Kazancakis dokuz kez Nobel’e aday gösterildi. Ünlü Fransız Yazar Albert Camus bile bir oy farkla kazandığı Nobel töreninde, “Bu ödülü benim değil Kazancakis’in alması gerekirdi” dedi. Aynen Yaşar Kemal’in 1973 ve 74’te üst üste iki kez Nobel ödülüne aday gösterilip alamaması gibi. Ama bu gerçeği Yaşar Kemal için Nobel kürsüsünde söyleyen bir yazar çıkmadı!
Nikos Kazancakis’in 68. ölüm yıldönümü nedeniyle Yaşar Kemal ve Kazancakis’in anısına
"Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm."
Bu sözler 20’inci yüzyılın büyük romancısı Nikos Kazancakis’in Girit Adası’nın en yüksek noktasında, denize bakan yamacında bulunan mezar taşında yazar.
26 Ekim 1957 yılında ölen Kazancakis’in “Zorba” adlı romanı bugüne kadar 40 dile çevrildi, milyonlarca kopya satıldı.
Yazar bu romanı iki dünya savaşı arasında kalan yoksulluk, açlık ve insani dramların peş peşe yaşandığı bir dönemde kurguladı. “Zorba” romanının kahramanı Aleksis Zorba, bitmez tükenmez yaşama arzusu olan, yaşlı bir bilgedir. Sirtaki dansının ritmi Zorba’nın kalp atışlarıdır. Yaşama tutunmasıdır. Zorba, insanın başkaları hakkındaki yargı ve yanılgıların ve haksızlıkların yeniden gözden geçirilmesini ister. “Ne geçmiş bizim peşimizi bırakır. Ne de biz geçmişin!” derken, geçmişten ders almanın gelecekteki yanlışları ve haksızlıkları önleyeceğini anıştırır. Zorba kötülüklere, haksızlıklara, eşitsizliklere ve baskı rejimlerine karşı isyan ederken Yaşar Kemal’in henüz kitap sayfalarına düşmemiş İnce Memed’idir.
İnce Memed
İnce Memed romanı 1953 yılında, Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildikten bir yıl sonra ciltler halinde yayımlandı. Kısa sürede “Zorba” gibi dünya klasikleri arasına girdi ve bugüne kadar o da “Zorba” gibi 40 değişik dilde basıldı. “İnce Memed” yöresel baskı geleneklerine ve baskı rejimine, haksızlıklara baş kaldıran bir karakterdi. “Zorba” ise daha geniş, evrensel bir özgürlük arayışının simgesiydi. Tüm yoksul insanların uğradığı haksızlık ve adaletsizliğe isyan ediyordu. Her iki karakter de yaşadıkları iki komşu ülkede, özgürlüklerin savunucusu oldular, haksızlıklara karşı direndiler. Amaçlarının ne kadarına ulaşabildiklerini ve yaşamın acı gerçeklerini ancak yaşlılıklarında anladılar.
“Bir insan ne kadar yürekliyse, o kadar korkaktır. Ya da bir insan ne kadar korkaksa o kadar yüreklidir. Bunun böyle olduğunu insan ancak seksenine gelince anlar.” (‘İnce Memed’ -2-)
Her iki romanın da yüceliği günümüzün sosyal ve siyasal çirkinliklerine kadar uzanmasıdır. O çirkinlik Kazancakis’e göre insanın ta kendisidir! “Ben, her insanın ayrı bir kokusu olduğuna inanırım: Bunu anlamıyoruz, çünkü kokular birbirine karışıyor, hangisinin senin, hangisinin benim olduğunu bilemiyoruz; yalnız havanın pis bir koku yaydığını anlıyor; buna da insanlık diyoruz!”
“İnce Memed”ler ve”‘Zorba”lar ölümsüzdür
“Zorba” romanının kahramanı Aleksis Zorba insanların korkusuz ve özgür yaşamasını istedi ama o da İnce Memed gibi bu isteğe ancak yaşlandıktan, ya da ölümden sonra kavuşmanın mümkün olduğunu anladı. Yaşar Kemal bunu bir söyleşi sırasında kendine özgü hicviyle şöyle tanımladı. “İnce Memed’e başladığımda ben 24 yaşındaydım, İnce Memed 21... İnce Memed’in dördüncü kitabını bitirdiğimde ben 60 yaşında oldum. İnce Memed daha 25 yaşındaydı!”
‘Zorba’, Kazancakis’in ölümünden altı yıl sonra beyaz perdeye aktarıldı. 1964 yılında dünya sinemalarında gösterime giren Kakoyanis’in yönettiği film (“Zorba The Greek”) Anthony Quinn’in oyunu ve Theodorakis’in müziğiyle sinema tarihinde ölümsüzleşti. Oscar ve sayısız ödüller aldı. Kazancakis dokuz kez Nobel’e aday gösterildi. Ünlü Fransız Yazar Albert Camus bile bir oy farkla kazandığı Nobel töreninde, “Bu ödülü benim değil Kazancakis’in alması gerekirdi” dedi.
Aynen Yaşar Kemal’in 1973 ve 74’te üst üste iki kez Nobel ödülüne aday gösterilip alamaması gibi. Ama bu gerçeği Yaşar Kemal için Nobel kürsüsünde söyleyen bir yazar çıkmadı!
Neden Nobel alamadılar?
Her iki yazar da toplumun cilalı kesiminden değil, haksızlığa uğrayan yoksul kesimden çıkmışlardı. Yarattıkları roman kahramanları sıradan ve yoksul halktandılar, ezilen insanların, insan haklarının ve özgürlüğün savunucusu ve savaş karşıtı idiler. Her iki yazar da yaşadıkları sürece ırkçılığı, ayrımcılığı, yoksulluğu ve savaşı lanetledi!
“Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil insan bile olamaz."
"Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar. Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır.” diyordu Yaşar Kemal.
“Zorba” ve “İnce Memed”in tüm yaşam felsefeleri o denli birbirine benziyordu ki bazen bir büyük sözün kimin söylediğini anlamak zordu. Ne ilginç bir rastlantıdır ki, bu iki büyük yazarın Nobel kaderleri de aynı oldu.
Gazeteciler, Nikos Kazancakis ve Yaşar Kemal’in pek çok kez aday gösterilmelerine rağmen edebiyat alanının en büyük ödülü Nobel’i neden alamadıklarını araştırdılar. Siyasi nedenler mi engellemişti? Yoksa görünmeyen güçler mi? Ya da bu iki korkusuz yazarı ödüllendirmenin yaratacağı evrensel KORKU mu?
Kimileri yarışmanın jüri üyelerine bu durumu sordular. Ama tek bir yürekli çıkıp, yoksulluğun tüm derinliklerini, haksızlıkların en inanılmazlarını irdeleyen iki yazarın, yıllarca aday gösterilmelerine rağmen neden Nobel’i alamadıklarını açıklayamadı.
Özgürlükten ve dürüstlükten söz edenlere Kazancakis “Zorba”da şöyle haykırmıştı:
“Özgürlük mü?
Hayır, özgür değilsiniz. Sizin bağlı bulunduğunuz ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! İnsanın biraz çılgınlığa ihtiyacı vardır, yoksa ipi kesip özgür olmaya asla cesaret edemez!”
Kazancakis’in anıştırdığı çılgınlık özgürce yaşamaktı!
Aynen ömrü hapislerde geçen Nazım’ın “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşama hasreti gibi!
“Zorba” ve “İnce Memed”i , tekrar tekrar ve tekrar okuyun. Çünkü onlar insana, insan olmayı öğreten, iki ölümsüz kahramandır!