Kimin özür dilediğinin ne önemi var?

23 Mart’ta Zorlu PSM’de, Amerikalı, Ermenistanlı ve Türkiyeli dansçıları bir araya getiren, ‘Unsettled’ isimli modern dans gösterisi sahnelendi. ‘Unsettled’ 1915 için özür dilemeye dair hakiki ve insancıl bir şeyler söylüyor.

David Dorfman’ın ve Korhan Başaran’ın yönetimindeki dans toplulukları ile Ermenistanlı dansçılar Davit Grigoryan ve Karen Khachatryan, ABD Dışişleri Bakanlığı Eğitim ve Kültür İlişkileri Departmanı ile Brooklyn Müzik Akademisi tarafından düzenlenen ‘DanceMotion USA’ projesi kapsamında buluştu. Geçtiğimiz yaz Brooklyn Music Academy’de, 22 Mart’ta Yerevan’da ve 23 Mart’ta Zorlu PSM’de sahnelenen gösterinin İstanbul’da bir temsili daha şimdilik olmayacak olsa da,  ‘Unsettled’ üzerine konuşulmaya değer bir iş.

‘Özür’ ve ‘soykırım’ kavramları, özellikle bu yıl –fazla kullanılmaktan olsa gerek- giderek anlamını ve etkisini yitirirken ‘Unsettled’ın, sadece beden, müzik ve birkaç kelime kullanarak izleyiciye geçirdiği his, tarif edilebilir değil. Yıl boyunca, 1915 üzerine yapılan işlerde hüsrana uğrayan izleyici, her ne kadar bu konudaki beklentilerinin ne olduğuna dair soruları cevaplayamasa da, en azından ‘Unsettled’ bize bu beklentilerin son derece karşılanabilir olduğunu gösterdi. Belki de işin sırrı, David Dorfman ve Korhan Başaran’ın dediği gibi, sahnede her gece ölebilmekten geçiyordur.

1915’e dair sanatsal çalışmalar tek tek sunulurken, genelde bir tatminsizlik olduğunu görüyoruz. Modern dans ve beden, yapısı itibarıyla izleyiciyle daha da zor iletişim kurarken, bu doğrultuda izleyicilerin beklentilerini karşılayabildiğinizi düşünüyor musunuz?

David Dorfman: Yerevan’da çok iyi bir temsilimiz oldu; hem bizim için, hem de 600 kişilik izleyici grubu için duygu yüklü bir tecrübeydi. Bu sebeple, gösterinin izleyiciyle iletişime geçebildiğini düşünüyorum. Dansın çıkış sürecinde çok zorlandık; terledik, ağladık, tartıştık, elimizden gelen her şeyi ortaya koyduk ve sonuçta yarattığımız şeyin, bu konuya dair insancıl bir yerden, bir şeyler söylediğini biliyoruz. Dansın ve müziğin yanında, konuşmanın da olduğu bir iş bu. Müziğin ruh üzerinde belli bir etkisi var; kelimelerinse, bilgilendirici ve harekete geçiren bir tarafı var. Bedensel hareketlerin, izleyene mistik olarak tanımlayabileceğimiz şekillerde ulaştığını görüyoruz. Sanırım müzik, beden ve sözün bileşimi sayesinde izleyiciye derdimizi anlatabildik.

Bu konuyla uğraşmak, sizin ruhunuzu nasıl etkiledi?

DD: Çok zor zamanlarımız da oldu, neşeli zamanlarımız da. Korhan’la ben, gösterinin büyük bir bölümünde sahne arkasındayız. Yerevan’daki temsilde dansçılardan biri sahne arkasına geldi ve deli gibi ağlamaya başladı. Çok etkilendim bu durumdan ve ben de selamlama sırasında ağlamaya başladım. Ama bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Böyle güçlü duyguları hissetmenin iyi olduğuna inanıyorum, özellikle de bu tarz ‘ağır’ meselelerde. Birinin canını acıtmanın, canı acıyanı tedavi etmenin ve özür dilemenin yaratacağı güçlü hisler bunlar…

Özür dilemek nelere iyi gelecek?

DD: ‘Özür’ kelimesini kullanmadan, tamamıyla insan olamayacağınıza inanıyorum. Yani özür dileyemiyorsan, tamamıyla insan değilsindir. Biz bu ‘parça’da özür dilemek zorunda değildik, özür dilemeyi tercih ettik. Yine de uğraştığın mesele 1915 olduğunda, aklına özür dilemek gelmiyorsa, işini doğru yapmıyorsun demektir. Biz buraya bir görev üstlenerek geldik. Biz bir ‘iş’ yapmak için görevlendirildik. Bu iş, bizim hayatımız oldu ve ‘Unsettled’ın bu hayatta kolektif olarak yaptığım en etkileyici şey olduğunu söyleyebilirim.

Türkiyeli, Amerikalı ve Ermenistanlı dansçılar olarak, bu milletlerin 1915’teki tarihsel rollerini sahneye taşıdınız mı?

DD: Hayır, aksine milliyetlerimizden sıyrılmaya çalıştık. Başlangıçta hepimiz ‘bir’dik. “Sen acı çektin, sen bunu yap; sense can yakasın, sen de şunu yap” demedik. Dansın bir yerinden sonra bazı rollere bürünsek de, izleyicinin kimin Ermeni, kimin Türk, kimin Amerikalı olduğunu anlamamasını istedik. Mesela Yerevan’da, Amerikalı dansçılardan birinin özür dilediği sahne çok alkış aldı. Aslında bu özrün Türkiyeli bir dansçıdan geleceği düşünülebilir. Ama kimin özür dilediğinin ne önemi var ki? Bu projenin çıkış yeri ABD. Ben bir Amerikalı olarak bu projede yer alırken biraz garip hissettiğimi söylemeliyim, çünkü biz iyi şeyler de yaptık, çok kötü şeyler de. Bu sebeple de, kendimi günü kurtaran Amerikalı veya her şeyi mahveden Amerikalı olarak görmektense, çeşitli fikirleri bir araya getiren ve bu işbirliğinden zevk alan biri olarak görmeyi yeğliyorum.

Koreografi nasıl planlandı? Üretim sürecinde hep beraber mi çalıştınız?

KB: David, gördüğüm en demokratik insanlardan biri. Her şeyi denemeye açıktı. Üretim sürecinde ortaya atılan fikirleri, o günkü çalışmada denedik, aklımıza yattığında o fikri uyguladık. Böylece bir yerden sonra iş kendi kendini yaratmaya başladı. Biraz kumar gibi aslında bu dans; sahnede bütün kalbinle var olmazsa, yapılan iş iyi gözükmeyebilir. Bizim için bu dansı sadece koreografik hareketlerin bir araya geldiği bir iş değil. Hepimiz için çok gerçekçi bir yanı var bu performansın.

DD: Korhan’ın da dediği gibi herkesi bir katılımcı olarak gördük. Dansçıların her biri son derece yetenekli ve cömert davrandı. Herkes, sahip olduğu her şeyi bu dans için ortaya koydu. Korhan’ın da dediği gibi, riskli olduğu kadar bizi tüketen bir tarafı da oldu tüm bu sürecin.

Bana bu noktada metot oyunculuk tekniğini hatırlattınız. Metot tekniğinin riskli olduğu ve sürdürebilir olmadığı düşünülür, çünkü eğer karakteriniz ölüyorsa sizin de her gece sahnede, ölüme en yakın hissi tatmanız ve seyirciye aktarmanız gerekir. Yani siz, her gece sahnede ölüyorsunuz, öyle mi?

KB: Tam olarak böyle tanımlıyorum. Brooklyn Academy of Music’teki sezonumuzun ardından, hayata geri dönmem iki ayımı aldı. Her sabah, provaya girene kadar yaşadığım rahatsızlık, sıkıntı, bir şeyler çıkana kadar geçen süreç, arayış, bilinmezlik, hepimizi çok yoğun bir yere götürdü. Ve bu süreci her gün yaşamaya, kendimi ikna etmek durumundaydım. Performansta da aynı şekilde –mış gibi yapılabilecek bir alan yok. Her şeyi tekrar yaşamak durumundasın. Dolayısıyla, Yerevan temsilinde de duygusal olarak hepimiz alt üst olduk.

DD: Bu diyeceğim biraz klişe olacak, fakat ‘ne kadar verdiğini hesap ediyorsan, hiçbir şey vermiyorsundur.’ Bizim hepimizde bu his var. Biz bu performansta her şeyimizi ortaya koyuyoruz ve bunu yeniden ve yeniden başarmanın bir yolunu bulacağız.

“Küslük hâli için birbirimizden özür dileyelim ve bu iş bitsin”

Sizin bir özür beklentiniz var mı?

Karen Khachatryan: Kavga eden iki kişiden biri, büyük bir günah işlemişse ve özür diliyorsa, her iki taraf için de barışı getirir. Bizse, özür yerine birbirimizi aşağılamayı, birbirimize küsmeyi tercih ediyoruz. Bu işi bu kadar zora sokacağımıza, özür dileyerek sorunlarımızdan kurtulmak çok daha kolay hâlbuki. Bizim bir özre ihtiyacımız var, bunu sadece 1915 için söylemiyorum, yeryüzünde yapılan tüm hatalar için, insanlık suçları için, birbirimizden özür dilemeye ihtiyacımız var. Biz Türk milletiyle çok samimiydik, bu yüzden, sıradan insanlara karşı art niyet beslememeli, kötüleşmemeliyiz. Bu küslük hâli için birbirimizden özür dileyelim ve bu iş bitsin. Böylelikle daha özgür ve daha rahat yaşayacağız.

 

Kategoriler

Kültür Sanat Dans


Yazar Hakkında

1989 İstanbul doğumlu. Ermeni dili ve kültürü, yaşam, popüler kültür, müzik ve sinema haberleri yapıyor.