CENGİZ AKTAR

Cengiz Aktar

MAHALLENİN ÖTESİ

Batı’nın istifası ve intiharı

Soğuk Savaş sonrası kaosunun üstüne şimdi Gazze Soykırımı binince Batı namına ortada hiçbir kıstas, ölçü, inandırıcılık, ahlakî liderlik kalmadı. Ukrayna hassasiyetinin karşısında Gazze’deki suç ortaklığını hesap edin…

Soğuk Savaşın sonunda Batı dünyasının “tek kurşun atmadan” kazandığı zafer ilânını hatırlarsınız. ABD’li yazar Fukuyama’nın tarihin sonu “öngörüsünü” de.

1945 sonrasında Doğu Bloku’na karşı tesis edilen “hür dünya” 40 küsur sene boyunca hummalı askerî faaliyet haricinde dış politikasını özellikle Sovyetler ve uydularındaki özgürlük karşıtı uygulamalar zemininde şekillendirdi. Bu dönemde Batılı hükümetlerin komünizm saplantılarıyla her iki cenahın sivil toplumlarının demokrasi talepleri büyük ölçüde örtüşüyordu. Sonunda bir taraf pes etti, “kazanan” taraf ise “kaybeden” tarafın demokrasi taleplerini bir süre dikkate alarak ilerledi ama hızla realpolitikayı tercih etti.

Bu dönemeç Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB üyeliklerinin gerçekleşmesiyle başlar. Batı bir yandan AB üyeliği sayesinde ülkelerin demokratik yönde kendi başlarına ilerleyebileceklerini farz etti. Diğer yandan neoliberal ekonomi mezhebi uyarınca piyasanın toplumları barışçıl kılarak demokratik bir patikaya sokabileceğini hesap etti.

18. yüzyılda Montesquieu tarafından dile getirilen “doux commerce” yani ticaret yapanın savaşmayacağı varsayımı Batı’nın amentüsü oldu. Çin ve Rusya’nın dünya ticaret ağlarına dâhil edilmeleriyle varsayım politikaya dönüştü. Almanya’nın Rusya’nın fosil yakıtlarına olan bağımlılığı ve AB genişlemesi sayesinde hükmettiği ettiği yeni pazar “Wandel durch Handel” yani ‘ticaretle değişim’ şiarı ile güzellendi.  

Ne var ki evdeki hesap bir türlü çarşıya uymadı. Ne Çin ne Rusya demokrasi ve haklarda adım attı. Aksine, bildiklerini okudular; gayridemokratik uygulamalar pekişti; AB üyesi olanlar dahî, örneğin Macaristan, bambaşka telden çalmaya başladılar.

Ticaret sayesinde iyice semiren ve hep alttan alınan Rusya’nın Çeçenistan, Gürcistan ve esas Ukrayna saldırıları ticaretin sırtına yüklenen “barış misyonunu” çökertti.   

Soğuk Savaş sonrası kaosunun üstüne şimdi Gazze Soykırımı binince Batı namına ortada hiçbir kıstas, ölçü, inandırıcılık, ahlakî liderlik kalmadı. Ukrayna hassasiyetinin karşısında Gazze’deki suç ortaklığını hesap edin…

Trump ile birlikte de “might is right” yani kaba kuvvet haklıdır diye gümbürdeyen bir dünyaya intikal ediverdik, ışık hızıyla. 

***

Bu kapkaranlık tabloda bizim mahallenin payına düşen az buz değil.

İlkin, Batı’nın İran Devrimi, 11 Eylül saldırıları ve Arap ayaklanmalarına verdiği güya özgürlük taşıyıcı askerî tepkiler, milyonlarca ölü ve yaralıya ilâveten hasbelkader işleyen devletlerin yıkılmasıyla sonuçlanınca, mahalleye özgürlük yerine ucube siyasî rejimler üşüştü.

Bununla bağlantılı ikincisi, Batı’nın kadim İslâm alerjisi bu dini bundan böyle her derde deva bir günah keçisi durumuna soktu. İş öylesine çığırından çıktı ki koskoca Almanya’nın Şansölyesi, Filistin bağlantılı olarak İsrail’in İran saldırısını “pislik hepimiz adına temizleniyor” diyerek alkışlayabildi. İslâm düşmanlığına, müslim veya gayrimüslim her mahalleliyi dâhil ediyoruz elbette.

Örneğin, konu dünyada Hıristiyanların bekâsı ve inanç özgürlüğü olduğunda mangalda kül bırakmayan Trump idaresinin Gazze, Kudüs, Batı Şeria, Suriye, Lübnan’daki Hıristiyanların da çektiklerine nasıl kör ve sağır olduğunu hatırlamak kâfi.

İlginçtir, artık diğer memleketlerdeki siyasî gidişatla ilgilenmeyen çoğu Batı hükümetinin gözettiği tek yer İsrail, tek unsur Yahudiler.

Almanya, Britanya ve Fransa başta olmak üzere bu hükümetlerin, Gazze kıyametine rağmen, cazgır ve sahte Yahudi meftunluğunun esas nedeninin nasıl da İslâm ve diğer mahalleli nefreti olduğu, yazı konusu olarak kenarda dursun.  

    ***

Bugün Batı tarafından savunulmaya değer görülen pek bir hak kalmadı. Bundan böyle her şey mubah; ne Batı dışında ne de, sonuçta, Batı toplumlarının kendisinde. Hak ve özgürlüklerin bizzat Batılı hükümetlerce nasıl hırpalandığına her gün tanık olmuyor muyuz?

Rönesans’tan süzülen toplumsal, beşerî ve kültürel değerleri insanlığın selâmeti için, kısa bir dönem için bile olsa, paylaşmış olan Batı, söz konusu değerlerin referans makamı değil artık, istifa etti.  
Bu gidişat dünyanın dört bir yanında demokrasi, insan ve doğa hakları için didinip duran insanlar açısından hiç hayırlı değil.

Mavi Kitap’ın yazarı, tarihçi Arnold Toynbee “medeniyetler intihar ederek yok olurlar, öldürülerek değil” demiş ya…