BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Cemaatte sosyal sorumluluk

Birkaç söz daha edeceğim Vakıflıköy için, sonrası Allah kerim. Zaten sonrasının gidişatı, cemaatimizin duyarlılık derecesine bağlı. Geçen hafta, İstanbullular, Vakıflıköylülerin sorunlarına epeyce vâkıf oldular. Köyün şu anki durumu uzun uzun anlatıldı, ki bu şarttı, zira konuştuğum bazı insanlar arasında, oranın Ermenistan’da bir köy olduğunu sananlar bile vardı. İsim versem iyiydi ya, kimseyi utandırmaya niyetim yok. Sanırım artık biliniyor, Türkiye’nin bir köşesinde, pamuk ipliğiyle tutunmuş son bir Ermeni köyünün varlığı. O pamuk ipliğini sağlamlaştırmak için bir şeyler yapılabilir mi, yoksa inceldiği yerden kopar mı? Herhalde bunu, doğru yönde sarf edilen gayret ve iyi niyetin ölçüsüne bağlı olarak, zaman gösterecek.

Haftasonu Kınalıada’da geleneksel keşkekli bir de ‘madağ’ yapıldı, malumunuz... Sevgi sofrasında gelecekle ilgili endişeler dile getirildi, çözümlere yönelik planlar, düşlenenler konuşuldu. Tabii, gönül desteği olmadan olmaz ama en önemli destek para, ki toplandı üç beş. Ne kadar tatmin edici olduğunu bilemem ama bana sorarsanız, yalnızca ‘üç-beş’. Onlar memnundur belki de, bilmiyorum, sormadım ya, ben daha fazlasını umuyordum doğrusu.

Bu vesileyle, uzun süredir kafamı kurcalayan bir cemaat sorununa dikkat çekmek istiyorum dostlar. Ben, hepsini bir araya toplasan, bir tek şehri bile dolduramayacak olan, Türkiye’deki Ermeni toplumunun her bir kurum ve kuruluşunun, hatta en küçük aile biriminin yaşam koşullarının, cemaatimizin genel sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Madem bu kadar azız, kimse mağdur olmamalı, değil mi? Düz mantık. O halde, maddi rahatlık içinde olan kurum ve kuruluşlar ve de şahıslar, sıkıntı içinde olanlara destek vermeliler. Zaman zaman veriyorlar da. Ama şöyle tatsız bir durum oluşuyor: Sayısı belli, hep aynı kurumlar ve aynı kişiler, ahtapot misali, her ‘aman’ diyene el kol vermek zorunda kalıyorlar. Böylece, kimine az verdi, kimine çok verdi, şuna verdi, buna vermedi gibi, hiç de hoş olmayan söylentiler çıkıyor.

Oysa, küçük küçük sosyal sorumluluk projeleri üreterek, özellikle gençleri bilinçlendirerek, damlaya damlaya göller de oluşturulabilir bazen. Bir örneğini gördüm, çok hoşuma gitti. Hatta, “Neden bunu duyurmadınız? Ne hoş bir fikir, haber yapardık” dedim de, fikrin sahibi “Kendi mekânımın reklâmını yapıyorum sanılmasın istedim” dedi. Söz konusu mekân Kınalıada’da bir restoran. Dostum olan sahibinin arzusuna uyarak, adını vermiyorum. Zaten olaya tanık olanlar anlayacaklardır. Bence birden çok amacı olan bir sosyal sorumluluk projesi bu. Ve de şöyle gelişmiş: Dostum, bir gün aniden, aralarında kendi kızının da bulunduğu, öğrenci oldukları için yazın rahat bir tatil yapan, çoğunun ailesinin yaşam standardı oldukça yüksek bir grup genci, iyi bir amaç uğruna örgütleyebileceğini fark etmiş. Toplamış bunları etrafına, ikna etmiş ve kararlaştırdıkları bir gün, restoranda, sıradan çalışanlar gibi, mutfak işlerinden, müşteri servisine kadar çalışmalarını sağlamış.

Kızlı erkekli gençler, büyük bir ciddiyetle erkenden işbaşı yaparak, gecenin geç saatlerine kadar, canla başla çalışmışlar. Üstelik bunun için bir hafta da staj yapar gibi gelip işi öğrenmişler.

Burada amaç, o gün toplanan tüm bahşişleri birleştirerek Kınalıada Çocuk Kampı’na, karınca kararınca bir yardımda bulunmakmış. Çok yorulmuşlar ama epey bahşiş toplamışlar. Tabii, o gün oraya gelen müşteriler de bilgilendirilince, acemilik yüzünden aksayan şeyler hoşgörülmüş ve bahşişler de bol tutulmuş. Çok güzel olmuş. Nasıl fikir ama?

Konser düzenlemek, yemek yapmak, sergi açmak, kermes düzenlemek, birşeyler satmak gibi, yardım amaçlı birçok etkinlik yapılıyor, biliyoruz. Ama bu sözünü ettiğim, bahşiş alınacak belli mekânlarda, belli bir süre için, gönüllü gençlerin bilfiil çalışması fikri, hem uygulanması kolay, hem çok anlamlı, hem çok amaçlı. Sonuçlarını yakından izledim. Yardım edilenler için de, edenler için de, gerçekten güzel olmuş.

Henüz geçim derdine bulaşmamış, yoksulluk çekmemiş, gelecekte nelerle karşılaşacakları belli olmayan gençler, insana hizmet etmenin zorluğunu, alın terinin değerini öğrenmişler. Bir emeğin karşılığını vermenin önemini, emeklerine karşılık alarak deneyimlemişler. Kazandıklarını, kendilerinden daha çok ihtiyacı olanlara vermenin hazzını yaşamışlar. Yaşadıkları korunaklı fanusun dışındaki dünyanın rengini görmüşler. İyice yetişkin olduklarında, deneyimledikleri bu farkındalığın getirileri olacaktır. Hatırlayacaklardır, anlayacaklardır.

Belki bu tarz başka deneyimler de yaşayacaklar ve sonuç olarak topluma yararlı, kendiyle barışık, paylaşımcı bireyler olacaklar. İşte bu tarz, özellikle gençlere yönelik, her açıdan yararlı sosyal sorumluluk projeleri artmalı derim ben, siz ne dersiniz?