Şampanyayı seven insanlar arasında bir kişi vardır ki, onun tutkusu gerçekten farklı: Winston Churchill. Ermenistan’ın meşhur Ararat konyaklarını da çok seven Churchill, Yalta Konferansı’nda Stalin’in servis etmesinden sonra bu konyaktan bolca içmiştir. Ama asıl tutkusu şampanyadır. Hatta rivayete göre savaşın başında askerlerine şöyle demiştir: “Biz sadece Fransa için değil, şampanya için de savaşıyoruz!”
Şarap dünyasının en havalı içeceği her zaman şampanya olmuştur. “Havalı” derken bunu iki anlamda da kullanabiliriz; çünkü gerçekten de şampanyanın içindeki gaz yani hava, onu diğer bütün içkilerden farklı bir hale getirir.
Aslında şampanyayı şampanya yapan şey, şarabı şarap yapan şeyle aynı: Fermantasyon.
Fermantasyon, mayaların şekeri yemesi ve ortaya alkol ile karbondioksit çıkarmasıdır. Şarap yapılırken bu sırada oluşan gazlar havaya karışıp gider. Fakat şampanya üretiminde işler biraz farklıdır.
Gerçi “şampanya, şampanya” diyoruz ama aslında tam adını koymak gerekir. Şampanya dediğimiz bütün içkiler aslında doğal köpüren şaraplardır. Doğal köpüren şarabın ne olduğunu birazdan anlatacağım ama şunu söylemek lazım: Bu şarapların pek çok farklı üretim yöntemi var.
Şampanya ise bir bölgenin adı. Paris’in yaklaşık 45 kilometre kuzeyinde, oldukça soğuk bir bölge olan Champagne’da (Şampanya), hava serin olduğu için üzümler tam olgunlaşmaz. Bölge halkı, bu olgunlaşmayan üzümlerin fazla asidik ve acımtırak tadını dengelemek için içine biraz fermente olmamış üzüm suyu koyarak şaraplarını içilebilir hale getirmeye çalışmış; işte şampanya da böylece ortaya çıkmış, denir.
Aslında köpüklü şarapla ilgili ilk yazılı kaynak Fransa’da değil, Londra’da bulunmuştur. Yani Şampanya bölgesinde üretilen şampanyalar meşhur olmadan önce de köpüklü şaraplar hayatımızdaydı. Hatta Fransızlar bile köpüklü şarap için “cremant” kelimesini kullanırlardı.
Ünlü “Öpücük” tablosunun ressamı Klimt’in, eski tasarladığı posterlerin altında “Cremant de Champagne’’ yazıyordu.
Şampanya hep lüksün ve şaşalı hayatın sembolü olarak kullanılmış. Sovyetler Birliği bile bu algıya oynayarak açtığı fabrikalarda halkın içeceği şampanyalar üretmeye koyulmuş zamanında. Aslında doğal köpüren şarapların üretimini basitçe anlatmak kolay. Önce bir beyaz şarap yapılır; bu beyaz şaraba daha sonra dışarıdan şeker ve maya eklenir. Bu karışım şişede çalışmaya başlar, mayalar şekeri tükettikçe alkol ve karbondioksit oluşur.
İşte bu karbondioksit gazının dışarı çıkmasını engelleyebilir ve şişenin içinde hapsederseniz, kendi fermantasyonu sayesinde şarabınız karbondioksit kazanır, yani köpüklü hale gelir.
Bu yöntem ile, yani traditional method (eski adıyla méthode champenoise) ile Fransa’nın Champagne bölgesinde, yalnızca oraya özgü üzümlerle üretim yapıyorsanız, ürettiğiniz şaraba “Champagne” diyebilirsiniz. Fransa’nın katı şarap yasaları sayesinde bu adın korunması sağlanmıştır. Pek çok kralın, kraliçenin şampanya meraklısı olduğunu biliyoruz.
Şampanya kadehlerinin eski formu olan, Leonardo DiCaprio’nun oynadığı o meşhur ‘’Muhteşem Gatsby’ filminde avuç içinde tuttuğu coupe tipi kadehlerin Marie Antoinette’in memesinden alınan kalıpla yapıldığına dair şehir efsaneleri vardır.
Lüksün simgesi Marie Antoinette ciddi bir şampanya içicisiydi. Hatta Fransız Devrimi sırasında şampanya üreticilerinin fatura defterlerinde adı geçenlerin cezalandırıldığı anlatılır; mantık basittir: “Şampanya içecek kadar zenginsen, kesin halktan çalmışsındır.”
Şampanyayı bu kadar seven insanlar arasında bir kişi vardır ki, onun tutkusu gerçekten farklı: Winston Churchill.
Ermenistan’ın meşhur Ararat konyaklarını da çok seven Churchill, Yalta Konferansı’nda Stalin’in servis etmesinden sonra bu konyaktan bolca içmiştir. Ama asıl tutkusu şampanyadır. Hatta rivayete göre savaşın başında askerlerine şöyle demiştir:
“Biz sadece Fransa için değil, şampanya için de savaşıyoruz!”
Bu tutkunun altında bir aşk hikayesi olduğu bile söylenir: Pol Roger Şampanyası’nın sahibi Odette Pol Roger ile Churchill’in kısa bir ilişkisi olduğu, bu ilişkinin anısına da daha sonra “Cuvée Winston Churchill” adlı özel bir şampanya üretildiği yazılır.
İkinci Dünya Savaşı’nın zafer kutlamasında Churchill, Odette Pol Roger ile tanışır. Bu tanışmadan sonra sık sık görüşürler. Churchill, o gün tattığı şampanyayı —1928 rekoltesi bir Pol Roger— hayatı boyunca unutmaz. Odette ise her sene kendisine 1928 rekolteli şampanyalardan göndermeye devam eder. 1953’te bu rekolte bitince yeni rekolteler göndermeye devam eder. 1965 senesinde öldüğünde gönderilen en yeni şişeler 1934 rekoltesidir.
Churchill’in Odette’ye hayranlığı hiç geçmez. 1952 senesinde Black Prince yarışını kazanan atının adı Odette’dir.
Kendini beğenmişliğiyle meşhur Churchill’in bir sözü vardır: “Ben kolay tatmin olan bir insanım… var olanın en iyisi ile...”

