Evren Balta: ABD’deki sosyalist hareket ne marjinal ne de sembolik

"Siyasetin bu kadar baskıcı hale geldiği, devletin tamamen şirketleştiği, kamusallık fikrinin ve hissinin çok ciddi zayıfladığı bir dönemde alternatif kamusallık fikrini yeniden dolaşıma sokması, 'Başka bir siyaset mümkün'ü siyasetin merkezine taşıması ve engelleme çabalarına rağmen Mamdani'nin seçimi kazanması herkes için bir ümit."

 
New York’un yeni belediye başkanı Zohran Mamdani, ABD’nin kent siyasetinde uzun süredir görülmemiş bir dalgayı tetikledi. ABD sınırları ötesinde de güçlü küresel yankıları olan Mamdani zaferi, yalnızca yerel bir siyasi başarı değil, Trump döneminin cezalandırıcı siyaset anlayışına karşı yükselen bir toplumsal tepki olarak da okunuyor. Amerikan siyasetini yakından takip eden Özyeğin Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Evren Balta ile yerel örgütlenmenin anlamını yeniden tanımlayan ve ABD’deki sosyalist hareket tartışmalarını bir kez daha alevlendiren seçim sonucunu konuştuk.
 
 
Zohran Mamdani kimlerden oy aldı?
 
Demokrat Parti'ye oy veren New York'un ilerici mahallelerinden, göçmen topluluklarından, orta sınıflardan, hem siyasi olarak hareketli hem de New York siyasetinde görünür olan Müslüman seçmenlerden ve gençlerden oy aldı. Genç seçmenlerin sandığa gitme oranı dünyanın her yerinde olduğu gibi Amerika'da da düşük çünkü siyasete inançsızlıkları çok yüksek ancak onları da mobilize ettiği görülüyor.
 
Mamdani kampanyası gençleri nasıl heyecanlandırdı?
 
Yeni bir kuşak geliyor ama mevcut siyasetçi profiline baktığımızda hep tanıdık isimler, siyasetçilerin yaş ortalaması yüksek. Mamdani'nin çok genç bir figür olması önemli. Demografik olarak bu kuşağı temsil eden biri. İkincisi, kampanyada genç kuşağın sorunlarını dillendirdi. Barınmaya erişimin ve iş bulmanın giderek zorlaşması, ulaşımın çok pahalı olması gibi temel sorunlarla genç kuşak daha çok yüz yüze geliyor. Üçüncüsü, genç seçmenin aktif olduğu sosyal medya platformlarında çok dinamik bir kampanya yürüttü. Yani kampanya dili de çok gençlere yönelikti.
 
ABD’de siyaset ve para ilişkisi, seçimlere yön veren en belirleyici unsurlardan biri. Mamdani’nin kampanyasındaki örgütlenme biçimini, değişim talebinin bir ifadesi olarak da görebilir miyiz?
 
Görebiliriz. Obama da 2008’de büyük sermayenin sorgulandığı bir dönemde siyasetin finansmanını, seçmen bağışlarını, tabandan örgütlenmeyi merkeze almış ama uyguladığı politikalar gelir dağılımı eşitsizliğini derinleştirdiği için hayal kırıklığı yaratmıştı. Mamdani’nin kampanyası tam da bu kırılmanın ardından şekillendi; siyasetin yeniden halkın eline geçebileceğini göstermek istedi, bunun için merkeze hem finansmanı hem de talepleri aldı. Kampanyasını tamamen küçük bağışlar ve gönüllü emek üzerine kurdu. İlk 80 günde 6 bin 500’den fazla bağışçıdan 640 bin dolar topladı. Bu hem siyasete duyulan güvensizliğe bir yanıt hem de siyasal temsilin parasal bağımlılıktan kurtulabileceğine dair güçlü bir işaretti. Amerika’da siyaset genellikle büyük bağışçılar ve lobi ağları tarafından finanse edilir. Bu düzen adayların kimin çıkarına hizmet ettiğini belirler. Mamdani, bu döngüyü reddetti. Kampanyasını metroya binip işe giden, barınma sıkıntısı yaşayan, yüksek kiralar ve düşük ücretlerle boğuşan kentlilerin çıkarlarına yasladı. Yerel seçimlerin görece sınırlı bütçesi bu tür örgütlenmelere alan açıyor. Mamdani’nin kampanyası, finansman biçimiyle olduğu kadar siyaset yapma tarzıyla da değişim talebinin somut ifadesi haline geldi.
 
Trump, Mamdani'yi seçmeleri halinde New Yorklulara federal fonları keseceğini söylemişti. Bu tehdit siyaseti, kitlelerin duygu durumunu nasıl etkiliyor?
 
Bu tehdit yalnızca bir mali uyarı değil; Trump’ın uzun süredir kullandığı bir siyaset biçiminin devamı. İktidara geldiğinden beri bu yöntemi, kendisine muhalefet eden eyaletlere, kurumlara ve figürlere karşı bir baskı aracı olarak kullanıyor. New York gibi ilerici bir şehirde bu tür tehditler ters etki yaratıyor. Seçmen, tehdidi yalnızca Mamdani’ye değil, kendi yaşam alanına yönelmiş bir saldırı olarak gördü. “Ne olursa olsun, biz buna boyun eğmeyiz” duygusu, özellikle genç ve göçmen seçmenlerde güçlü bir dayanışma hissi yarattı. 2025 seçimlerinde katılım oranı New York tarihinde rekor seviyelere ulaştı. Mamdani’nin kampanyası, uzun süredir siyasete ilgisiz olan grupları harekete geçirdi. Trump’ın sert çıkışları, Demokrat Parti içindeki statükocu kanadın Mamdani’ye mesafesi ve ana akım medyanın “çok sol” etiketlemesi birleşince, seçmen nezdinde Mamdani’yi daha sahici bir alternatif haline getirdi. Bu süreç, Trump’ın cezalandırıcı siyasetine karşı gelişen bir direnç kültürünü besledi. New York seçmeni için Mamdani’nin zaferi yalnızca bir yerel başarı değil, aynı zamanda korku ve tehdide karşı kolektif bir meydan okuma anlamına geldi.
 
Mamdani’nin zaferiyle birlikte “Amerikan sosyalizmi” tartışmaları gündeme geldi. Amerika’daki sosyalist hareket, küçümsenecek bir siyasi hat mı?
 
Tarihsel olarak üç büyük dalgası var ve hepsi birbirinden farklı. 19. yüzyılın sonunda çok güçlü işçi hareketleri var Amerika'da. Sonra 1930'larda bir dalga var. Soğuk Savaş’ta bastırılan bir hareket büyük oranda. Özellikle 1950'lerde çok ciddi bir baskı görüyor. 1960’larda da güçlü toplumsal hareketlerin olduğu bir yer Amerika. Bu ise yeni bir dalga. 2008 finansal krizinden sonra doğdu. “Yüzde 99’uz” sloganıyla başlayan hareket, gelir adaletsizliğine, vergilendirmede eşitsizliğe ve piyasanın denetimsiz gücüne karşı yeni bir siyasal damar oluşturdu. Bu hattın etkisiyle Demokrat Parti içinde daha eşitlikçi ve refah temelli bir çizgi yeniden güç kazandı. Biden yönetiminin belirli politikalarında da bu uzlaşmanın izleri görüldü. Bugün Amerika’daki sosyalist hareket ne marjinal ne de sembolik. Demokrat Parti içinde ciddi bir ideolojik çatışmanın merkezinde duruyor. Mamdani’nin zaferi, bu hattın yalnızca karşıt bir kimlik değil, seçmen desteği yaratabilen bir siyasal güç haline geldiğini gösterdi.
 
Peki Zohran Mamdani’den kimler korkuyor?
 
Bir kere tabii ki, Amerikan siyasetinin mantığını çözmüş ve kim kazanırsa kazansın kendisinin kazanmasını finansal bağlar üzerinden garanti eden İsrail lobisi. Mamdani antisemitik değil ama bu ağa yönelik ve bu ağın temsil ettiği çıkarlara yönelik çok ciddi bir eleştirisi oldu. Kampanyasına koyduğu küresel adalet temasının en önemli odak noktası Gazze'yle ilişkiydi. İkincisi, Trump. Çünkü aslında Trump'ın siyasetinin panzehiri. Sözünü sakınmayan, onun programını doğrudan hedef alan, “Yoksulluğunuzun sebebi göçmenler değil, vergi politikaları” gibi yeni bir söylem kurgulayabilen bir aktör ve bu aktör ulusal anlamda görünürlük kazandı. Böyle bir yeni kuşak siyasetçi, Trump'ın herhalde en korkulu rüyalarından birisi. Üçüncüsü de Demokrat Parti'nin müesses nizamı. Kamala Harris'i, Biden'ın yerine ön seçim mekanizmalarını kapatarak aday yapan bir iktidar bloğu var. Onları da oldukça korkutmuştur. O açıdan bu zafer, Demokrat Parti'nin müesses nizamı için de biraz ürkütücü.
 
Ücretsiz otobüs, kira dondurma, çocuk bakım hizmetleri gibi vaatlerini yerine getirmesi ne kadar gerçekçi? Bu vaatleri gerçekleştirmek için önünde ne gibi engeller olacak?
 
Ücretsiz otobüs, kira dondurma ve çocuk bakım hizmetleri gibi vaatlerin hayata geçirilmesi kolay değil ama imkânsız da değil. Mamdani bunları finanse etmek için belediyenin vergi politikasını değiştirmeyi, yüksek gelirli kesimlerden daha fazla vergi alınmasını öneriyor. Bu da klasik tartışmayı yeniden gündeme getiriyor: “Zenginler kenti terk eder mi?” New York’ta orta sınıfın önemli bir bölümü gelirinin büyük kısmını kiraya harcıyor; buna rağmen şehirden ayrılmıyor. Dolayısıyla vergisi bir miktar artan yüksek gelirli grupların da kenti terk etmesi pek olası görünmüyor. Üstelik New York, kamusal yaşamın güçlü olduğu, kamusal hizmetlerin kent kimliğinin parçası sayıldığı bir yer. Güvenli, işleyen ve yaşanabilir bir şehir, vergi artışına rağmen çoğu sakin için hâlâ cazip olur. Yine de bu vaatlerin önünde üç temel engel var. İlki, Amerikan siyasetinin yapısal direnci. Federal ve eyalet düzeyinde kamusal harcamaları artıran her girişim ideolojik tepkiyle karşılaşıyor. İkincisi, belediyenin yetki sınırları. Kira politikaları ve sosyal hizmetlerin önemli kısmı eyalet düzeyinde düzenleniyor. Üçüncüsü, bütçe dengesi. Kamu gelirleri artmadan harcama genişletmek mümkün değil. Yine de Mamdani’nin programı, New York’un sosyal devlet anlayışını yerel düzeyde yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Bu da yalnızca mali bir mesele değil, kentte ortak yaşamın nasıl tanımlandığına dair bir siyasi tartışma anlamına geliyor.
 
Seçim sonrası konuştuğum bir üniversite öğrencisinden, Mamdani’nin yanlış bir şey yapması halinde “hayal kırıklığına uğrayacağını” duydum. İzmir’de bir kutlama düzenlendi. Mamdani zaferi sadece Türkiye’de değil, küresel çapta da neden bu kadar yankı uyandırdı?
 
Siyasetin bu kadar baskıcı hale geldiği, devletin tamamen şirketleştiği, kamusallık fikrinin ve hissinin çok ciddi zayıfladığı bir dönemde alternatif kamusallık fikrini yeniden dolaşıma sokması, “Başka bir siyaset mümkün”ü siyasetin merkezine taşıması ve engelleme çabalarına rağmen seçimi kazanması herkes için bir ümit. O ümidin yeniden kaybolmasına pek tahammülümüz yok çünkü zaten çok az yerde filizleniyor. Bir de Amerika'nın başka bir yöne girmesi domino etkisi yaratacaktır. Bunu da içsel olarak biliyoruz. Trump gibi ırkçı, faşist bir liderin Amerikan başkanı olmasının bir domino etkisi var dünyadaki bütün siyasal rejimlere. Eğer Amerika'da bir tür demokratik bir siyaset hakikaten köklenirse ve bunu sadece kimlik siyasetine kısıtlı kalmadan o yeni kamusallık fikri etrafında yaparsa, bu küresel olarak yeni bir toplumsal uzlaşmanın doğmasının önünü açabilir. Hata yapması gerçekten o umuda bir darbe olacak.
 
Otoriterleşen rejimlerde yerelin yükselişini politik bir trend olarak değerlendirebilir miyiz?
 
Evet, otoriterleşen rejimlerde yerelin yükselişi belirgin bir eğilim haline geliyor. Merkez siyaset otoriter-popülist liderlerin elinde yoğunlaşırken, yerelde farklı bir siyaset tarzı gelişiyor. Sosyal belediyeciliği, katılımı ve kamusal hizmetleri önceleyen aktörlerin seçim kazanma oranı artıyor. Kentlerle taşra arasındaki ideolojik fark derinleşiyor. Büyük şehirler daha kozmopolit ve çok kültürlü yapılarıyla çeşitliliğe açık bir siyaset üretirken, kırsal bölgeler ekonomik güvensizliklerin ve kimlik endişelerinin yoğunlaştığı alanlar haline geliyor. Brexit oylamasından ABD başkanlık seçimlerine kadar pek çok örnekte bu ayrım açıkça görüldü. Kent siyaseti barınma, göç, ulaşım ve bakım hizmetleri gibi gündelik hayat sorunlarına odaklanıyor. Ancak yerel yönetimlerin bu sorunları çözmek için yeterli mali ve kurumsal kaynağı yok. Bu da kentsel yurttaşlık talepleriyle merkezi iktidarın öncelikleri arasında kalıcı bir gerilim yaratıyor. Merkez siyaset lider odaklı ve medya üzerinden şekilleniyor. Yerel siyaset ise daha yatay, daha doğrudan temas gerektiriyor. Bu nedenle merkezdeki kontrol mekanizmaları yerelde işlemiyor. Sonuçta, şehirlerden çıkan yeni nesil muhalif liderler hem toplumsal umudu hem de ulusal siyasette dönüşüm potansiyelini temsil ediyor. 
 
Mamdani'nin göçmenlere dair söyleminin seçim sonucuna nasıl bir etkisi oldu? Bu zafer, Trump’ın göçmen düşmanı politikalarına karşı bir cevap olarak da okunabilir mi?
 
Mamdani’nin göçmenlere dair söylemi seçimde belirleyici bir etki yarattı. Kampanyasını göçmenlerin emeğini, kent yaşamına katkısını ve çoğulculuğun önemini vurgulayan bir dil üzerine kurdu. “Bu şehir göçmenler tarafından inşa edildi” sözü, hem sembolik hem de politik bir mesajdı. Trump göçmenliği ulusal bir tehdit olarak çerçeveledi. Ailelerin sınırda zorla ayrılması, toplu sınır dışı operasyonları gibi görüntüler, Amerikan kamuoyunda derin bir rahatsızlık yarattı. Son anketler, seçmenlerin çoğunun Trump’ın göç politikalarını onaylamadığını gösteriyor. Bu yorgunluk ve tepki, özellikle New York gibi çok kültürlü şehirlerde daha belirgin. Bu nedenle Mamdani’nin zaferi yalnızca yerel bir seçim başarısı değil. Aynı zamanda Trump’ın cezalandırıcı, dışlayıcı göç siyasetinin reddedildiği bir kamusal tepki olarak da okunabilir. New York seçmeni, korku siyaseti yerine birlikte yaşama fikrine oy verdi.
 
 

Kategoriler

Dünya



Yazar Hakkında