LEVON BAĞIŞ
Rozelerin son demleri
Yaz bitti ama sıcaklar devam ediyor. Bu sene kış zor kış geçecek diyenler çok. Gelecek havayı şimdiden tahmin etmek zor olsa da, eninde sonunda kış gelecek. Havalar sıcakken roze şarapların keyfini çıkarmaya çalışmak lazım.
İyi seneler olsun
Üzümü olgunlaşmadan tüketmemeye de yarayan ‘üzüm bayramı’ da tıpkı şarabın adı gibi bin yıllara direnen bir âdet olarak ‘Verapohum Surp Asdvadzadzin’, yani Meryem Ana’nın göğe alınışı şeklinde, bu sefer Anahit’in adıyla değilse de başka bir kutsal kadının adıyla devam ediyor.
Lübnan şarabı
Oysa Lübnan inatla yaşamayı, hem de iyi yaşamayı seçenlerin de ülkesi.
Bağbozumu geliyor
Bağbozumu vakti sadece üzümün toplandığı zamanı anlatmaz. Bağbozumu, Anadolu için aynı zamanda bir mevsimin adı ve bin yıllardır kutsal addedilmiş bir zaman dilimi.
Meyhaneye güzelleme
Meyhane sadece meyhane değil, aslında bir kültürün, bir yaşam biçiminin göstergesi.
Karaoğlan
Polonyalı Simeon 1608 ile 1619 yılları arasında yaptığı gezileri anlattığı seyahatnamesinde, bağbozumu zamanı Malatya’ya vardığını belirtir ve ekler: Şehirde kimse yoktur. Şehir halkı üzümleri toplamak için bağlara gitmiş, şehir boşalmıştır. Tarih boyunca, belki de şarabın ilk bulunduğu günden beri bağcılık yapılan Malatya ve özellikle Arapgir bölgesi hep bağcılığıyla meşhur olmuş.
Bayram likörü
Bence likör yapmak, misafire likör ikram etmek sadece güzel bir şeyler tüketilmesine değil, eskinin incelikli âdetlerinden birinin yaşatılmasına da vesile oluyor.
Lakerdaya özlem
Tuzlu balık çok eski olabilir ama Lakerda bütün tuzlu balıklardan çok daha fazlasıdır. Boğaz’ın, İstanbul’un alametifarikalarının başında gelir. Yurtdışına çıkan tanıdığım hemen her İstanbullunun özlem listesinin başında da lakerda vardır.
Biz sussak dağlar bağıracak
Tüm suçların ve yalanların er geç gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu var. Bazen bir mülakatta, en üsttekilerin sözlerinin satır aralarında, bazen su baskını toprağı taşıyınca topraktan çıkan kemiklerde, bazen ölmekte olan bir ninenin son sözlerinde, bazen nüfus kayıtlarında, gerçek hep ortaya çıkıyor.
Yayam
Sonra biri, şarkının ortasında Adana Ağıtı’nı söylemeye başladı. Çok sıradan bir şeymiş gibi. Başka bir şeyler söylüyor olmak ayıpmış gibi, bir kutsal metinmiş gibi, birden hepsi aynı ağıdı okumaya başladı. Birden acının, özlemin, yok oluşun elle tutulur bir şey olduğunu fark ettim.
Memleketlerinden uzakta, Paris’te, bir Ermeni yaşlılar yurdunda bana ve tarihe bir not bırakıyorlardı. Çok ufaktım. Acıyı ve gerçeği anlayacak kadar büyüktüm.

