Gündeme dair açıklamalar yapan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan "Günlerdir DEM Parti'yi linç etmeye kalkışanlar var. Bunların bir tesadüf olduğuna bizi kimse inandıramaz. Bunun örgütlü, organize bir aklın işi olduğunu biliyoruz. Irkçılığa ve nefrete karşı daha gür bir şekilde konuşmalıyız” dedi.
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi.
Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için tarihi bir zaman diliminden geçtiğini belirten Doğan, "Bu meseleyi birlikte çözerek başarıya ulaşalım dedik. Bu süre zarfında atılan adımlar, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve tabii ki kalıcı barışın sağlanması için çok önemli adımlar. Her bir aşamayı Kürt meselesinin demokratik çözümü, toplumsal barışın tesis edilmesi, demokratik haklar için çok değerli bir imkân olarak değerlendirdik. Üzerine konuştuğumuz konu hassas, kırılgan. İnsan hayatından bahsediyoruz. Köklü ve derin bir mesele derken tam da bundan bahsediyoruz. Yıllardır süren bir çatışmalı durumdan bahsediyoruz. Hep birlikte soluk almaktan söz ediyoruz. En başından beri birleştirici olmaya çalıştık. En başından beri ayrıştırıcı olanları uyarmaya çalıştık. 'Yapmayın, bu hassas ve kırılgan konuyla ilgili siyasi ikbal, çıkar, rant, koltuk hesabı yapmayın' dedik" şeklinde konuştu.
Günlerdir DEM Parti'yi linç etmeye kalkışanlar var
Sürece ilişkin kullanılması gereken dile değinen Doğan, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Toplumu kucaklayan, birleştiren, ötekileştirmeyen bir dil kullanmaya hassasiyetle yaklaştık. Bu konuda çağrılar yaptık. Bu dönemin dilinin nasıl olması gerektiğini söyledik. Bu dönemin dilinin güvenlikçi bir paranteze konulamayacağının özellikle altını çizdik. Türkiye'nin bu dönemde ihtiyaç duyduğu dil ve yöntem; diyalog, çözüm, barış ve demokrasiyi içermeli. Günlerdir DEM Parti'yi linç etmeye kalkışanlar var. Günlerdir DEM Parti'nin bu süreçteki kurucu özne, kurucu siyasi aktör olma hâlinden rahatsızlık duyanlar var. Bu sebeple de bize dönük saldırılar var. Bunlar bir tesadüf mü? Bunların bir tesadüf olduğuna bizi kimse inandıramaz. Bunun örgütlü, organize bir aklın işi olduğunu biliyoruz.
Irkçılığa ve nefrete karşı daha gür konuşmalıyız
Herkes bilir ki bunlara pabuç bırakmayacak kadar deneyim sahibiyiz. Ancak Türkiye kamuoyunu, Türkiye'deki siyasi partileri, hak savunucularını yeniden sorumluluğa davet etmek istiyoruz. Bu yalnızca DEM Parti'nin sorumluluğu değil. Türkiye'nin demokrasi meselesi için biz en önde mücadele eden siyasal geleneğiz. Ancak burada çoğalmalı ve sesimiz daha gür çıkmalı. Irkçılığa ve nefrete karşı daha gür bir şekilde konuşmalıyız. Daha güçlü bir şekilde mücadele etmeliyiz. Süreç karşıtlığı üzerinden hesaplar yapanlar var. Süreci eleştirmek başka bir şey. Ki biz de süreci eleştiriyoruz. Bizim de eleştirilerimiz var.
Eleştirilerimizi de her zaman söylüyoruz. 'Tasarımı farklı olabilirdi, komisyon dinlemelerle bu kadar çok vakit geçirmeyebilirdi. Şu ana kadar sayın Öcalan'la görüşmüş olabilirdi, farklı kesimler dinlenmiş olabilir, toplumsallaşmış olabilirdi. Daha cesur davranılabilirdi, daha cesur adımlar atılabilirdi' diyoruz ve hâlâ da bunları talep ediyoruz. Bunlar bizim de eleştirilerimiz, ortak kaygılarımız. Ancak süreci eleştiriyoruz diye kategorik karşıtlık yapanlar olduğunu da biliyoruz. Ve bu kategorik karşıtlığın beslendiği kökü de biliyoruz biz. Bunu bilmiyormuşuz gibi sanki DEM Parti bir sürecin içerisinde olduğu için Türkiye'deki antidemokratik uygulamalarla ilgili yeterince ses yükseltmiyor ya da mücadele etmiyormuş gibi davrananların da amacının ne olduğunu biliyoruz. Irkçılığa, nefret suçuna karşı birlikte mücadele edeceğiz.
İYİ Parti’ye yanıt
Bakınız ölüm üzerinden iktidar, rant ve koltuk devşirmeye çalışan zihniyet dün kendini bu sefer Meclis kürsüsünde gösterdi. Bir siyasi partinin gölgesi altında saklı bir şekilde gösterdi, değil mi? Apaçık ortaya çıktı. Dün İYİ Parti Genel Başkanı'nın partimizi, temsil ettiğimiz milyonları ve değerleri hedef alan diliyle göründü bir kez daha. Kan, ölüm ve hamasetten besleniyorlar ve korkuyorlar. Zavallılar. Niye korkuyorlar? Çünkü tarihin çöp sepetine doğru yol almaya başladıklarının farkındalar. Kandan, ölümden, hamasetten beslenen siyasi partiler tabela partisi olarak bile kalamadılar. O yüzden bunu görenler, miadı dolanlar çırpınıyor. Ancak bu son çırpınışları. Bu zatın sözleri sadece partimize değil, bu ülkede onurlu bir yaşam, eşitlik ve demokrasi talep eden herkese yönelmiş sözlerdir. Böyle kabul edilmeli, böyle algılanmalı ve buna karşı da böyle cevap verilmeli.
Komisyon Öcalan için formül bulmalı
Komisyon bir şekilde Öcalan'ın görüşlerinin komisyona akmasının formülasyonunu bulmak zorunda. Çünkü komisyon aynı zamanda bununla sorumlu. Çünkü komisyon, çatışmanın sonlandırılmasını istiyor. Sayın Öcalan yalnızca kurucu önder değil, aynı zamanda barışın ve demokratik çözümün kurucu gücü. Niye kurucu gücü olduğunu gidip doğrudan kendisine sorup dinlesinler lütfen. Türkiye'ye zaman kaybettirmesinler. Kimsenin Türkiye'ye zaman kaybettirmemesi gerekiyor. Esas vatanperverlik, esas ülke sevgisi, esas yurtseverlik, esas vatan sevgisi budur. Irkçılık değil, nefret dili değil.
Pervin Buldan'a dönük saldırılar tesadüf değil. Bunu bir kere söyleyelim. Bunun bağlamından kopartılması da bir tesadüf değil. Herkes yıllardır DEM Parti'nin, milletvekillerinin ve özellikle de İmralı heyeti üyesi Pervin Buldan'ın ne için mücadele ettiğini biliyor. Neler yaşadığını da, kişisel tarihini de biliyor. Ve bunlara neden maruz kaldığını da biliyoruz. O karanlık güçlerin, 90'ların karanlığının hâlâ bir şekilde çırpınmaya çalıştığını da biliyoruz. Tüm bunlara rağmen sanki biz medyaya sansür istemişiz ya da Öcalan baskı, sansür istemiş gibi veya Pervin Buldan bunu böyle aktarmış gibi bir algı yaratmaya çalışmak kutuplaştırmayı, kutuplaştırıcı siyasetin işine yarıyor.
Biz medyanın çeşitli şekillerde sansürüne, manipülasyonuna, ambargosuna, dezenformasyonuna maruz kalmış ve buna karşı mücadele eden bir siyasi partiyiz. Üstelik can pahasına mücadele eden bir siyasi partiyiz bu uğurda. Hiç kimse bizim basın özgürlüğüne, düşünceye ve ifade özgürlüğüne yaklaşımımızı, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili mücadelemizi ya da buna dair yaklaşımımızı sorgulama haddine de sahip değildir. Bu konuda herkes gerçekten haddini ve sınırlarını bilmek zorunda. Biz bu konuda rüştümüzü ispatlamak durumundayız.
Biz, Öcalan adına konuşamayız. Biz Öcalan'ın görüşlerini kamuoyuna ancak elimizdeki bilgiler kadarıyla aktarabiliriz. Yani İmralı heyetimiz görüşmeler yapıyor. Bize bu görüşmeler çerçevesinde bazı bilgilendirmeler yapıyor. Bu bilgilendirmeleri biz zaten kamuoyuyla paylaşıyoruz. Şimdi 27 yıllık tecride rağmen demokratik bir çözüm önermesi olan, demokratik entegrasyondan söz eden, bunu bir program olarak Türkiye'ye teklif eden, Ortadoğu'daki halklar için de bunun ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatan, barışın kurucu gücü olan bir ismin, sansür ve ambargo istemesi mümkün olabilir mi? Size soruyorum. Olamaz. Bu bir çarpıtma."