FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

Usul esasa mukaddemdir

Soruşturmayı yürüten savcı, “asrın yolsuzluk davası”, “ahtapotun kolları” gibi söylemlere ki bu söylemler cumhurbaşkanına ait bile olsa izin vermemeli, gizlilik kararının gereklerini insan hak ve onurunu koruyacak şekilde uygulamalı, yargılamanın medyada yürütülmesine engel olmalıdır. Bu türden söylem ve yayınlar, insan hak ve özgürlüklerini, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gibi savcıları ve yürüttükleri soruşturmayı da anlamsızlaştırır, soruşturma sürecini de işlevsiz kılar.

Başlığa aldığım usul esasa mukaddemdir ilkesi, hukukta usulün esastan önce geldiğini anlatmak için kullanılır ve başlığa aldığım bu terim, kısa adı Mecelle olarak bilinen bir Mecelle-i Ahkam’ı Adliye terimi.

Ceza muhakemesi hukuku, ceza davası yargılamasının kurallarını düzenleyen hukuk dalıdır ve hukuk fakültesi tedrisatından geçen her öğrenci, usulün esastan önce geldiğini ve doğal olarak yukarıdaki terimi bilir.

Ceza usulü hukuku ya da ceza muhakemesi hukuku, yargılamanın ilke ve esaslarını düzenler ve amacı, insan hakları ihlallerine yol açmadan maddi gerçeği araştırmaktır.

Esasen bütün davalarda usul, hakların güvencesi, hukuk devletinin teminatıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu birinci maddesinde kanunun kapsamı şöyle açıklanmış:
“Bu kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.”

Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır.

Soruşturmayı yürüten savcı, bu amaca ve kanunun temel felsefesine uygun olarak öncelikle masumiyet karinesi ve lekelenmeme haklarına azami hassasiyet göstererek delil toplar, toplanan deliller suçun işlendiği hususunda “yeterli şüphe” oluşturuyorsa iddianame düzenler. Yeterli şüphenin de yeterli delile dayanması yasal zorunluluktur.

Zira usul kanununda amaç, yargılamanın tek celsede bitirilmesi olarak belirlendiğinden iddianamede suçun işlendiğine dair yeterli delile yer verilmemesi, olayların delillerle ilişkilendirilmemesi, düzenlenen ve suçun sübutuna doğru etki edecek bir delil toplanmadan düzenlenmesi halinde iddianamenin iadesi öngörülmüştür.

Sonuç olarak, usule ilişkin normlar, maddi gerçeğe ve adalete erişme amacına hizmet eden adil/dürüst yargılamanın teminatını oluşturan birer vasıtadır. Bu normlara aykırılık, adil yargılanma hakkının, savunma hakkının ihlali anlamına gelir.

Bu bakımdan soruşturmayı yürüten savcı, “asrın yolsuzluk davası”, “turpun büyüğü”, “ahtapotun kolları” gibi söylemlere ki bu söylemler cumhurbaşkanına ait bile olsa izin vermemeli, gizlilik kararının gereklerini insan hak ve onurunu koruyacak şekilde uygulamalı, yargılamanın medyada yürütülmesine engel olmalıdır. Bu türden söylem ve yayınlar, insan hak ve özgürlüklerini, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gibi savcıları ve yürüttükleri soruşturmayı da anlamsızlaştırır, soruşturma sürecini de işlevsiz kılar.

Öte yandan masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı dokunulamaz haklardandır. Savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde dahi sınırlandırılamaz, mutlak bir temel haktır.

Bu bakımdan yasa uygulayıcıları, elbette savcılar, insan haklarını gözetmek, özellikle masumiyet karinesine, lekelenmeme haklarına azami hassasiyet göstermek zorundadırlar.

Soruşturmanın gizliliği de esasen ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerine ulaşmak üzere başvurulan bir yöntemdir ve gizlilik kararı alınmasındaki amaç öncelikle masumiyet karinesinin gözetilmesi, savunma haklarının korunmasıdır.

İBB soruşturmasında ise en başından itibaren usul hükümlerinin, temel hak ve özgürlüklerin, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkının, adil yargılanma hakkının sürekli ihlal edildiği bir süreci yaşadık. Soruşturma süreci adliyede değil medyada yürütüldü ve yürütülmeye de devam ediliyor.

Yasal olarak gizlilik kararı, iddianamenin kabulü ile ortadan kalkar. Yani henüz iddianame gönderildiği mahkemede kabul edilmediğinden gizlilik kararı devam ediyor ama gelin görün ki dosyada gizlilik kararı alan savcı iddianamenin bazı yandaş medyada çarşaf çarşaf yayınlanmasına, yorumlanmasına, yargısız infaz yapılmasına engel olmuyor.  

Engel olmadığı gibi basın açıklaması adı altında gizlilik kararını, masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkını bizzat ihlal ediyor.

Savcılar kamuoyunu bilgilendirme amacıyla teknik bazı bilgileri kapsayan basın açıklaması yapabilir kuşkusuz ama insan hak ve özgürlüklerini ihlal edecek şekilde usul hükümlerini ortadan kaldıracak şekilde basın açıklaması yapamaz.

Ayrıca, İBB iddianamesi pek çok yönden adil yargılanma hakkına, savunma hakkına aykırı, avukat arkadaşlarımız bu aykırılıkları bütün ayrıntılarıyla dile getirecekler kuşkusuz.

Ben bu yazıda esasa girmeyerek sadece usul hükümlerinin önemi üzerinde durmaya çalıştım.

Zira biliyoruz ki usul esası etkiler ve belirler.  

Yaygın deyimle bitirirsek;
usulde hata yapan esasta hataya mahkûm olur.