FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

Kürt hak mücadelesinin dirençli evlatları: Kürt avukatlar

Korkunun, dehşetin, şiddetin alabildiğine egemen kılındığı, özellikle Kürt illerinin yangın yerine dönüştürüldüğü 2015 yılının Ağustos’unda, silahlı çatışmaların ortasında; kaosun tam orta yerinde vurdular Tahir Elçi'yi.

Bu yıl Avukat Tahir Elçi’nin katledilişinin onuncu yılı.

Korkunun, dehşetin, şiddetin alabildiğine egemen kılındığı, özellikle Kürt illerinin yangın yerine dönüştürüldüğü 2015 yılının Ağustos’unda, silahlı çatışmaların ortasında; kaosun tam orta yerinde vurdular onu.

Burcu Karakaş, Tahir Elçi’nin yaşamını, direncini, hak mücadelesindeki kararlı ve ısrarlı duruşunu ve daha fazlasını anlattığı kitabına “Hakikatin Peşinde-Tahir Elçi” adını vermiş. Kitaba seçilen isim bence de çok isabetli.

Zira kitapta da vurgulandığı gibi; “Elçi’nin tek derdi “hakikat” idi. Nitekim onu tanıyanların çok iyi bildiği üzere avukatlığını yaptığı davalarda gerçekleri ortaya çıkarmak gibi takdire şayan bir huyu vardı.”

İnsan hakları üzerine çalışmalarıyla tanınan akademisyen Onur Bakıner, Tahir Elçi için; “Gerçekler er ya da geç kendiliğinden ortaya çıkmaz; birileri bu gerçekleri ortaya çıkarır” demişti.

Başkanlığı döneminde Diyarbakır Barosu’nun 24 Nisan Ermeni soykırımı anması düzenlenmesine de önayak olduğunu biliyoruz. Bu anmalardan birinde şöyle demişti:

“Geçmişle yüzleşmede Ermeni hakikatinin çok kilit bir mesele olduğunu düşünüyorum. Bu hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına herkesin katkı sunması gerekiyor. Ermeni halkının acısını paylaşıyor, soykırım suçunu lanetliyor, hakikat ile yüzleşildiği ve adaletin gerçekleştiği bir dünya diliyorum.” 

Burcu Karakaş’ın kitapta vurguladığı gibi; “Yıllarca sürecek davaların açılmasına ön ayak oluyor, açtığı davaların ısrarla izini sürüyordu.”  Zira onun derdi hakikate ulaşmaktı.

Mesela evlerin yerle bir edildiği, toplam 38 sivilin öldürüldüğü Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanmasına dair hakikati ortaya çıkarması da bu amacının ve amaca ulaşmadaki sabırlı, ısrarlı çalışmasının sonucuydu.

Gördüğü onca baskı, işkence ve tehdide rağmen yılmadan usanmadan hakikatin peşinde koştu Tahir Elçi.

Sıkı bir araştırmanın, titiz bir çalışmanın, anlayarak hissederek dile getirmenin ürünü olan kitabının “Başlarken” bölümünde şöyle diyor Burcu Karakaş:

“Barışa giden yolda yiten canlar ayrı ayrı hatırlanmayı ve hatırlatılmayı hak ediyorlar. Tam da bu nedenle, bu bir Tahir Elçi hikayesi olsa da aslında kişisel tarihten fazlası. Elçi’nin 49 yıllık hayatını, çocukluğunu, üniversite yıllarını, avukatlık pratiğini, adalet ve hakikat için verdiği mücadeleyi Türkiye’nin insan hakları sicili ve Kürt meselesi etrafında örerek anlatmak istedim. Çünkü kaybından tam on yıl sonra silahlar gömülmüş ve barış konuşulmaya çalışılmışsa bu elbet biraz da Tahir Elçi sayesindedir.”

Kitaptan çok şey öğrendim, bir kısmı bildiklerimdi, hatırladım ama özellikle Kürt avukatlarla yapılan söyleşiler dikkatimi çekti ve bunlar üzerine yeniden düşündüm.

Kürt gençlerinin hukuk okuma tercihlerini biçimlendiren nedenleri, devlet şiddetinin, adaletsizliklerin rolünü bu söyleşilerde net olarak görmek mümkün. Mesela, Ahmet Özmen “Hem bir taraftan hukuka inanmıyorsun hem de ‘bir Kürt çocuğu olarak ‘avukat olursam Kürtlerin uğradığı haksızlıklar için bir şeyler yapabilirim, belki bir mücadele alanı açabilirim’ diye düşünüyorsun. Tarihsel olarak baktığında hukukçuların Kürt siyasal hareketi içindeki yeri ve öneminden de kaynaklanıyor” diyor.

Mahsuni Karaman’a göre; “Çevrende bir sürü yargılanan insan var. Kardeşin yargılanmıştır, baban yargılanmıştır, cezaevine gidip gelmişsindir. Kürtlerin hukuk tercihini, bireysel hikayelerden ziyade, bir bütün olarak adalet özlemi mutlaka etkilemiştir.”

Mahsum Batı “Gözaltındaki kişiyi sormak için bile avukat olmanız lazım. Bu çok büyük travma. Bu da etkiliyor avukatlığa yönelmenizi. Üniversiteye hazırlanan her çocuğun kafasında hukuk fakültesi vardır.”

Raci Bilici “İnanılmaz bir mağduriyet söz konusuydu. Onları savunabilme isteği hissetmeye başladım. Hani insan en çok neye ihtiyaç duyarsa ona yöneliyor.”

Mehmet Emin Aktar da Kürtler arasında yaygın avukatlık tercihinin haksızlıklar silsilesi için pozisyon almakla ilgili olduğunu düşünüyor. Yani sonuçta, Kürt hak mücadelesinin dirençli avukat evlatları, çocukluklarından başlayarak yakın çevrelerinde yaşanan adaletsizliklerden etkileniyor, avukat oluyor, kendilerinden öncekilerden devraldıkları cesaret ve mücadele azimlerini kendilerinden sonrakilere aktarıyorlar.

Mesela Tahir Elçi’nin yeğeni Dilan onun ölümünden sonra avukat olmuş. Dilan ruhsat töreninde amcasına seslenerek söz vermiş:

“Biliyorum, hak savunucusu olmak aynı zamanda ölüme yatmaktır. Ancak sana söz veriyorum, senin gibi hakkı ve halkımı savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim.”

Amcası öldürüldüğünde lise öğrencisi olan bir diğer yeğeni Berfin Elçi’nin beş yıl sonra açılan cinayet davası duruşmalarına artık avukat olarak katıldığını yine kitaptan öğreniyoruz.

Karar duruşmasından bir önceki duruşmada söz alan Berfin, şöyle diyor:

“Amcamın başkanlık ettiği baronun bir üyesi olarak karşınızda duruyorum. Avukat olmamın bir nedeni de onun için adalet talep etmektir. Tahir Elçi cezasızlıkla mücadeleye adanan bir ömür demek. Hayatı boyunca kayıpların akıbetini sordu. Akıbetlerinin ortaya çıkarılması için mücadele etti. Şu an biz de onun dosyasındaki faillerin ortaya çıkarılıp cezalandırılması için mücadele ediyoruz. Bu sekiz yıllık süreçte cinayetin faillerinin ortaya çıkarılması için bir çaba göremedik.”

Cezasızlıkla mücadelenin simge ismiydi Tahir Elçi.

Bütün meslek hayatı, cezasızlıkla mücadeleyle geçti.

Burcu Karakaş’ın sözleriyle;

“Ancak ne acıdır ki yaklaşık beş sene sonra açılan dava, hayatı boyunca mücadele ettiği aynı sonla karşı karşıya kaldı.”

Sanık polis memurlarının beraatlerine karar verilerek dosya kapatıldı.