PKK özetle genel bir af yasası değil “PKK’ye özgü geçiş hukuku”ndan bahsetmekte. Bu geçiş hukuku nedir, nasıl formüle edilebilir şu an bilemiyoruz. Hükümet böyle bir özel geçiş hukukuna hazır mı, bunu da bilemiyoruz. PKK “özel geçiş hukuku”nun yanısıra ayrıca “demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları”ndan da bahsediyor. Peki hükümet ne diyor? PKK açıklamasından çok kısa bir süre sonra AKP Sözcüsü Ömer Çelik X hesabından uzun sayılabilecek bir açıklama yaptı.
Bahçeli’nin tam bir yıl önce Abdulah Öcalan için “TBMM DEM Parti grubunda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü ardına kadar açılsın" demesi ve Öcalan’ın da örgüte silahları bırakma çağrısı ile gelişen süreçte üçüncü önemli adımı attı PKK.
Bunların ilki fesih kararı, ikincisi ise silahları yakma töreni idi. Bugünkü açıklamada ise PKK Türkiye’deki güçlerini geri çekeceğini (ya da zaten çektiğini) açıkladı.
Bu açıklamanın birkaç önemli satırbaşı var. Bunlardan ilki, “12. Kongre kararları temelinde Türkiye sınırları içinde çatışma riski oluşturan ve olası provokasyonlara açık olan Türkiye’deki tüm güçlerimizi Medya Savunma Alanlarına geri çekme işlemini Önder Abdullah Öcalan’ın da onayı temelinde gerçekleştirmekteyiz.”
Burada herhalde altı çizilmesi gereken “olası provokasyonlar” ve "çatışma riski”. Aklımıza ister istemez “provokasyonlar”ın ne olabileceği sorusu geliyor. Kastedilen kimdir? Türkiye devleti içinde bu süreci provoke etmek isteyen güçler mi var? Yoksa “uluslararası aktörler” mi kastediliyor? Gerek Bahçeli’nin (İsrail özelinde), gerekse Öcalan’ın bu süreçle ilgili “uluslararası aktörler”e işaret ettiğini hatırlıyoruz. Bu zaten, Öcalan’ın yıllar boyunca üzerinde durduğu bir konu. Hayatını kaybetmeden önce Sırrı Süreyya Önder’e de bu yönde bir hatırlatmada bulunduğunu not edelim. Ayrıca basına sızan son süreçle ilgili bazı notlara göre Öcalan İmralı heyetinin bazı değerlendirmeleri üzerine “İsrail, Araplar, İran ve Avrupalılar, İngilizler bunun üzerine denge kurmuşlar. PKK savaşsın, Türkiye de sorunu çözmesin denklemi devam ediyor” diyor.
Özetle ABD ve İsrail’den hem Bahçeli hem de Öcalan şüphe duymaktalar.
Bunun ne ölçüde somut istihbarata dayandığını ve ya da mevcut dengelerle uyumlu olduğunu bilemiyoruz ancak görünen o ki Öcalan PKK’ye bu yönde bir not göndermiş ya da PKK zaten Öcalan’ın perspektifini baştan beri paylaşmış durumda.
Açıklamada devamla “Medya Savunma Alanlarına ulaşan gruplardan bir kısmı şu an burada bulunmakta ve bu açıklamaya bizzat katılmaktadır. Ayrıca sınır alanlarında da çatışma riski oluşturan olası provokasyonlara açık olan mevzilerde de benzer düzeltici tedbirler alınmaktadır” deniyor.
Buradan da anlıyoruz ki bahsedilen güçlerin büyük bölümü zaten Türkiye’den çekilmiş durumda, kalan kısmı da açıklama yapılırken çekiliyor olacak.
Dolayısıyla süreç Bahçeli-Öcalan merkezinde ilerlemeye devam ediyor.
PKK açıklamasındaki en önemli bölüm ise bence şurası:
“Çok açık ki biz 12. Kongre Kararlarına bağlıyız ve uygulamakta kararlıyız. Ama bunların pratikleşmesi için de yine PKK 12. Kongresinin aldığı kararlar doğrultusunda sürecin gerektirdiği hukuki ve siyasi yaklaşımlar gecikmeden gösterilmelidir. Bu çerçevede PKK’ye özgü Geçiş Hukuku esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikmeden çıkarılmalıdır.”
PKK özetle genel bir af yasası değil “PKK’ye özgü geçiş hukuku”ndan bahsetmekte. Bu geçiş hukuku nedir, nasıl formüle edilebilir şu an bilemiyoruz. Hükümet böyle bir özel geçiş hukukuna hazır mı, bunu da bilemiyoruz.
Ancak ilginçtir, 23 Ekim’de bir açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum şöyle demişti:
“Burada genel kanunlar üzerinden değişiklikler yerine bir özel kanun yapmak, mümkünse tüm boyutları içeren tek kanun yapmak ve bu kanunun da bir geçişlik vasfı olması şeklinde bir hukuk politikası doğru olur yaklaşımındayız biz. Yani belli süreler verilir, o süreler içerisinde başvuranlar, gelenler, o kanunun sağladığı imkanlardan yararlanır. O süre geçtikten sonra başvurular dikkate alınmaz, normal hukuk süreçlerine tabi olunur."
TBMM’de kurulan komisyonun da artık yasa önerme faslına geçmeye hazırlandığını biliyoruz. Ya da an azından niyet böyle. Ancak hangi çerçevede olursa olsun yasal bir hazırlık olacak mı, bu hazırlık neleri kapsayacak, bunlar büyük bir merak konusu.
PKK “örgüte özgü geçiş hukuku”nun yanısıra ayrıca “demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları”ndan da bahsediyor.
Burada ne kastedildiği açık. Siyasal Kürt hareketinin özgürce siyasete katılması.
Bütün bu söylenenlere topluca baktığımızda PKK çok açık ki hükümete “Ben yapacağımı yapıyorum, top sende” diyor.
Peki hükümet ne diyor?
PKK açıklamasından çok kısa bir süre sonra AKP Sözcüsü Ömer Çelik X hesabından uzun sayılabilecek bir açıklama yaptı. Çelik açıklamasının ilk bölümünde “Bugünkü gelişmelerle beraber, PKK’nın Türkiye’den çekilme kararı alması ve silah bırakma sürecine dönük yeni adımların atılacağının açıklanması, “terörsüz Türkiye” yol haritasındaki ilerlemenin somut sonuçlarıdır. Terör unsurlarının Türkiye’den çekilmesi ve silah bırakmaya dair yeni adımların açıklanması ana hedefe uygun ilerlemelerdir” dedi.
PKK ile benzer biçimde “Sürecin her türlü provokasyondan korunması için azami dikkat gösterilmelidir” hatırlatmasında bulunan Çelik “Süreci ana odağından uzaklaştıran haksız isnatlar ve iftiralarla, marjinal ve maksimalist yaklaşımların yol haritasını zehirleyen yan etkiler oluşturmasına müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Maksimalist” ifadesini gözümüz bir yerden ısırıyor elbette. Sürecin “tıkandığı” yönünde bir havanın oluştuğu geçtiğimiz haftalarda Bahçeli de DEM Parti’yi “maksimalist” hedefler gütmekle suçlamıştı. Bunların tam olarak ne olduğu da doğrusu pek anlaşılamadı. Ancak kastedilenin “Öcalan’ın serbest bırakılması” yönündeki beklentiler olduğu anlaşılıyor. İlginç olan şu ki süreç zaten Bahçeli’nin Öcalan için “Umut hakkından faydalansın” çıkışıyla başlamıştı.
Velhasıl, PKK hükümete açık ve net bir not gönderdi, ancak AKP-MHP ortaklığının ne yapacağı henüz belirsiz. PKK yine de Öcalan’ın çağrısının mantığına uygun olarak “Süreç birilerinden bir şeyler bekleme değil, özgür ve demokratik yaşamı örgütlü mücadeleyle yaratma ve kazanma sürecidir” ifadeleriyle açıklamasını bitirdi.
Süreç belli ki en çok Öcalan’ın ısrarıyla sürüyor. 30 Ekim’de Erdoğan-DEM Parti görüşmesi bekleniyor. Artık o görüşmeden çıkacak sonuçları bir yandan gözleyeceğiz , ancak iktidar ve PKK için ana muhatap belli ki Öcalan olacak.

