BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Sonunda patladı

Mayıs 2013’teki Akiller olayı sırasında durmadan şunu söylüyordum: “Tabut gelmesi durdu. Hemen reformlara başlanmalı, yoksa çok kötü şeyler yaşayabiliriz.” Bunun üzerine Egeli milliyetçiler ve ulusalcılar aynen şöyle çığrıştılar ve yazdılar: “B. Oran İzmirlileri ölümle tehdit ediyor!

Bu sabrın sonu selamet değildi

Ateşkesten sonra AKP reformu falan unutunca, Kürtler 1,5 yıl sessiz kaldı. Şimdi büyük infilakı yaşıyoruz. Otobüsler yakılıyor, yollar kesiliyor, askerler kaçırılıyor, Tunceli’de askerî birliğe ateş ediliyor. Lice’de iki protestocu öldürülüyor, Diyarbakır Valisi ile Bakan Mehdi Eker olayı uyuşturucuya bağlayıp çıkıyor. Temmuz 2013’te de, yine Lice’de, 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ı jandarma öldürdüğünde Erdoğan aynı şeyi yapmıştı. Tabii, bunun da bir sonrası olmuştu: Gazeteciler, karakol etrafındaki hintkeneviri tarlalarını fotoğraflamışlardı.

Peki, Barış Süreci’ni Erdoğan başlatmadı mı, hepimizin desteğini almadı mı? Şimdi bu kaosa niye sebep oluyor? Çünkü, ‘seçilmiş padişah’ olmak için, yerine göre Kürtlere umut da veriyor, zılgıt da geçiyor. Süreç’le umut verdi, çok da Kürt oyu topladı, şimdi sıra geniş Türk milliyetçisi kitleleri tatmin etmekte. Reformdan tık yok, sınırlarımızdan yüzlerce kilometre içerde sayısız kalekol inşası var. Kürtler böylece gık diyemeyecek, ne verilirse ona şükredecek; buna uğraşıyor.

Bu açıdan, ulusalcıların Erdoğan’ı niye sevmediklerini bazen anlayamıyorum. Çünkü Atatürk de çok uğraşmıştı buna. Demiryollarının %78,6’sı, Kürtleri sindirecek asker sevki için Ankara’nın doğusuna döşenmişti. Ben söylemiyorum, TCDD internet sitesi söylüyor: “[Demiryollarının] Milli güvenlik ve bütünlüğün sağlanması amacına dönük olarak ülkeyi sarması hedeflenmiştir.

‘Kaçırılan’ çocuklar ve Ar-Ge Çalıştayı

Milli güvenlik böyle sağlanacaksa hepimiz yanmışız, çünkü devlet kimsecikleri sindiremedi. Tam tersine, Kürtler 1984’ten sonra Türkiye’nin altını üstüne getirdiler ve 21. yüzyıl koşullarında artık korkutulamaz hale geldiler. Üstelik, Erdoğan’ın derdi tek de değil; bir yandan bu açmazdan sıyrılmak için çabalıyor, bir yandan da ‘tapeler’i unutturmak için.

Kürt açmazı en azından yılbaşından beri yükseliyor. Erdoğan bir yandan, Selahattin Demirtaş’ın söylediği gibi “PKK ile müzakere, BDP ile mücadele ediyor”, bir yandan da uçan kuştan medet umuyor.

Bu medetlerin sonuncusu, reform yapamayınca, AKP Ar-Ge merkezinin geçen hafta Diyarbakır’da topladığı ‘çalıştay’. Hani, “Tuvalet kâğıdı kalmadı, zımpara kâğıdı verelim” hikâyesi. BDP, HDP, Diyarbakır’daki STK’lar ve Süreç’i eleştiren Akillerin çağrılmadığı bu ‘Tek Kanatlı Sinek Çalıştayı’nda hiçbir yol haritası sunulmuyor. Üstelik, Ar-Ge Başkanı Ekrem Erdem açılışta düpedüz savaş dili kullanıyor. Açılışta bakanlar konuşurken medyaya çekim yaptırılıyor, sıra diğerlerine gelince medya dışarı. Tam bir kendi çalar kendi oynar durumu. Bunu der demez, aklıma çocukluğum geldi. “Kendi çalaaar, kendi oynaaar” diye bağırarak bir adamcağız geçerdi 1950’lerde, Alsancak’taki evimizin önünden. Bir yandan türkü söyler, bir yandan göbek atardı, insanlar da pencereden bozuk para...

Çalıştay’a eklemlenmiş bir medet daha umuyor AKP. Bakanlar, “PKK tarafından dağa kaçırılan” çocukların annelerini ziyaret ediyorlar. Tamam, PKK’nın 18 yaş altını katiyen kabul etmemesi lazım ama, el insaf yahu, ne demek “kaçırılan”? Dağa çıkmak isteyen 16 yaşındaki delikanlıyı Diyarbakır’ın orta yerinden bağırta bağırta dağa kaldırıyor PKK, öyle mi? Üstelik, bunlar geri gönderildiğinde, polis bunlara “Evladım, bir daha gitme o kötü adamların yanına, e mi?” mi diyecek? Ayrıca, Radikal bile “PKK’nın kaçırdığı üç kız kurtarıldı” diye manşet attı (05.06.2014, 21:21); nası yani, diye geliyor insanın aklına.

Üstelik, olay yeni falan da değil. Mesela, Abdullah Demirbaş Diyarbakır Sur Belediye Başkanı iken, oğlu Baran dağa kaçtığında 16 yaşındaydı; o zaman devletimize/iktidara dert olmamıştı da şimdi niye oldu birdenbire? Erdoğan, PKK’nın hatalarından ve BDP’nin kriz yönetmedeki ekstrem beceriksizliğinden mi medet umuyor?

Veee, TÜBİTAK ile Zaytung!

Bir de tapeler belası var Erdoğan’ın başında. Burada umulan medet: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı TÜBİTAK’ın, altı uzmanının “paralel yapının sızması” gerekçesiyle görevden alınmasından sonra, “Evdekileri sıfırla” telefon konuşması için geçen hafta “Heceler bitiştirilmiştir, montajdır” raporu vermesi.

TÜBİTAK? Hani, Kur’an-ı Kerim dinletilen fasulye fidanının üç kat hızlı büyüdüğünü kanıtladığı için Antalya Manavgat İmam-Hatip Lisesi 9. sınıf öğrencisi Levent Akbaba oğlumuza Mayıs 2013’te ödül veren Bilim Fuarı’nın sahibi resmî kurum. Ayrıca, AOÇ Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa Sancar’ın yeni atandığı, bütün üniversite internetlerini yöneten ULAKBİM’in bağlı olduğu resmî kurum. Allah kimseyi diline düşürmesin, amin, meşhur Zaytung şöyle bir haber geçmiş bulunuyor: “Kendisi geçen sene ‘Madem evrim var, neden buradaki maymunlar insana dönüşmüyor?’ teorisiyle bilim çevrelerinde adını duyurmuştu...'

not: Bunları yazdıktan sonra patlayan inanılmaz haber: Lice’de Hava Kuvvetleri basılıyor, Türk bayrağı indiriliyor. Arkasından, Giresun’da bir okulda İstiklal Marşı okunurken Kürt işçilerin hazırolda durmadıkları söylentisi yayılıyor, yüzlerce kişi okulu “Onları bize verin!” diye kuşatıyor. Buyurun size, gecikmenin bir faturası daha. Şimdi bakın, Erdoğan bu fırsattan ne güzel yararlanacak, kamuoyunu tahrik için. Muhalefet dersen, ona çanak tutuyor, zavallı...