SATIYORUM… SATIYORUM… SATTIM (II. Bölüm)

Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü yayınladığımız Murat Başekim’in yazdığı bir “huzursuzlukevi”nde popstar olma hayaliyle hayatını çürüten genç Alaaddin’in hikayesinin ikinci bölümü bu hafta sizlerle...

Murat Başekim

Önce hiçbir şey olmadı. Sonra aniden o sıcak ve havasız kalorifer dairesinde buzlu bir rüzgar esti. Odaya geniz yakıcı bir kükürt kokusu yayıldı. Duvarlar bir anda küflü siyah yosunlarla kaplandı. Bütün köşelerde gölgeler, zifir siluetler titreşti. Radyolar bir patlama ile sessizliğe gömüldüler.

Yitik  Hayaller Taciri gelmişti…

Gözlerini sımsıkı kapamış bir halde titremekte olan Alaaddin, ensesinde kötü kokulu bir nefes hissetti. Ve Tacir konuştu:

“Hayırlı akşamlar yeğenim. Buyur sen mi seslendin bana?”

Alaaddin gözlerini kırpıştırarak açtı ve hayretler içinde bakakaldı. Göreceğini düşündüğü şey elbette ki bu değildi… Parlak kırmızı bir takım elbise içinde, biraz ter biraz da tıraş kremi kokan, göbekli, kel bir adam vardı karşısında. Makam ve gösterişe düşkün sert bir genel müdür, otoriter bir patron havasına sahipti şüphesiz. Ama Alaaddin'in beklediği kişi kesinlikle bu değildi. Aladdin güldü:

“Ben seni daha farklı hayal etmiştim be hocam!” dedi, düşkırıklığını açıkça belli eden bir ifade ile. Kaçırılmış Fırsatlar Genel Müdürü bıyığını sıvazladı. Tepesi atmıştı. Eh… madem ki isteği buydu, o zaman bu aptal çocuk hayal kırıklığına uğratılmamalıydı. Gerçek şeklini, iki buçuk saniyeliğine karşısındakine gösterdi. Alaaddin şimdi yerdeydi. Bir yandan öğürerek kusuyor, bir yandan da gördüğü görüntü karşısında anında erimiş olan sağ gözünü tutarak acı içinde kıvranıyordu. Tacir siyah salyalar saçarak böğürdü :

“ECCE SIGNUM!

QUOD ERAT DEMONSTRANDUM.

PORCUS… VADE RETRO!

MAJOR  E  LINGINQUO REVERENTIA!!! 

Dikkat et Alaaddin... Ben, senin dileklerini  gerçekleştirmesi için sihirli lambandan çağırdığın küçük bir cin değilim!”

Alaaddin anlayacak durumda değildi. Burnundan ve kulaklarından sürekli kan geliyor, tüm vücudu titriyordu. Karşısındakine bir kez daha bakacak olsa, diğer gözünü de kaybedeceğini biliyordu.

“E-evet...”

“Ben bir tacirim. Bir iş adamıyım ve buraya iş yapmaya geldim!”  

'Ö-özür dilerim efendim…”

“Ağbi diyeceksin bana. Şimdi kalk!”

Alaaddin bir yandan gözünü tutarken bir yandan da kalkmaya çalıştı. Etobur ihtiyaçlarını şimdilik erteleyerek, karşısındaki saygısıza ikinci bir şans tanımaya karar veren İkinci Şanslar Prodüktörü, eski görüntüsüne döndü ve Alaaddin'in kalkmasına yardım etti. Keyfi yerine gelmişti.

“Merak etme yeğenim, gözünü de tamir ederiz ek bir ücret almadan. Müesseseden… Gel benim oraya gidelim. Hem çaylarımızı içeriz, hem de iş görüşürüz.”

Daha bu sözcükleri duyarken, Alaaddin tamamen farklı bir mekana geçmiş olduklarını farketti. Müdür Bey'in makam odasıydı burası. Masası, kalemlikleri, kültablası, kliması  (klima açık olmasına rağmen burası çok çok çok sıcaktı) ve Alaaddin'in oturduğu misafir koltuğu ile herhangi bir genel müdür odasından farkı yoktu. Dev ekran televizyon, büyük bir müzik seti ve sehpanın üzerindeki düzinelerce gazete... Her şey fazlasıyla normal görünüyordu. 

Çayları geldi. Açık sarı renkte, sidik kokulu bu sıvıya çay denebilirseydi tabii. Alaaddin çayını karıştırdığı kaşığın oluşturduğu girdapla savrulan larvalar ve 'iribaş' denilen o küçük kurbağa yavrularından gördü bardağın içinde.

Bu sırada, Müdür Bey konuştu: “Evet yeğenim, şu kontrat işini halledelim. Söyle bakalım nedir benden istediğin?”

Alaaddin başını öne eğip bir süre sustu. Sonra  sağlam kalan tek gözü ile Tacir'in gözlerine baktı: “Çok ünlü, çok popüler, çok yakışıklı ve çok zengin olmak istiyorum. Herkes beni tanımalı, herkes beni sevmeli, şarkılarımı ezbere söylemeli. En güzel kadınlarla yatmak istiyorum, en iyi arabalara sahip olmak istiyorum. Her gece haberlere, magazin programlarına, şovlara çıkmak istiyorum…”

İkinci Şanslar Prodüktörü, Alaaddin'i sipariş alan bir garson ciddiyeti ile dinliyordu. Alaaddin, heyecandan ayağa kalktı; kavrulmuş ve erimiş göz pınarından akan yaşları umursamadan devam etti:

“Değişmeliyim... Değiştir beni. Dönüştür beni! Kayıp rüyalarımı bul ve iade et! Kaçırılmış fırsatlarımı telafi et! Yaşamasını beceremediğim bu harcanmış hayatımı düzeltmem için bana ikinci bir şans ver!”

Müdür Bey çayından bir yudum aldı: “Peki yeğenim anlaşıldı. Her zamanki standart menüden istiyon yani. Para, şöhret, kadınlar, vesaire… Birkaç yüzyıl önce, yine böyle bir kontrat yapıyoz -senden iyi olmasın- Alman bir doktor arkadaş, tüm bunların yanında başka bir şey daha istemişti.”

“Ne... Ne istemişti?”

“Bilgi.Yeryüzünde bir insanın bilebileceği tüm bilgileri. İstersen sana da böyle bir şey ayarlayalım.”

Alaaddin bu defa duraksamadı: “Hayır bilgi istemiyorum. Bilmek istemiyorum. Ben mega-star Alaaddin olmak istiyorum.”

'Hallederiz yeğenim, oldu. Şimdi, sana 24 yılda 24 albüm yaparız. Bütün radyolarda şarkıların çalar, bütün televizyon kanallarında kliplerin gösterilir, gazetelerde röportajlar ayarlarız. Her yerde senin yüzün olur. Bu surat değil tabii. Az sonra senin yüzünü gözünü düzeltiriz, o kolay. Mankenler, aktrisler, hepsi sana hasta olacak merak etme! Araba işi de tamam, bir sürü tanıdık var. Ha, bu arada ilk albümün hazır bile. Yarın piyasaya çıkıyor. Tüm müzik marketlerde. Ben senin yerine doldurdum bak… Ben senin yerine doldurdum.'

Alaaddin'e  bir disk uzattı. Kapağında, Alaaddin'i çok uzaktan andıran, yakışıklı bir genç adamın, deri ceketle poz verdiği bir fotoğraf vardı. Kapaktaki gösterişli yazıları okudu: “ALAADDİN” ------ “ŞEYTAN DOLDURUR

Alaaddin mutluluktan uçuyordu. Tacir çayını bitirdi: “Gelelim ödeme konusuna.Biliyosun, normalde ödeme tek seferde, anlaşmanın 24. yılında yapılır. Ama ben seni sevdim, efendi çocuksun, güzel bir kardeşimsin. Bu yüzden sana kolaylık yapacam. Ödemeyi 4 taksitte yaparsın. Her 6 yılda bir uğrarım ve ruhunun dörtte-bir'lik parçalarını alıp giderim. Şimdi 26 olduğuna göre de, 50 yaşına geldiğinde ruhunun son çeyreği için gelirim, seni de alırım ve hep beraber döneriz.”

“Nereye?”

“Nereye olacak yeğenim? Bizim çukura. Biraz sıcaktır, ama merak etme, orada senin kafanda bir sürü ünlü var! Politikacılar, iş adamları, yazarlar, şarkıcılar, oyuncular, futbolcular, mankenler... Dediğim gibi çok sıcak bir ortamdır. Muhabbeti bir kurdunuz mu sonsuzluk göz açıp kapayıncaya kadar geçer.” 

Alaaddin'in gözü masanın üzerinde duran, yarısı bir dosyanın altında kalmış pirinçten isim levhasına ilişti birden. Genel Müdür'ün isminin yarısı görünüyordu: “ME-------” Alaaddin ürperdi ve Özfağust'nun kendisine uzun uzun bahsettiği o korkunç ismi farkında olmadan mırıldandı: “Mephistopheles!”

“Bilemedin” diye düzeltti Tacir, isim levhasının üzerindeki dosyayı kaldırıp adının tamamını Alaadin'e gösterirken: “MEDYA”

Müdür Bey çekmeceden belgeler çıkarttı. “Şimdi şu kontratı doldurup kendi kanınla imzalıyorsun. Ondan sonra Mega-star Alaaddin dönemi resmen başlıyor. Hayırlı olsun yeğenim. Uzat bakalım elini. Anlaştık değil mi?”

Alaaddin kulaklarından yeniden sızmaya başlayan kanı farketmeden, kendisine uzanan ele birkaç saniye baktı... Sonra gülümsedi. Sarımsı çayını bir dikişte bitirdikten sonra eğildi ve Yitik Hayaller Taciri'nin elini öptü.

“Anlaştık Ağbi!”

 

“Düşüyor, iş tamamlandı.”

 

Johann Wolfgang von GOETHE, Faust

 

--- SON ---

 

Kategoriler

Genel