Kürt meselesinde çözüme ya da ateşkese yaklaşıldığı dönemlerde devreye genellikle bir “el” girer. Bilhassa 1990’lar ve 2000’ler için bunu söyleyebiliriz. Ancak şu süreci zaten MHP’nin de içinde olduğu “Devlet” yönetiyor. Hal böyle iken bir “darbe mekaniği”nden bahsetmek gerçekçi mi, bilmiyorum. Evet bir darbe mekaniği var ama işin aslı bu CHP’ye karşı yürütülüyor.
“İmralı Süreci”nde yeni ve karmaşık bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. TBMM’de kurulan “Komisyon” içinden belirlenen AKP, MHP ve DEM Parti’den birer vekil geçtiğimiz hafta (24 Kasım’da) İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüşmüştü. Bu görüşmenin ayrıntılarının kamuoyuna açık biçimde TBMM’deki komisyona anlatılıp anlatılmayacağı, AKP’li üye Hüseyin Yayman’ın İmralı’ya gitmişken neden “Gitmedim” diye bir açıklama yaptığı tartışılırken DEM Parti adına adaya giden Gülistan Koçyiğit, Mezopotamya Ajansı”na kapsamlı bir röportaj verdi ve Öcalan’ın neler söylediğini aktardı.
Koçyiğit’in açıklamasında pek çok önemli nokta var ancak şu kısmı özellikle tartışma yarattı: Koçyiğit’e göre Öcalan “Bu sürecin başarılı olması gerektiğini, başarılı olmasını istemeyen yapılar olduğunu, en azından bir darbe mekaniği vurgusunu dile getirdi. Yani bu süreç başarılı olmazsa en nihayetinde yine bir darbe mekaniğinin devreye girebileceğine dair bir tehlikeye dikkat çekti.”
Öcalan’ın 2012-2015 arasındaki (sonuçsuz kalan) çözüm süreci devam ederken de “darbe mekaniğinden” bahsettiğini hatırlıyoruz. 2016’daki darbe girişimi nedeniyle Öcalan’ın haklı çıktığı değerlendirmeleri yapılmıştı ancak o sürecin daha 2015’te AKP’nin yaşadığı seçim mağlubiyeti nedeniyle büyük ölçüde Erdoğan tarafından bitirildiğini biliyoruz. O dönemde MHP’nin sürece nasıl sert biçimde muhalefet ettiğini de.
Bu kez bu sözler dallanıp budaklandı. Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar, Öcalan’ın bu sözlerle MHP içinde Bahçeli’ye darbe yapılacağını kastettiğini öne sürdü. Bahçeli bu yorumlara sert tepki gösterirken DEM Parti çevreleri de Öcalan’ın böyle bir kastı olmadığını vurguladılar.
Şimdi TBMM’deki geniş komisyonun toplanmasını bekliyoruz. Genel beklenti artık dinlemelerin sona erdiği ve komisyonun yasal öneriler yapacağı yönünde. Ancak toplantılar sürekli erteleniyor.
Tam da bu esnada (2 Aralık’ta) bu kez bir DEM Parti heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın yeni bir açıklamasıyla geri döndü. Öcalan bu yeni değerlendirmesinde “darbe mekaniği” sözlerine açıklık getirmiş. Şöyle bir açıklama geldi DEM Parti’den:
"Sayın Öcalan yakın zamanda yoğunlaşan süreç karşıtı söylem ve çıkışlar hakkında, geçmiş çözüm girişimlerine karşı geliştirilen sabotaj girişimlerini anımsattı. Bu süreçlerin tümünde karşılaşılan bir durum, bir habitus olarak darbe mekaniğine dikkat çekti. Bunun klasik bir darbe çalışması olarak değil, süreci ilerletmeye yönelik her adıma karşı bir hamle yapmak suretiyle kırılgan ve tehlikeli bir ortam yaratma çabası şeklinde anlaşılması gerektiğini vurguladı."
Öcalan şu ifadeleri de kullanmış: “İçinde bulunduğumuz geçiş sürecinde özgün ve bütüncül hukuka dayalı bir barış yasasının gerçekleşmesi ile siyasi şiddet ve demokrasi dışı müdahale olgusu Türkiye gündeminden çıkacaktır.”
Bu kısmı da açmış Öcalan ve şunları söylemiş: “Türkiye’de yönetim ve iktidar şansını doğru kullanmak isteyen her siyasal ve toplumsal kesimin siyasal sorunlara tutarlı yaklaşması ve demokratik çözüme ortak olması gerekir. Bu süreç, Kürtlerin cumhuriyete hukuk yoluyla katılımını sağlama ve demokratik cumhuriyeti en geniş toplumsal birliktelikle inşa sürecidir.”
Birkaç nokta var üzerinde durmak istediğim. Evet Kürt meselesinde çözüme ya da ateşkese yaklaşıldığı dönemlerde devreye genellikle bir “el” girer. Bilhassa 1990’lar ve 2000’ler için bunu söyleyebiliriz. Ancak şu süreci zaten MHP’nin de içinde olduğu “Devlet” yönetiyor. AKP’nin bile neredeyse süreci dışarıdan izlediğini söylemek mümkün.
Hal böyle iken bir “darbe mekaniği”nden bahsetmek gerçekçi mi, bilmiyorum. Evet bir darbe mekaniği var ama işin aslı bu CHP’ye karşı yürütülüyor. Kronolojiyi doğru kuracak olursak önce süreç başlatıldı, hemen sonra da Erdoğan’ın en güçlü rakibi İmamoğlu hapse atıldı. Yani zaten bir “darbe mekaniği”nin içindeyiz.
Öte yandan ulusalcı çevrelerin bu sürece sert biçimde muhalefet ettiği de elbette bir olgu ama bu muhalefetten bir “darbe mekaniği” çıkarmak gerçekçi mi, ondan da şüpheliyim.
Öcalan ve DEM Parti belli ki CHP’nin İmralı’ya gitmemesinden ve İmralı ziyaret sonrasında CHP’nin izlediği çizgiden rahatsız.
Olabilir. Ancak sürecin kendisini bırakıp buralara odaklanmak sürecin kendisine ne kazandırır sorusu var ortada. (CHP’nin tutumu elbette tartışılabilir, o ayrı bir mesele.)
Öcalan daha önce de dile getirdiği talebini tekrarlamış sonuç olarak: “Kürtlerin cumhuriyete hukuk yoluyla katılımını sağlama ve demokratik cumhuriyeti en geniş toplumsal birliktelikle inşa..”
Bu talebe sürecin siyasi sorumlusu ya da sorumluları nasıl bir yanıt verecek? Sürecin kritik aşaması burası kanımca, CHP- DEM tartışmasından ziyade.

