“Barışın toplumsallaşması” Suriye’ye mi bağlı?
“İmralı Süreci”nde yine tartışmalı bir haftayı geride bıraktık. Tartışmaların ana noktasını AKP’li Hüseyin Yayman, MHP’li Feti Yıldız ve DEM Parti’den Gülistan Koçyiğit’den oluşan heyetin İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin yankıları oluşturdu.
Görüşme sonrası Koçyiğit Mezopotamya Ajansı’na detaylı açıklamalar yaptı. Ancak kamuoyu tarafından merakla beklenen, görüşmenin tutanaklarının TBMM’de kurulan “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nda okunup okunmayacağı idi. Komisyon ertelemeli olarak toplanabildi ve gördük ki toplantıda görüşmenin özetinin de özeti denebilecek bir metin üyelere dağıtıldı.
Metnin “özenle” hazırlandığı anlaşılıyor. Özeti kimin yaptığını da şu an bilemiyoruz. Tüm metni burada paylaşamasam da metinden bazı bölümleri aktarayım:
“Abdullah Öcalan, sürecin başından beri verdiği tüm sözlerin arkasında olduğunu, koşullar elverirse teorik ve pratik imkânlarının bunu gerçekleştirmeye müsait olduğunu ifade etmiştir. Uzun bir şekilde tarihsel arka planı anlatmış ve Ziya Gökalp’e referans vererek Türk-Kürt kardeşliğinin önemine vurgu yapmıştır.”
“Abdullah Öcalan silahlı yöntemden ayrıldığını, siyasi yöntemi benimsediğini, 27 Şubat 2025 tarihinde yapmış olduğu çağrı çerçevesinde bütün yapıların, PKK’nın tüm bileşenlerinin, örgütsel varlıklarının dağıtılmasının ve silahlarını bırakmasının ilanının toplum tarafından iyi karşılandığını, halkın bu gelişmeyi takip ettiğini, kendisinin Suriye ve Irak’ta da etkili olduğunu ifade etmiştir.”
“Bu noktada Feti Yıldız, Abdullah Öcalan’ın mahkûm olduğu davada şehit ailelerinin avukatı olarak kendisinin bulunduğunu hatırlatması üzerine Abdullah Öcalan, ‘Ben Devlet Bey’in el sıkması ile başlayan süreç içinde verdiğim tüm sözlerin arkasındayım’ demiştir.”
“Hüseyin Yayman’ın, buraya şehit ailelerinin hassasiyeti ile gelindiğini belirtmesi üzerine ise Abdullah Öcalan, her asker kaybının kendisi için trajedi olduğunu, asla sevinmediğini, bu gençlerin böyle ölmemesi gerektiğini söylemiş, ‘Türkiye’de ve bölgede kesinlikle çözüme ulaşmalıyız’ diye cevaplamış ve TUSAŞ eylemine üzüldüğünü belirtmiştir.”
“Kendisine ‘Lozan ve 1924 Anayasası öncesi döneme ait dilin kullanılması süreci zehirliyor’ denmiştir. Yine devamla en son Zap Bölgesi boşaltılırken örgüt mensuplarının elinde silah olması kamuoyunda infial yaratmış, ‘Bu konuda yapılan çağrıya PKK’nın tam uymadığı görülüyor’ denilmiş, Suriye’de SDG’nin 10 Mart mutabakatına uymasının elzem olduğu, Suriye konusunda kendisinin yeni bir açıklama yapması gerektiği söylenmiştir.”
“Hüseyin Yayman tarafından Suriye konusunda sorulan sorulara; SDG’nin 10 Mart’ta anlaşma yaptığı, anlaşmanın 8 madde olduğu, bunları esas aldıklarını, Suriye başta olmak üzere bölgedeki İsrail’in hamlelerine karşı çok dikkatli olunması gerektiğini, Suriye için üniter yapı ve yerel demokrasi benimsediğini söylemiş, yerel savunma gücünün olup olmayacağını sorusuna cevap olarak, ‘savunma gücü yok, asayiş kapsamında güçler, yani polis gibi’ cevabını vermiştir.”
Metin özenle hazırlanmış derken şunu kastediyoruz: AKP ve MHP temsilcilerinin Öcalan’ı bilhassa Suriye ve SDG konusunda sıkıştırdığı gibi bir hava metne özenle yansıtılmış.
Komisyona dağıtılan metinde adı bir kez, o da “Sizi çok sağlıklı ve zinde gördüm. Kadın hareketiyle ilgili söyleyeceğiniz hususlar var mıdır?’ diye sorması üzerine, Abdullah Öcalan, selamlarını iletmiş ve görüşme tamamlanmıştır” bölümünde geçen Gülistan Koçyiğit ise metnin tamamının yayınlanması gerektiğini, Öcalan’ın Suriye ile ilgili sözlerinin yansıtılmadığını vurguluyor.
Koçyiğit T24’e verdiği söyleşide, metinde Öcalan’ın "Suriye, SDG-YPG ve Şara'ya dair" kritik tespitlerinin yer almadığını, ayrıca bu özetin kendileriyle paylaşılmadığını vurguluyor, “Yayımlanan notlarda imzamız yok” diyor. Koçyiğit, Öcalan’ın YPG’nin koşulsuz şartsız kendini lağvetmesi yönünde bir ifadede bulunmadığını söylüyor. Koçyiğit özet tutanağın Öcalan’ın görüşlerini tam anlamıyla yansıtmadığını belirterek Şara, SDG ve YPG’ye dair bölümlerin “büyük ölçüde perdelenmiş olduğunu” kaydediyor.
Tüm bunlara iktidar medyasında yine sıklaşan “SDG artık kendini lağvetsin” yorumlarını ve TSK’nın Suriye geçerek askeri yığınak yaptığını eklediğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
DEM Parti haklı olarak “barışın toplumsallaşması” için tüm kesimlerin çaba göstermesi gerektiğini söylüyor. Ancak iktidarın meselesi belli ki barışın toplumsallaşmasından çok Suriye’deki SDG varlığı. Bakalım bu kilit nasıl açılacak?

