YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Şarm El Şeyh’teki zirve ne anlatmıyor?

Barış elbette önemli. İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda en az 67.869 kişi hayatını kaybetti. Bu kişilerin çoğu kadın ve çocuk. Binlerce insan sürgün edildi, evlerini kaybetti. Ancak olup bitenin arka yüzüne de bakmak zorundayız. İki devletli çözüme ne oldu? İsrail’in 1967 işgali öncesi sınırlarına çekilmesi taleplerine ne oldu? İsrail’in Filistin’de “işgalci” konumda olduğu kayda geçirildi mi, geçirilecek mi? İki yıl süren “Soykırım” uygulamasından ne zaman söz edilecek?

Görünüşe göre Gazze’de şiddet durdu. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın birçok İsrailliyi rehin alması ve bazılarını öldürmesiyle başlayan ve İsrail’in Gazze topraklarında “soykırım” uygulamasıyla devam eden şiddet sarmalında 70 bine yakın Filistinli hayatını kaybetti. Gazze artık bir harabe halinde. İsrail’in bu soykırımı Batı’da belki devletler tarafından değil (İspanya’yı ayrı tutmak lazım) ama halkları tarafından güçlü biçimde, sokak gösterileriyle aylar boyunca protesto edildi. İsrail’e giden gemiler engellenmeye çalışıldı, barış filoları Akdeniz’i katederek Gazze’ye gitmeye çalıştı, hepsi de her seferinde İsrail askerleri tarafından zorbaca tutuklanıp sınırdışı edildiler. Bu filoların katılımcıları arasında Türkiye vatandaşları da vardı elbette.

Tüm bu süre boyunca İsrail tutumundan hiç taviz vermedi. Arkasında ABD ve Almanya başta olmak üzere Batılı ülkeler vardı çünkü. Ama zaten sadece ABD yeterdi. Hele ki Trump başkanlığı devraldıktan sonra İsrail tamamen pervasızlaştı.
Fakat Trump bir anda dünyaya barışı getiren lider olmaya soyundu. Önce Rusya-Ukrayna arasında bir barış tesis etmeye çalıştı, Alaska’da  Rusya lideri Putin ile görüştü. Çok da başarılı olduğu söylenemez.

Sonra Ermenistan-Azerbaycan arasında bir barış sağlamak için harekete geçti. Bu aslına bakılırsa daha çok Washington'un projesiydi ama sonuçta Azerbaycan’ın göz diktiği Ermenistan toprakları için bir “Trump Yolu” formülü bulundu, Paşinyan, Aliyev ve Trump Beyaz Saray’da bir niyet belgesi imzaladılar ve Paşinyan ile Aliyev, Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermeye karar verdiler. (Her ne kadar Trump daha sonra Azerbaycan’ı “Aberbaijan, Ermenistan’ı da “Albania” olarak zikretse de…)  Bu anlaşma Ermenistan’ı bir süre için Azerbaycan’ın yeni saldırı tehditlerinden koruyacak gibi gözüküyor ancak Yerevan ve Bakü arasında barış anlaşması hala imzalanmış değil ve Aliyev’in anlaşmada olmayan talepleri gündemdeki yerini koruyor.

Trump’ın üçüncü hedefi Ortadoğu’da “kendince” barışı sağlamak oldu. Bunun için güvendiği üç kişi vardı. “Dostu” Erdoğan, Katar Emiri Al Sani, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi. Ve elbette  “Bibi” diye hitap ettiği, daha da yakın dostu İsrail Başbakanı Netanyahu.

Bu amaçla 20’den fazla ülke liderinin katıldığı bir zirve düzenlendi Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde. İsrail Başbakanı yoktu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da. Netanyahu’yu zirvede Erdoğan’ın istemediği belirtilse de hazırlanan “platform”da pek de işi yok gibiydi. Abbas niye yoktu, o bilinmiyor. Zaten ABD geçen ay BM’de yapılan yıllık oturumlara da Filistin heyetinin katılmasını istememiş, heyete vize vermemişti. Filistin’in meşru temsilcileri BM toplantısına zoom ile katılmak zorunda kaldılar.

Bu zirve öncesinde belli ki arka planda yoğun bir diploması yürütüldü. Sonuçta zirve pek çok ikili ve çoklu temasa sahne oldu ve Trump, Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve Katar Emiri Al Sani, "Kalıcı Barış ve Refah İçin Trump Mutabakatı"nı büyük bir şatafat eşliğinde imzaladı.

Barış elbette önemli. Birleşmiş Milletler'in güvenilir bulduğu Hamas kontrolündeki bölgedeki Sağlık Bakanlığının verilerine göre, İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda en az 67.869 kişi hayatını kaybetti. Bu kişilerin çoğu kadın ve çocuk. Binlerce insan sürgün edildi, evlerini kaybetti.

Ancak olup bitenin arka yüzüne de bakmak zorundayız. Dört liderin imzaladığı anlaşma elbette bir barış anlaşması değil, bir ateşkes. Metinde şu ifadeler yer alıyor:

"Kalıcı barışın, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin temel insan haklarıyla insanlık onurlarının korunması ve güvenliklerinin garanti altına alınmasıyla sağlanabileceğinin farkındayız. Gelecekteki anlaşmazlıkların uzun süreli çatışmalar yerine diplomatik angajman ve müzakereler yoluyla çözülmesini taahhüt ediyoruz."

Ancak şu soruları da sormak durumundayız: İki devletli çözüme ne oldu? İsrail’in 1967 işgali öncesi sınırlarına çekilmesi taleplerine ne oldu? İsrail’in Filistin’de “işgalci” konumda olduğu kayda geçirildi mi, geçirilecek mi? İki yıl süren “Soykırım” uygulamasından ne zaman söz edilecek?

BBC adına zirveyi takip eden Hugo Bachega mesela şu noktalara dikkat çekiyor:

“Trump'ın 20 maddelik planın kalan maddeleriyle ilgili müzakerelerin halihazırda devam ettiğini söylemesi yeni bir şeydi ancak bunların nasıl, nerede ve ne zaman gerçekleştirileceğine dair herhangi bir ayrıntı vermedi.”

“Hamas'ın geleceği, İsrail'in geri çekilmesinin boyutu ve Gazze'yi kimin yöneteceği gibi önemli engeller varlığını sürdürüyor. Bunlar, zorlu ve muhtemelen uzun görüşmeler gerektirecek anlaşmazlık noktaları. Bölgedeki birçok savaşın çıkışının merkezinde yer alan Filistin devleti meselesinden ise hiç bahsedilmemesi dikkat çekici.”

Sonuçta geriye Erdoğan ve Trump’ın büyük oranda kendi kamuoylarına yönelik performansları ve kırılgan bir barış kaldı. Bu imza Türkiye’de siyasi açıdan sıkışık bir durumda olan Erdoğan’a –seçmen desteği açısından- belki bir nefes aldıracaktır. On binlerce kayıp veren Gazze halkı için de şimdilik bir umut var. Sonrası ise soru işareti.