Abdullah Çatlı’nın hayatını konu alan ve yönetmenliğini Onur Tan’ın üstlendiği “Çatlı” filminin çekimlerine başlandı. Filmde “ASALA militanı” rolünü canlandırması için Türkiyeli Ermeni oyunculara teklif gittiği ancak oyuncuların teklifi reddettiği ortaya çıktı.
Susurluk'ta seyir halindeki bir otomobil, 3 Kasım 1996'da benzin istasyonundan çıkan bir kamyonun altında kaldı. Aracın içinde bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay olay yerinde hayatını kaybetti. Dönemin Doğru Yol Partisi Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu. Olayın hemen ardından Mehmet Özbay kimliğini taşıyan kişinin birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan Abdullah Çatlı olduğu anlaşıldı. Bu bilgiyle bu olayı, basit bir trafik kazası olmaktan çıkaran bir süreç başladı. Zira Çatlı, özellikle 1970'lerdeki bir dizi karanlık olayla bağlantılı bir isimdi. Çatlı, 1 Şubat 1979'daki Abdi İpekçi suikastı, Papa II. Jean Paul suikastının faili Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçırılması, 11 Temmuz 1978'de Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesi ve tarihe “Bahçelievler Katliamı” olarak geçen, 1978'de Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi öğrencinin Ankara’da öldürülmesi gibi olaylarla ilgili olarak aranıyordu.
Kaza, Türkiye siyasetini derinden sarstı, suçlu olarak aranan bir kişi, bir milletvekili ve bir emniyet müdürünün aynı arabada olması ve araçta silahlar bulunması üzerine vatandaşlar “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi” başlattı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu.
Yapılan araştırmalar, bu karmaşık ilişkilerin merkezinde dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın olduğuna işaret ediyordu. Ağar, kazadan kısa bir süre sonra görevinden istifa etti. Ağar, 16 Ocak 1997'de TBMM'deki Susurluk Komisyonu'nda soruları yanıtladı. Bazı kritik sorulara, bunların yargıya intikal ettiğini belirterek cevap vermedi. Bazı konuları hatırlamadığını söyledi. Ancak aradan geçen yıllarda Çatlı, bilhassa Ülkücü çevrelerde yüceltildi, bir simge haline getirildi.
Filmin çekimlerine başlandı
Bugünlerde ise Abdullah Çatlı’nın hayatını anlatacak “Çatlı” filminin çekimlerine başlandı. Filmin yönetmenliğini Onur Tan üstleniyor, Çatlı’yı ise eski futbolcu Vedat İnceefe canlandırıyor. Senaryonun yazım aşamasında Çatlı’nın kızları Gökçen ve Selcen Çatlı’dan da yardım alındı. Çatlı filminin çekildiği haberi, yakın zamanda Türkiye Ermeni toplumunda da yankılandı. Yankının nedeni yapımcıların filmde “ASALA militanı” rolünü canlandıracak Ermeni bir oyuncu arayışında olmaları ve birkaç Ermeni oyuncuya teklif götürmeleriydi.
ASALA rolü için Ermeni oyuncu arayışı karşılık bulmadı
Ermeni oyuncularla iletişime geçen cast ajansları, kimilerine “Ermeni bir karaktere ihtiyaç var”, kimilerine ise “örgüt üyesi bir karaktere ihtiyaç var” dediler. Ancak oyuncular teklifi biraz araştırınca rolün bir ASALA militanını canlandırmakla ilgili olduğunu öğrendiler. Edindiğimiz bilgilere göre Türkiye Ermeni toplumundaki oyunculardan kimse bu teklifi kabul etmedi. Yine edindiğimiz bilgilere göre bu kez de teklifi reddeden oyunculara, karakteri canlandıracak kişiyi buldukları, bu kişiye danışman olarak yardım edip edemeyecekleri soruldu. Bu teklif de Türkiyeli Ermeni oyuncular arasında kabul görmedi.
Bugünlerde çekimlerine Macaristan’da devam edilen filmin 2026’nın ilk yarısında vizyonda olması bekleniyor.
Çatlı-ASALA arasındaki “şüpheli” bağlantı
Çatlı, Türkiye’nin yakın tarihinin en tartışmalı ve karanlık isimlerinden biri olarak biliniyor. 1970’li yıllarda Ülkücü hareketin içinde yer aldı ve MHP’nin gençlik yapılanması Ülkü Ocakları’nda hızla yükseldi. Bu dönemde çeşitli siyasi cinayetler ve saldırılarla anıldı. Özellikle 1978’de yedi Türkiye İşçi Partisi üyesinin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı davasında azmettirici olmakla suçlandı. Ayrıca 1980 öncesinde silahlı eylemler, yasadışı silah bulundurmak ve kaçakçılıkla ilişkilendirilen soruşturmalarda da adı geçti.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra hakkında arama kararı çıkarılınca yurtdışına kaçtı. Avrupa’da bulunduğu yıllarda sahte kimliklerle dolaştı, uyuşturucu kaçakçılığı, suikast planları ve yasadışı örgüt bağlantıları iddialarıyla anıldı. 1984’te İsviçre’de yakalandı, kısa süre cezaevinde kaldıktan sonra firar etti.
1990’larda yeniden Türkiye’ye döndü ve Susurluk Skandalı sonrası basına yansıyan bilgilere göre devletin gayriresmî operasyonlarında yer aldı.
Susurluk Skandalı sonrasında bilhassa Ülkücü çevreler Çatlı’yı 1970’lerde ve 80’lerde Türk diplomatlara saldırılar düzenleyen ASALA örgütünü “bitiren” isim olarak anmaya başladı. Ancak bu iddialar dönemi yakından izleyen devlet görevlilerince hayli şüpheli bulunuyor. Eski MİT Kontr-terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, 2021’de T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na verdiği röportajda konuyla ilgili sorulara da yanıt vermişti. İlgili bölüm şöyle:
Abdullah Çatlı ile Mehmet Ağar ilişkisi neydi? Çiller bilmiyor muydu bu ilişkiyi, Çatlı'nın aranırken bu işlerde kullanıldığını?
Çiller biliyordu herhalde. Çatlı ile de münakaşam oldu. Bebek'te bir restorana getirmişti biri. Dedim ki “Uyuşturucu işi yapıyorsunuz” O zaman yurtdışında yaşıyorlardı. "E biz mecbur kaldık, aç mı yaşayalım?" dedi. "Başka iş yapamayacak mısın?" dedim. Münakaşamız oldu.
Çatlı kim o sırada, sıfatı neydi, sizinle de görüşebiliyor…
Kullanıyorlardı. Bahçelievler Katliamı, devletin parmağının olduğu cinayet değil. Her türlü pisliğin içindeler zaten. Nuri Gündeş'ler (Eski MİT Bölge Başkanı) kullandı onları. Birileri tabii kullandı. Hiçbir şey de yapmadılar. ASALA'yı bitirdik hikâyeleri palavra, yalan. Fransa'da bir mezarlıktaki anıta bomba koydular. Başka yaptıkları bir şey de yok.
Devlet niye buna ihtiyaç duyar?
Çatlı, kullanılabilir tabii ama kimin kimi kullandığı önemli. Buna dikkat etmeniz lazım. Yanlış adamları seçmişler bence.
ASALA’yı Çatlı mı bitirdi?
“Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı” ve “Meraklısı İçin Darbeler Kitabı” gibi çalışmaları kaleme alan deneyimli gazeteci Murat Yetkin “Yetkin Report” adlı sitesinde 28 Kasım 2020’de “Kırk yıldır bitmeyen ASALA iddiası ve ASALA gerçeği” başlıklı bir makale kaleme almıştı. Yetkin yazısında şu bulgulara yer vermişti:
“Lübnan iç savaşının bitmesi ve Haddad’ın 1978’de Doğu Almanya’da (muhtemelen MOSSAD tarafından zehirlenme sonucunda) kan kanserinden ölmesi ile ASALA’nın Moskova ile bağlantısı kopmuştu. Artık asıl desteği -1970’lerin sonunda iç savaşa doğru sürüklenmekte olan- Türkiye’ye karşı daha sert eylemler isteyen ABD ve Fransa’daki Ermeni diasporası içindeki radikal gruplardan alıyordu.
ASALA için dönüm noktası 15 Temmuz 1983’te Paris’in Orly havalimanındaki THY bankosuna saldırarak 8 kişiyi öldürüp 55 kişiyi yaralamaları oldu. Bomba, Türk vatandaşı Ohannes Semerci’nin evinde, yine Türk vatandaşı Nayır Soner tarafından imal edilmiş, Suriye vatandaşı Varujan Karabetyan tarafından yerleştirilmişti. O zamana dek ASALA eylemlerine göz yuman Fransız devleti, terörizmi kendi topraklarına sıçratmaları üzerine desteği kesti, ASALA’yı terör örgütü ilan etti.
Orly eylemi, ASALA’yı böldü. Fransa’daki Ermeni diasporasından Ara Toranyan artık bu eylemlere son verilmesini isterken Agopyan ve Monte Melkonyan ekipleri eylemlerin artırılmasından yanaydı.
ASALA’nın fiilen dağılmasına da kurucusu Agopyan’ın 28 Nisan 1988’da Atina’da öldürülmesi yol açacaktı.
Agopyan’ı Çatlı’nın öldürdüğü iddiası o zamandan bu zamana Ülkücü çevrelerde bir kahramanlık destanı gibi anlatılıyor ve diğer kesimlerde de kabul görüyor.
Agopyan öldürüldüğü sırada Çatlı uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm olmuş, bir Fransız cezaevinde yatıyordu. 1984’de, Fransa’da Alfortville kasabasındaki Ermeni soykırımı anıtında hafif hasara yol açan saldırıdan kısa süre sonra, Hasan Kurtoğlu sahte kimliğiyle yakalanmış, 7 yıl hapis cezası almıştı. Yani Agopyan öldürüldüğü sırada Atina’da olamazdı.
Peki Çatlı değilse, Alaattin Çakıcı mı, Mehmet Ali Ağca ile birlikte Papa II. Jean Paul suikast girişimine katılmış Oral Çelik, Almanya’daki ülkücü örgütlenmenin şeflerinden Musa Serdar Çelebi ya da onların ekiplerinden biri mi öldürmüştü?
Ya da bazı İsrail kaynaklarının iddia ettiği gibi 1972 Münih Katliamındaki rolü nedeniyle MOSSAD mı öldürmüştü?
Hayır. Agopyan’ı öldüren kendi korumalarından birisiydi; Ara Toranyan’ın elemanıydı. Melkonyan’ın kardeşi Markar Melkonyan’ın yıllar sonra yazdığı “Kardeşimin Yolu” kitabında ayrıntılarıyla anlattığı üzere Agopyan, ASALA örgütü içindeki kavga sonucu, Toranyan fraksiyonunca öldürülmüştü.”

