Evet Bahçeli’nin önerisi uygulanabilir değil ancak kanımca konu da Kıbrıs’la hem ilgili, hem değil. Kıbrıs ile ilgili çünkü MHP’nin ve MHP’ye yakın isimlerin KKTC’de güçlü ilişkileri var ve belli ki Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı makamında olmaması Bahçeli’yi rahatsız edecek. Öte yandan pek de ilgili değil çünkü MHP, “İmralı Süreci” ile ilgili olarak İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin yanısıra ulusalcı diyebileceğimiz çevreler ve bu çevrelere yakın medya tarafından da sıkıştırılıyor. Ve aslına bakılırsa “Süreç” de pek kolay ilerlemiyor,
19 Ekim Pazar günü KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçim öncesinde Türkiye’de AKP’ye yakın ya da yakın olmak zorunda olan medyaya bakılırsa Ersin Tatar seçimi kazanacak gibiydi. Tatar, Denktaş çizgisine yakın bir isim. Vurgulamak gerekir ki yayınlar ve AKP çevreleri seçimi Tatar’ın kazanmasını sadece öngörmüyor, bunu istiyorlardı da. Gerek seçim öncesi Tatar ile “samimi” ilişkiler içinde olunması, gerekse Türkiye’den KKTC’ye yapılan bakan ziyaretleri bunun göstergesiydi. Tabloya baktığımızda Ersin Tatar sanki tek başına seçime giriyordu, rakibinin ismi CTP (Cumhuriyetçi Türk Parti) adayı Tufan Erhürman neredeyse hiç anılmadı.
Bu durum aslında ilgiyi haketmiyor değildi. Çünkü Kıbrıs’taki 2005 referandumunda AKP hükümeti açıkça Denktaşçı cephenin tam karşıtını, yani –sosyal demokrat diyebileceğimiz- CTP çizgisini savunuyor, “Annan Planı”nın KKTC halkı tarafından kabul edilmesini arzuluyordu. Öyle de oldu ve Mustafa Akıncı’nın liderliğindeki CTP’nin savunuculuğunu ve öncülüğünü yaptığı “Evet” cephesi referandumdan galip çıktı. Ancak Güney Kıbrıs, referanduma “Ohi” yani “Hayır” demişti ve böylece referandum sonuca ulaşamadı.
Geçen süreçte, bilhassa AKP –MHP ittifakının da kurulmasıyla birlikte iktidar Rauf Denktaş çizgisine yaklaşmaya başladı. Bu hava içinde de sürekli “iki devlet” formülünden bahsedilir oldu. CTP ve çizgisi artık adada istenmiyordu. Bunun yanısıra AKP adadaki günlük hayata da muhafazakar bir ton taşımak için her yolu denedi.
Bu referandumda da CTP adayı Erhürman “Federasyoncu” olduğu gerekçesiyle hem AKP, hem MHP, hem de ulusalcı medya tarafından neredeyse “Rum yanlısı” ilan edildi. Oysa federasyon zaten Türkiye’nin geleneksel teziydi. Bu nokta üzerinde niyeyse pek durulmadı.
Sonuçta AKP ve medyasının tüm gayretlerine rağmen Erhürman oyların yüzde 62,76'sını alarak rakibi Ersin Tatar'a karşı ezici bir galibiyet kazandı.
İktidar çevreleri şaşkındı diyeceğiz ama öyle görünüyor ki en azından AKP, o kadar da şaşkın değil. Öte yandan seçim sonuçları belli olur olmaz MHP'nin resmi sosyal medya hesaplarında paylaşılan açıklamaya göre MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kuzey Kıbrıs'taki seçimlerin "çok az bir katılımla gerçekleştiğini" savunarak, "Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almalıdır" ifadelerini kullandı.
Bahçeli sonrasında daha da ileri giderek "81 Düzce'den sonra 82'nin KKTC olması hayat memat konusu haline gelmiştir. Biz Kıbrıs'a bakınca vatan görüyoruz," ifadeleriyle cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası ülkenin "Türkiye'ye katılma kararı alması gerektiğini" yineledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise seçim sonrası kısa bir açıklama yaptı ve "Resmi olmayan sonuçlara göre Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Tufan Erhürman'ı tebrik ediyorum. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin iradesini sandığa yansıttığı bu seçimin ülkelerimiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diliyorum" dedi.
Türkiye’nin sürekli Kıbrıs’a müdahale etmesinden zaten rahatsız olan Kıbrıslı Türkler Bahçeli’nin sözlerini şaşkınlıkla ve biraz da doğal olarak tepkiyle karşıladılar. CHP Genel Başkanı Özel de, “Siz KKTC’yi tanımazsanız dünyanın tanımasını nasıl beklersiniz?” dedi.
Evet Bahçeli’nin önerisi uygulanabilir değil ancak kanımca konu da Kıbrıs’la hem ilgili, hem değil. Kıbrıs ile ilgili çünkü MHP’nin ve MHP’ye yakın isimlerin KKTC’de güçlü ilişkileri var ve belli ki Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı makamında olmaması Bahçeli’yi rahatsız edecek.
Öte yandan pek de ilgili değil çünkü MHP, “İmralı Süreci” ile ilgili olarak İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin yanısıra ulusalcı diyebileceğimiz çevreler ve bu çevrelere yakın medya tarafından da sıkıştırılıyor. İşin ilginç tarafı bu atmosferden Öcalan da rahatsız olduğunu belli etti hatta hükümetin yayınlar konusunda adım atmasını istedi.
Ve aslına bakılırsa “Süreç” de pek kolay ilerlemiyor, Suriye’deki işler hükümetin istediği (SDG’nin kendini feshetmesi) çerçeveye oturmuş değil.
Öyle görünüyor ki zaten varolan bu soru işaretleri arasında MHP, DEM Parti’ye yönelik eleştiri dozunu son günlerde yükseltirken bir yandan da “KKTC Türkiye’ye bağlansın” gibi olmayacak çıkışlarla milliyetçi tabanı kendine yakın tutmaya çalışıyor.
Son bir not: Bahçeli’nin ilk çıkışındaki gerekçe KKTC’deki seçimde katılım oranının düşük olması idi. Oran aslında pek de düşük değil: %64,87. Ancak bu mantık geçerli olacaksa Türkiye’de 2007’deki “Cumhurbaşkanı’nı halk seçsin mi?” sorulu referanduma da bakmak gerekmez mi? O vakit katılım oranı % 67,5'te kalmıştı ve son yılların en düşük katılım oranı olarak tarihe geçti. Ne yapacağız şimdi, o referandumu da mı iptal edeceğiz?