden önce ikna etmek için hiç durmadan çalıştık.

Göçün iki ayağı vardı, “kalanlar” ve “gidenler”. Dolayısıyla her iki boyutu da işlemek istedik. Filmi 18 kişiyle yapacağımızı umut ederken, bu büyük mücadelede 15 kişiyi ikna edebildik. Birinin ameliyat süreci vardı, onu rahatsız etmek istemedik. Diğer iki karakter de azınlık psikolojisinin getirdiği kaygılarla projede yer almadı. Bir düşünün, birisi sizi arıyor ve ‘elimde bir fotoğraf var, 40 yıl önce çekilmiş bir fotoğrafınız, biz bunun filmini yapacağız’ diyor. Gerçekten de insanları inandırmak ilk etapta kolay olmadı. Aynı şekilde finansman kısmında da ikna etmek çok zor olmuştu.

Belgeseldeki Süryanilerin göç hikâyeleri izleyicilere ne anlatıyor?

Sistematik bir yöntemle gitmemiz gerekiyordu belgeselde. Herkese aynı sırada aynı sorular soruldu. Soruların sorulma sırası değişseydi duygular da değişebilirdi. Filmin kalbi olan bu fotoğrafı da en son onlara gösterdik. Çünkü bazılarının bu fotoğrafın çekildiğinden haberi yoktu. Bazıları fotoğrafın çekildiğini hatırlıyor ancak fotoğrafı görmemişti. Kimi de fotoğrafı görmüş ama üzerinde çok durmamıştı. Öncelikle çocukluk süreçlerini konuştuk. Daha sonra göç sürecindeki sebepler, birlikte yaşadıkları toplumla olan ilişki biçimleri, göç ve sancıları, dilini bilmedikleri yeni topraklardaki uyum süreçleri, anadillerini ve kimliklerini korumayla ilgili yaptıkları çalışmalar ile çocuklarının geleceğe dair tasavvurlarını sorguladığımız bir film oldu.

Konuştuğumuz kişilerde, çocukluk ve topraklarına dair özlemi dinledik. Gidilen yerler, ekonomik durumları iyi de olsa kötü de olsa, hep bir şekilde geçmişe dönük özlem vardı. ‘Keşke o topraklarda olsak, belki daha mutlu olurduk’ dedikleri bir hissiyat vardı hepsinde.

Süryanileri burada bir motif olarak görüyoruz. Filmi tasarlarken uluslararası çapta göçe bir bakış olarak ilerledirdik. Ermeni, Kürt, Türk, Rum ya da hangi kültüre ait olursa olsun, insanlar bu filmi izlediği zaman kendine ait bir şeyler buluyor. Bizler ağacından ayrı düşmüşleriz. Geçmişimizi aradığımız bir hüzün var hep içimizde. Kalanların da gidenlerin de içinde bir boşluk var.

Belgeseli izleyen Süryaniler ne hissetti?

Belgeseli, filmin çekildiği coğrafyalarda ve Süryanilerin en çok bulunduğu ülkelerden biri olan İsveç'te izlettik. Büyük bir çoğunluğunda memleket hasreti gördük. Filmi izledikleri zaman, topraklarına dair duygularının kabardığı, kâh ağladıkları kâh güldükleri bir an yaşadılar.

EntANtane bir Süryani olarak sizin için nasıl bir deneyimdi?

18 Süryani ile iletişim kurarken Süryani ve kültürlerine hakim olmam da bir avantajdı. Projenin finansman sürecinde bize, ‘Sizin ekibinizde bu sivil tarih sorularını sorduğunuz zaman yaşanabilecek olası bir travma, çocukluk hatırasını tetikleyebilecek bir durum olduğu zaman, buna müdahale edebilecek bir uzman var mı’ diye sormuşlardı. Bu çok anlamlı bir soruydu. Ben de bu kültürün içinde olduğum için biraz daha hassas sorularla gittiğimizi söyleyerek ikna etmiştim. Bu da, bu kültürle beraber olmanın getirdiği bir avantajdı.

Film, Süryanilerin topraklarına dönüşlerini etkiledi mi?

Belgeselin özelinden başlarsak, fotoğraf sayesinde birbirleriyle tekrar temas kuran, birbirlerini bulan kişiler oldu. Hatta belgeseli seyrettikten sonra çocuklarını alıp memleketlerine dönüp gezi düzenleyen aileler de oldu.Yine bölgeyi merak edip görmek isteyen bireyler de oldu. Bir kelebek etkisi yarattı bu hikâye. Belge zaman geçtikçe kıymetlenen bir unsur. O yüzden de bu belgesel özelde İdilliler, genelde de tüm izleyicilere bir şekilde fikir verdi, umut aşıladı.

Süryaniler ile ilgili genelde Mardin, Midyat ağırlıklı projeler geliştirilir. Bu proje, azınlığın da azınlığını gören bir çalışma oldu. Yine bölgede konuşulan “Azakça” denilen, Arapçanın çok özel bir formu olan bu dil de izleyicide merak uyandırdı.

12 Ekim Pazar günü belgesel İstanbul’da izleyicilerle buluşacak. “KırılgAN” projeniz ile izleyicileri ne bekliyor?

Etkinliği, 2014 yılından beri kurulu olan, başkanlığını Renan Koen’in yaptığı Kültürel Mirası Koruma Derneği olarak düzenliyoruz. Derneğimiz, uzun yıllardır somut olmayan miras konusunda önemli çalışmalar yapmış bir kurum. Etkinlikte öncelikle dernek projelerinin sunumu yapılacak. Daha sonra belgeselimiz izletilerek, bir söyleşi yapacağız. Kilisenin avlusunda da belgeselle ilgili bir fotoğraf sergisi olacak.

Aynı zamanda heyecan verici olan ve tam da İstanbul Bienal'ine yakışacak bir takım enstalasyonları da sergileme fırsatı bulacağız. Bienal'in de kırılganlık, kimliğini koruma ve gelecek inşası ile ilgili temasıyla birebir örtüşen belgeselimizle beraber, izleyicilerin merak ve zevkle katılacağı herkese açık bir etkinlik yapacağız. Tüm izleyicileri, 12 Ekim Pazar günü Yeşilköy Süryani Kadim Mor Efrem Kilisesi'ne bekliyoruz.

                          

Kategoriler

İnsan Hakları



Yazar Hakkında