LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Okumak iptiladır, müptelalara selâm

Bu hafta, benim gibi yeme içme meraklısı olanlar için küçük bir gastronomi kitaplığı listesi yapmak istedim. Türkiye’de bir gastronomi kütüphanesi kurmak isteyenlerin elinin altında mutlaka olması gereken birkaç kitabı paylaşayım dedim.

İletişim Yayınları’nın çok sevdiğim sloganıdır, ‘Okumak iptiladır, müptelâlara selam’…

Kitaplarla ilişkim giderek daha tuhaf, hatta biraz marazi bir hâl alıyor. Müptelâ sözünü üzerime alınıyorum artık. İki sene evvel yeni eve neredeyse yüz koli kitapla taşındığımı hatırlıyorum. O zaman “Bir kısmını ayırayım” demiştim ama meğer ayırmak değil, çoğaltmakmış yaptığım. Zaman içinde o kitapların üstüne daha nicelerini eklemişim.


Bana bu iptilayı bulaştıran babamdı. Bana asla kitap okuma baskısı yapmazdı. Bütün arkadaşlarım evlerinden gizli gizli çizgi roman okurken babam Milliyet gazetesinin pazar günleri verdiği ‘Tenten’leri benimle beraber okurdu. Evde onu en huzurlu gördüğüm anlar, elinde bir kitapla sessizce okuduğu zamanlardı. Güzel bir kütüphanesi vardı; çoğu yaşımı çok aşan kitaplardı ama merakla okurdum hepsini. Bazen kötü etkilendiğim de olmuyor değildi. Yaşar Kemal’in ‘Kimsecik’ romanını alıp okumaya başladığımda daha ilk sayfalarda şok geçirdiğimi hatırlıyorum meselâ.

Şimdi düşünüyorum da, galiba bibliofilden bibliomaniye doğru yol alıyorum. Çıkan her iyi kitaba sahip olmak istiyorum.

Nadin, bu bağı biraz hafifletir diye bana bir e-kitap okuyucu almıştı doğum günümde. Fakat sonuç pek değişmedi: Beğendiğim e-kitapların basılı versiyonlarını da gidip aldım. Kütüphanem, hayatımdaki en büyük gurur kaynaklarımdan biri oldu. Benim gibi belirli bir konuda merakınız varsa, o merakı tatmin etmenin en güzel yolu kitaplar. Bazen okumak için değil, sadece sahip olmak için bile aldığım kitaplarım oluyor.

Evime gelenlerin ilk sorusu genellikle “Bu kitapların hepsini okudun mu?” oluyor. Tabii ki hayır. Ama bazen bir kitabı okumaktan çok, ona bakmak, varlığını hissetmek yetiyor. Uzun zaman boyunca her hafta yazı yazdım, eğitimler hazırladım ve şimdi bir kitap yazmaya çalışıyorum o yüzden o kütüphane, aslında bu işlerin gizli kahramanı.

Bu hafta, benim gibi yeme içme meraklısı olanlar için küçük bir gastronomi kitaplığı listesi yapmak istedim. Türkiye’de bir gastronomi kütüphanesi kurmak isteyenlerin elinin altında mutlaka olması gereken birkaç kitabı paylaşayım dedim.

İlk kitap, Takuhi Tovmasyan’ın “Sofranız Şen Olsun”u. Kütüphanemin en kıymetlilerinden. Tovmasyan bu kitapla aslında yeni bir tür yaratıyor: Tarif kitabı değil, bir hayat kitabı. Mütevazı bir İstanbullu Ermeni ailesinin mutfağını, malzemelerini, sesini, kokusunu anlatıyor. Bugün Foxy’de yaptığımız topiğin ilham kaynağı da bu kitap. Hatta Takuhi Hanım bir gün mutfağımıza girip tarifi kendi elleriyle anlatmıştı. Bu kitabı defalarca aldım, okudum, en çok da hediye ettim.

İkinci sırada, Refik Halit Karay’ın “Mutfak Zevki’nin Son Günleri” var. Aslında yazarın böyle bir kitabı yok; bu metinler Tuncay Birkan tarafından titizlikle derlenmiş yazılar. 1930-1965 yılları arasında kaleme aldığı yazılar, İstanbul’un yemek zevkinin en incelikli dönemine ayna tutuyor. Çirozun neden pahalandığından meyhane vitrininde mezelerin birbirine laf atmasına kadar her satırı hem mizah hem tarih kokuyor. Tereyağının yerine margarinin soframıza girdiği döneme tanıklık etmek bile yeter. Üstelik Refik Halid’in bu konuya dahli de var. Refik Halit’in o yıllarda bile adaların kalabalığından şikâyet etmesi, o zamanların mutfağını bile beğenmemesi ise değişmeyen İstanbul’u hatırlatıyor.

Üçüncü kitap, Karekin Deveciyan’ın “Türkiye’de Balık ve Balıkçılık”ı. Aras Yayıncılık’tan 2006’da çıktı ama aslında 1915 tarihli bir metin. Kumkapı Balık Hali’nin müdürüyken yazmış Deveciyan bu eseri. Türkiye’nin av alanlarını, akıntılarını, balık türlerini, dalyanların yerini, hatta kimi zaman tariflerini anlatıyor. Erol Üyepazarcı’nın titiz çevirisiyle yeniden hayat bulan bu kitap, balıkçılık meraklıları için gerçek bir hazine.

Bu haftanın son kitabı ise Tan Morgül’ün 2014 Gourmand ödüllü “Rakı and Fish: A Mediterranean Seafood Odyssey” çalışması. 2014 senesinde yayınlandığında alkollü içkilerle alakalı yasa yeni değişmişti. O zamanlar yasal mevzuatın belirsizliği nedeniyle Türkçesi çıkamamıştı. Akdeniz coğrafyasındaki balık kültürünü ve o kültürün rakıyla hem hal oluşunu anlatıyor. Tunus’tan Barcelona’ya bu coğrafyadan müthiş fotoğraflar ve çizimlerle dolu kitap şöyle başlıyor: ‘Ne ağ ne olta, balık rakıyla yakalanır, Ara Güler.’ Bu yazıyı kaleme alırken tekrar karıştırdım da hala güncelliğini koruyor, acaba Türkçe baskısı gelir mi diye umutlandım.

Belki de tüm bu kitaplar, benim gibi yemekle hayatı, sofrayla zamanı, balıkla hafızayı birbirine karıştıran insanlar için birer pusula. Haftaya başka kitaplarla devam…