Geçtiğimiz iki hafta boyunca Agos çok önemli bir konuyu, daha doğrusu sorunu başlığa taşıdı: Türkiye Ermeni toplumunda artan fakirlik. Doğrusu yazılanları büyük bir üzüntü ve bir parça da utançla okudum. Üzüntümün kaynağı Türkiye Ermeni toplumunun bu kadar aciz, beceriksiz ve uyumsuz hale gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Hele sokakta yaşayan toplum üyeleri olduğunu, kimi semtlerde ihtiyaç sahibi ailelere verilebilen nakit yardımın günde bir simit parasına denk geldiğini öğrenmek çok acı.
Hadi okullar gibi, hep konuştuğumuz bir sorunun çözümü, çok katmanlı ve zor olduğu için hayata geçirilemiyor belki ama, Türkiye Ermeni toplumunun desteğe ihtiyaç duyan üyelerine bu desteği kapsayıcı ve istikrarlı biçimde sağlamak bu kadar zor olmamalı. Üstelik, vakıfların toplam kaynak ve gelirleri buna fazla fazla el verirken. Zenginlik içinde bu fakirliğin yaşanması üzüntüyü de utancı da katlıyor.
Ortak yönetim, ortak bütçe ve koordinasyon gibi hususları hep okullar sorununu konuşurken gündeme getiriyoruz ama belli ki böyle bir ortak bütçe ve koordinasyon ihtiyacı toplum içi sosyal yardım faaliyetlerinin düzenlenmesi için de gerekli. Sadece değil ama özellikle yaşlı bireyler için haliyle sağlık ihtiyaçları ve harcamaları bu yardımların önemli bir kısmını oluşturuyor.
Bu açıdan bakınca da hastanelerimiz varolması gereken sosyal hizmet organizasyonunun doğal olarak en önemli parçasıdır. Gelgelelim, Patrikhane Sosyal Yardım Komisyonu’nun (PSYK), Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu’nun (Sahi, ne oldu hastane seçimleri? Hepten unuttuk) geçen hafta Agos’ta yer alan ifadelerine bakacak olursak patrikhane, hastane ve vakıflar arasında bu konuda sağlıklı işleyen bir koordinasyon yok. Sanki herkes topu ötekine atmaya çalışıyor. Halbuki, bu topun beraberce döndürülmesi gerekiyor. Bünyesinde bir de bakımevi barındıran hastane bu işin dışında kalırsa amaca ulaşılamaz. Öte yandan, Şirinoğlu muhatabının PSYK değil tek tek vakıflar olduğunu söylüyor. Bir işi yapmanın birden fazla yolu olabilir; yeter ki anlaşılsın ve bir yoldan gidilsin. Herkes farklı yoldan gidince işgücü, zaman ve kaynaklar verimsiz kullanılmış oluyor.
Bedros Şirinoğlu vakıflardan gelen ilgili dosyalarda yardım alacak kişilerle ilgili devlet makamları tarafından istenen detayların yer almadığını, bunun denetim makamlarına karşı kendilerini zor durumda bıraktığını söylüyor ve bu durumun da hastanenin verdiği/vereceği yardımları aksattığını imâ ediyor. Devlet makamları, yardım adı altında yolsuzluk yapılmasından endişeleniyor olsa gerek (Devletimiz bizim paramızı bizden çok düşünüyor demek ki, varolsun.)
Peki, bu detaylar nedir, neden verilmiyor veya verilemiyor? Bu hususta hastaneyle vakıflar arasında bir iletişimsizlik mi var; yoksa bu detaylı bilgilerin verilmesinde bir engel, bir sakınca mı var?Muhatapların bu konuda kamuoyunu aydınlatması gerekiyor. Ayrıca, sağlık hizmeti ihtiyacı içerisinde olan bir toplum üyesinin durumu kendisine sorulduğunda Şirinoğlu, geçen sene bu kişinin ameliyat dahil bütün ihtiyaçlarının karşılandığını ama bu sene ilgili vakfın “gerekli raporlamayı yapmadığı için” bu kişinin ihtiyaçlarının karşılanmadığını söylüyor. Bu gibi durumlarda vaka takibi açısından belli bir raporlama talep edilmesi anlaşılabilir. Peki, vakıflara düşen sorumluluklar, takip etmeleri gereken prosedürler bir yerde yazılı olarak kayda alınmış mıdır, vakıflar bu prosedürden yazılı ve resmi biçimde haberdar edilmiş midir? Ayrıca, yazılı olması gereken bu prosedürler kamuya da açık olması gerektiğine göre toplum basını ve üyeleri bu prosedürlerin bilgisine nasıl ulaşabilirler?
Şirinoğlu, bütçe fazlası olan vakıfların sosyal yardımlara katkıda bulunmaması konusunda da serzenişte bulunuyor, “Her şeyi hastaneden beklemeyin”, demeye getiriyor. Hastanenin konumu ve karakteri itibariyle sosyal yardım meselesinde ana kolon olması gerektiği gerçeği bir yana Şirinoğlu bu serzenişinde hepten haksız da değil. Her vakıf kendi bütçe fazlasına göre sosyal yardım fonuna katkıda bulunmalı. X semtinin vakfı, “Bana ne Y semtinin fakirinden” dememeli çünkü bu son derece anlamsız olur. Bütün bunlar da bizi döner dolaştırır senelerdir beyhude yere anlatmaya çalıştığımız ortak bütçe, koordinasyon ve şeffaflık meselelerine getirir zira şeffaflık olmadan hangi vakfın ne kadar eksiği-fazlası var bilemeyiz, ortak bütçe ve koordinasyon olmadan da kaynakları en doğru ve verimli biçimde kullanamayız.
Öte yandan, yardıma ihtiyaç duyan bu insanlar aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Dolayısıyla, yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin her vatandaşa olduğu kadar onlara karşı da sosyal sorumlulukları var. Bu kişiler eğer bu haklarından tam ve hakkıyla yararlanmıyorlarsa Ermeni toplumu kurumları onlara bu konuda danışmanlık hatta rehberlik yapabilir, yapmalıdır.
Son olarak, sosyal yardım konusunda yazılır veya konuşulurken kimi zaman açıktan kimi zaman ima yoluyla ortaya konan bazı ifadelere dair bir-iki cümle etmekte fayda var. Yardıma ihtiyaç duyan kişilerin kişisel geçmişlerini, aile ilişkilerini, iyi insanlar olup olmadıklarını, hayatta doğru kararlar verip vermediklerini yargılamak bizim işimiz değil. Burada önemli olan ihtiyaç içinde olup olmadıklarıdır. Hayat, hele yaşlılıkta her birimiz için neler hazırlıyor bilemeyiz, kibirli hükümlerimiz dönüp bizi bulabilir.

