Gazeteci Tuğçe Yılmaz, “Türkiyeli Ermeni gençler anlatıyor: 109 yıldır süren yas” başlıklı haberi nedeniyle TCK 301. maddesi uyarınca açılan davada 2 Aralık Salı günü hakim karşısına çıktı. Dava 21 nisan 2026'ya ertelendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiyeli Ermeni gençlerle yaptığı söyleşiyi konu alan haberi nedeniyle hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesi uyarınca dava açılan bianet editörü Tuğçe Yılmaz, 2 Aralık Salı günü hakim karşısına çıktı.
Yılmaz "Türkiyeli Ermeni gençler anlatıyor: 109 yıldır süren yas" başlıklı haberi nedeniyle “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamasıyla yargılanıyor.
Çağlayan’daki İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada Yılmaz’ın müdafiliğini avukat Deniz Yazgan, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) avukatı Batıkan Erkoç, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatı Elif Ergin üstlendi.
Kalabalık bir izleyici kitlesi de duruşmayı takip etti. Yakınları, gazeteciler, sivil toplum ve ifade özgürlüğü kuruluşu temsilcileri duruşma salonunda yerini aldı. Halk sağlığı profesörü Onur Hamzaoğlu, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret duruşmayı izleyenler arasındaydı.
Hakim duruşmaya başlamadan, tek sıradan oluşan izleyici koltuğunda yer edinemeyen ve ayakta kalan kalabalığı dışarıya çıkarttı. Gerekçe olarak da salonun küçük ve havalandırmasının yetersiz olmasını gösterdi. Daha sonra da kimlik tespitiyle duruşmaya başladı.
İddianame karşı savunma yapan Yılmaz “Bugün burada olmamın nedeni, bir gazeteci olarak yasalarla korunan ifade özgürlüğümü kullandıktan sonra CİMER’e ihbar edilmiş olmam” dedi.
Yılmaz, Ermeni soykırımı gibi yıllardır görüş ayrılıklarının olduğu bir konu nedeniyle; muhtemelen toplumun tüm kesimlerinin bir arada yaşamasından rahatsız olan ve ırkçı eğilimleri bulunan biri tarafından ihbar edildiğini söyledi. Ardından da hakkında dava açılması için gerekli yasal sürenin aşıldığını belirterek gözaltına alınışını anlattı:
“Evime giderken, polisler tarafından durduruldum ve bir gecemi ‘kaçma’ şüphesiyle gözaltında geçirdim. Üstelik sonrasında da, bir suçlu gibi yüz tarama sistemiyle takip edildiğimi öğrendim. Bu, olsa olsa kötü senaryolu polisiye bir dizide yaşanabilirdi.
Bugün ülkede barış tartışmalarının sürdüğü bir dönemde, yalnızca yaptığım bir haber nedeniyle yargılanıyor olmam mesleğimiz açısından açık bir gözdağı niteliği taşıyor. Üstelik bu barış sürecinin bir ayağının da Ermenistan’la sürdüğünü hatırlatmam gerekiyor. Yıllar sonra Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Cumhurbaşkanı’nın davetiyle Türkiye’ye geldi ve şu an sınır kapılarının açılması, iki ülke arasında ticaretin başlaması öngörülüyor.
Bu yüzden de ısrarla belirtmek istiyorum ki burada yargılanmak istenen, 2015 yılından beri her gün aynı heyecan ve merakla sürdürdüğüm mesleğimdir. Sadece mesleğini daha iyi icra etmeye çalışan biri olarak, bu kadar tartışmalı ve muğlak bir maddeden yargılanmamın hiçbir hukuki temeli olmadığını düşünüyorum.
Üzerime atılı suçta belirtildiği gibi, ben kimseyi aşağılamadım; aksine, bugüne dek her zaman bu toplumda kendini aşağılanmış hissedenlere kulak verdim.”
Yılmaz konuşmasını kendisi gibi TCK 301’den yargılanan ve hemen ardından öldürülen Hrant Dink’i anarak bitirdi. Beraatını istedi.
Yılmaz’ın ardından Deniz Yazgan söz aldı. Yazgan şunları söyledi:
“Bir erkeğin şiddetini önlemek için CİMER’e başvuramıyorum ama binlerce beraat kararıyla, AYM ve AİHM’den ihlal kararıyla suç teşkil etmediği, yargılamaya konu olması halinde ifade özgürlüğünü ihlal ettiği açık olan ‘soykırım’ kavramı için, Basın Kanunundaki süreler delinerek soruşturma açılabiliyor, dava açılabiliyor. Bu başlı başına kamunun bekçiliğini üstlenmiş gazeteciler için caydırıcı bir yargı tacizidir.
Bu kararları Cumhuriyet savcıları da biliyor elbette. Tutuklama yasağı olduğunu, iddianame düzenledikten iki gün sonra ifade alınamayacağını elbette biliyorlar.
Anayasanın 2. maddesi açık. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti. Bu hukuksuzluk silsilesinin kabul edilemeyeceği bir anayasal düzenden söz ediyoruz. 301 nedeniyle bu ülkede büyük bedeller ödendi. Dink v. Türkiye kararı, bu kavramın tarihsel niteliğini ortaya koyan Akçam v. Türkiye kararı ve onlarca kesinleşmiş varken bu yargılama sona ermelidir. Bu bedellere yenilerinin eklenmesini istemiyoruz.”
Yazgan Yılmaz’ın derhal beraatını istedi.
Avukat Batıkan Erkoç da Yılmaz’a yasal süre içinde dava açılmadığını söyledi. Savcının davayı açmak için esas aldığı sürenin Emniyet’ten gelen fezleke tarihi olduğunu anlattı. “Bunun ciddiyete bağdaşır bir tarafı yok” dedi.
Erkoç ikinci olarak da CİMER’e yapılan şikayetin hukuken bir geçerliliği olmadığını ifade etti. Soruşturmaların ihbar, şikayet ve re’sen başlatılabileceğini söyleyen Erkoç, “Burada bir dilekçeyle açılan soruşturma söz konusu. Ancak CMK gereğince bu şikayet olarak kabul edilemez. Kimlik bilgileri gizli dilekçe olamaz. Dilekçenin nasıl olacağı bellidir. Dilekçede isminiz yazar, soy isminiz yazar, talebiniz yazar, adresiniz yazar.” dedi.
Mahkemeden kovuşturma şartı bulunmadan ve esas hakkında mütalaa alınmadan karar vermesini istedi.
Hakim ise bu talebe uymadan iddia makamından esas hakkında mütalaa vermesini istedi. Savcı da mütalaasını hazırlamak için süre talebinde bulundu. Mahkeme talebi kabul etti. Bir sonraki duruşma 21 Nisan 2026, saat 14.30’da.
Ne olmuştu?
bianet editörü Tuğçe Yılmaz, 3 Haziran Salı günü, akşam saatlerinde Kadıköy İskelesi’nde Genel Bilgi Taraması (GBT) sırasında polis tarafından ifadesi alınmak üzere Kadıköy İskele Polis Karakolu’na götürülmüştü.
4 Haziran günü öğlen saatlerinde soruşturma savcısına ifade veren Yılmaz, “Haberimin TCK’nin 301. maddesi ile hiçbir bağlantısı yoktur. Mesleğimin gerekleri vardır ve mesleki haklarım Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Haberi de bu kapsamda yaptım. İçeriğinde sadece röportaj yaptığım kişilerin beyanlarına yer verdim. Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılamak gibi bir kastım yoktur. Suçlamaları kabul etmiyorum" demiş, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı.
Mahkemeler daha önce karar verdi: Soykırım demek suç değil
Türkiye mahkemelerinde daha önce Ermeni soykırımı tanımının suç olmadığına karar veren emsaller bulunuyor. Örneğin 2 Temmuz 2024 tarihinde, gazeteciler Haluk Kalafat ile Elif Akgül, bianet’te 2015, 2018 ve 2019’da yayımlanan altı haberden dolayı, “Türk milletini alenen aşağılama (TCK 301/1)” suçlamasıyla yargılandıkları davada beraat etmişti.
2018’de İnsan Hakları Derneği’nin 24 Nisan’da izin verilmeyen basın açıklamasında Ermeni soykırımından bahseden pankartlar taşıdıkları için derneğin üç üyesi gözaltına alındı. Savcılık kovuşturmaya yer olmadığı kararı verip ‘soykırım’ kelimesinin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açıkladı.
Bir başka örnek. Diyarbakır Barosu 24 Nisan 2017 tarihinde ’24 Nisan/Büyük Felaket: Ermeni Halkının Acısını Paylaşıyoruz’ ve 24 Nisan 2018 tarihinde ‘Ermeni Halkının Dinmeyen Acısını Paylaşıyoruz’ başlıkları basın açıklamaları yaptı. Açıklamalarda soykırım ifadesini kullanıldığı için dönemin baro başkanı Ahmet Özmen ve sonraki baro başkanı Nahit Eren’in de aralarında bulunduğu 10 baro yönetim kurulu üyesi hakkında dava açıldı. Savunmaların ardından mahkeme, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle, tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Diyarbakır Barosu’na daha önce de yaptığı Ermeni soykırımı açıklamaları nedeniyle dava açılmış, beraat kararları çıkmıştı.
(bianet, Agos)

