Kumkapı Balık Hali kente veda ederken

Kumkapı Balkı Hali'nin uzaklara, artık onun kokusunu duyamayacağımız bir yere, ta Beylikdüzü Gürpınar'a yollanacağını biliyorduk. Lakin geçen hafta aldığımız haber durumu bizler için daha hissedilir kıldı. Yeni hal için ihaleye gidildi ve inşaatın 2014 olmadan tamamlanması planlanıyor. Diğer yandan, balık sezonu da yavaş yavaş sona eriyor. Kumkapı'da sona erecek bu geleneği ve hayatı bir nebze de olsa size sunabilirsek ne mutlu...

FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr

Yıl 1552. Prens Doria’nın kaptanı olduğu imparatorluk gemisi, Cenova’dan Napoli’ye gitmekteyken Ponza Adası açıklarında bekleyen Osmanlı donanması tarafından kıstırılır ve Kanuni Sultan Süleyman hükmündeki Osmanlı İmparatorluğu’na esir düşer. Gemidekiler arasında, okumuş yazmış bir İspanyol da vardır. Adı, Pedro’dur.

Yirmi bir Erkek ve bir Kadın

Kumkapı Balık Hali'nden portreler
Fotoğraflar: Berge Arabian

Galeri için tıklayın

Esir düştükten sonra kendini bir anda sularla çevrili bir kıyı şehri olan imparatorluk başkenti İstanbul'a mecburi bir seyahat yapmak durumunda bulan İspanyol, gemide kendisine hünerlerinin ne olduğu sorulduğunda yalan söyleyerek hekim olduğunu ifade eder.

Pedro’nun şansı yaver gitmiştir, çünkü gemide kendisini sınayabilecek bir hekim daha yoktur. Eline geçirdiği Latince bir tıp kitabı ile ahkâm kesen İspanyol, kimi hasta kürek mahkûmlarını iyileştirmeyi bile başarır. Bu sayede kaptanın yanına, Sinan Paşa’nın hekimliğine kadar yükselir.

Üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın yanında çalışan Pedro zorunlu İstanbul ikameti sırasında Osmanlı Sarayı’na kadar sokulmayı başarır. Paşanın kardeşi Rüstem, eşi ve aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan, Turgut Reis ve Andrea Doria gibi şahsiyetleri tanıma ve onların yaşantısına tanık olma fırsatı bulur. Ülkesine dönmeyi başardığında dönemin günlük hayatını, toplumsal olaylarını ve pek çok şeyi bir anı-roman şeklinde ‘Vijae de Turquia’ isimli kitapta toplar. Bir nevi İspanyol gözüyle Muhteşem Yüzyıl!

Balık, meyhane ve balık pazarı

Pedro birçok şeyin yanı sıra dönemin Osmanlı Mutfağı’nı da görüp bildiği kadarıyla anlatır. Türkçede ‘Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati’ (Güncel Yayıncılık) ismiyle yayımlanan kitapta, tanık olduğu bütün yeme içme âdetlerini bir bir aktardıktan sonra sıra nihayet balık ve deniz ürünlerine gelir.

Pedro, arkadaşının ağzından “Lezzetli balıkları varken ve şeriatleri de men etmemişken, ne diye her gün et yerler?” diye sorar.

Balık, yaşadığımız coğrafyada her daim rakı ve şaraba yoldaşlık etmiştir. Osmanlı’da da durum farklı değildi pek tabii ki… Müslüman halk, İstanbul’da daha ziyade gayrimüslim toplumun rağbet ettiği bu içkilerden uzak durmuş ve belki de bu sebepten balığa ve deniz ürünlerine de uzun süre pek sıcak bakmamışlar.

İspanyol tutsak Pedro’nun arkadaşına cevabı da bu yöndedir: “Balığa düşmandırlar. Şarap içmeyip su içtikleri için, vücutta dirilir derler.”

Osmanlı’da Müslüman halkın pek itibar etmediği balık ve deniz ürünleri yine de günlük hayatın içine işlemiş. Balık pazarları, meyhaneler ve şenlik sofraları gibi yüzlerce yıl bu şehrin göbeğinde olmuş, ona tadını, kokusunu ve kimliğini vermişler. Öyle ki, Evliya Çelebi “Dükkânları Balat’ta, Fenerkapısı’nda, Samatya Narlıkapı’da, Piripaşa’da, Hasköy’de ve Kasımpaşa’da, nice yüzü Galata Tophane’de, Beşiktaş’ta, Boğaz’a kadar denizin iki tarafında, Üsküdar’da, kısacası meyhane olan yerlerde elbette balık pazarları vardır, zira neşe, şenlik yemeğidir” diyor.

 

Kategoriler

Genel



Yazar Hakkında