Vergi krizine formül aranıyor

Ermeni okulları için son dönemde gündeme gelen ‘iktisadi işletme’ sorunu ve bu sorunun ortaya çıkardığı vergi kıskacından kurtulmak için başlatılan girişimler sürüyor. Mart ayında, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından okullara yollanan yazıda, ailelerden bağış alınması durumunda okulların iktisadi işletme olarak kabul edilecekleri ve kurumlar vergisine tâbi olacakları, bu durumda 2015’ten itibaren okul faaliyetlerinin kurulacak iktisadi işletmeler bünyesinde sürdürülmesi gerektiği belirtilmişti. Bu yazının ardından, dört Ermeni okulunda, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Maliye Bakanlığı müfettişleri teftişe başlamıştı.

Ermeni okulları için son dönemde gündeme gelen ‘iktisadi işletme’ sorunu ve bu sorunun ortaya çıkardığı vergi kıskacından kurtulmak için başlatılan girişimler sürüyor. Mart ayında, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından okullara yollanan yazıda, ailelerden bağış alınması durumunda okulların iktisadi işletme olarak kabul edilecekleri ve kurumlar vergisine tâbi olacakları, bu durumda 2015’ten itibaren okul faaliyetlerinin kurulacak iktisadi işletmeler bünyesinde sürdürülmesi gerektiği belirtilmişti. Bu yazının ardından, dört Ermeni okulunda, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Maliye Bakanlığı müfettişleri teftişe başlamıştı. 

VGM bünyesindeki temasların ardından ciddi bir yük oluşturacağı için endişe uyandıran bu sorunun çözümü için, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le Ankara’da bir görüşme yapıldı. AK Parti İstanbul milletvekili Markar Esayan’ın girişimleriyle düzenlene buluşmada, VADİP Genel Sekreteri Harutyun Şanlı, VADİP Eğitim Komisyonu Genel Koordinatörü Nurhan Palakoğlu ve VADİP Mali Komisyonu Genel Koordinatörü Masis Yontan’dan oluşan heyet, Bakan Şimşek’le görüştü. 

Çözüm aranıyor

Bakan Mehmet Şimşek’in söz konusu gelişme hakkında geniş bilgi sahibi olduğunu belirten Harutyun Şanlı, görüşmenin olumlu geçtiğini söyledi. Okullarda yapılan teftişlerin ardından raporların birer birer bakanlığa intikal ettiğini söyleyen Şanlı şunları söyledi: “Bakan Şimşek, ‘Kanun açık, bu uygulamaların yapılmasını gerektiriyor. Ancak elimden bir şey gelirse inisiyatif kullanarak bu dört okul için yaptırımları yumuşatmaya çalışabiliriz’ dedi. Bu, süreci durdurmadığından, çözüm değil. Çözüm için azınlık okullarının statüsünün tanımlanması gerekiyor. Bakan, 16 Ermeni okulundan alınacak verginin devlet bütçesine hiçbir katkı sağlamayacağını, ancak her şeyin hukuka dayanması gerektiğini söyledi. Örnek olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi bankası olan Merkez Bankası’ndan da hizmet üretmesi ve bunun bedelinin tahsil edilmesi durumunda KDV tahsil etmek zorunda kaldıklarını, Merkez Bankası’nın Maliye Bakanlığı’na itiraz ederek dava açtığını fakat bu davayı bakanlığın kazandığını aktardı; ayrıca Kızılay’dan da vergi alındığını söyledi. Görüşmemizde azınlık okullarının özel okul olarak değil, sadece azınlık mensuplarının eğitim görmesi nedeniyle, ancak ‘özellikli okul’ olarak tanımlanabileceğini ve devlet okullarıyla aynı statüde değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdim. Bakan bu konuda da son derece bilinçliydi; bize, seçim sonrasında Bakanlar Kurulu’na verilmek üzere bir rapor hazırlamamızı tavsiye etti. Görüşmenin ardından hızla çalışmalara başladık. Toplantılar düzenliyoruz; bu raporları hazırlayacağız. Bakan Şimşek, okulların tamamen ücretsiz hale getirilmesi ve velilerin bağış yapabilmesi için, okulu olmayan bir cemaat vakfının adres olarak belirlenmesi gibi bir yöntem de önerdi. Tüm bunların ışığında, sorunun çözümü için, vakıf yöneticileri, hukukçular ve mali müşavirlerle beyin jimnastiği yaparak formüller üreteceğiz.” 

Bedros Şirinoğlu: Uçurumun kenarındayız

Ciddi bir kaynak israfı olduğuna dikkat çeken Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı ve VADİP Başkanı Bedros Şirinoğlu, okulların birleştirilmesi durumunda, mevcut harcamalarla kolej seviyesinde eğitim verilebileceğini belirtiyor. Okullara yardım konusunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde gündeme geldiğini söyleyen Şirinoğlu şunları söyledi “Sayın Erdoğan, cemaatimizin sorunlarını dile getirdiğimiz bir görüşmenin ardından, Millî Eğitim Bakanlığı’nın başmüsteşarını görevlendirdi ve müsteşar hastaneye gelip bizimle görüştü. Sekiz-on milyon TL civarında bir bütçe açığımız olduğunu dile getirdim. Görüşmeler sonucunda, devlet, özel okullara teşvik kapsamında okullarımıza bu açığı kapatacak miktarda bir yardım yapıldı. Devlet, geçen yıl 8 milyon TL’lik bir yardımı okullarımıza aktardı. Bu yıl okullarımız geçen yıldan daha büyük bütçe açıkları veriyor. Bu yardımların olmaması durumunda bütçe açıklarının altından nasıl kalkacağız? 20 milyon TL’lere ulaşan bütçe açıklarıyla nasıl mücadele edebiliriz?”

"Okullar birleştirilmeli"

Şirinoğlu, geçen yıl devlet yardımlarının ardından velilerin bağışları azalttığına dikkat çekti: “Her şeyden önce durumu olan velilerin bağışlarını devam ettirmesi gerekiyor. Böyle bir suistimal söz konusu olamaz. Fakir olanı tabii ki okutmak zorundayız, başımızın üstünde... Okullarımıza bağış yapmak istemeyenler, çocuklarını alıp, yıllık 40-50 bin lira ücreti olan özel okullara veriyorlar. Bu artniyettir, buna kimsenin hakkı yok. Ayrıca 75, 100, 150, böyle öğrenci mevcutlarıyla okullar sürdürülemez. Bu okulların birleştirilmesinden başka bir çözüm olamaz.“

‘Asgarî müşterekte buluşmalıyız’

Tüm veriler bir araya getirildiğinde tablonun giderek karardığını söyleyen Şirinoğlu, önlem almak için fazla vakit olmadığını vurguladı: “Toplumumuzda, yöneticiler akademisyenleri ciddiye almıyor, akademisyenler de yöneticilerin deneyimlerini kale almıyor. Toplumun deneyimli yöneticileri ve akademisyenler bir araya gelmeli, bu yeniden yapılanmanın yönünü bir an önce kararlaştırmalı. Ben ‘Şu üç okul birleşmeli, başka bir çözüm yok diyebilirim, akademisyenler de farklı bir yerden yaklaşıp beni başka bir çözüme ikna edebilir. Artık asgarî müştereklerde buluşmamız gerekiyor. Biraz daha geç kalırsak toparlanma şansımız kalmayacak. On yıl önce uçuruma henüz mesafe vardı, bir darbe geldiğinde toparlanabilme şansımız daha yüksekti. Bugünse artık uçurumun kenarındayız, en zayıf bir rüzgâr dahi uçurumdan aşağı yuvarlanmamıza neden olabilir.”

Toros Alcan: Ortak bütçeyi mecburiyetten hayata geçireceğiz

Tıbrevank Lisesi Vakfı Başkanı ve Vakıflar Meclisi Azınlık Temsilcisi Toros Alcan, Ermeni okullarının önünde, önemli değişikliklere neden olacak sorunlar olduğuna dikkat çekiyor. Alcan, okulların ciddi bütçe açıkları vermesinin ancak ortak bütçeyle önlenebileceğini söyledi: “Beş-altı okulun büyük bütçe açıkları var. Başımızda başka bir sorun daha var; müfettiş incelemeleri sonucunda bir KDV yüküyle karşılaşmış durumdayız. ‘İktisadi işletme’ baskısı bize bir yol açacaktır. Belki de bu sayede, yıllardır dile getirilen ‘ortak bütçe’ çözümünü mecburiyetten hayata geçireceğiz. Veli, okulu olan bir vakfa bağış yaptığı zaman ticari işletme algısı oluşuyor. Oysa biz kâr amacı gütmeyen, kamusal bir iş yapıyoruz. Bu algıyı değiştirmek için, seçimi İstanbul genelinde yapılan, okulu olmayan ve organizasyon yeteneğine sahip bir vakfın merkez vakıf olarak belirlenmesi yönünde çalışmalar var. Böylece bütün veliler buraya bağış yapabilecek. Tıbrevank ve Ortaköy Vakfı’nın böyle bir ortak bütçe oluşturulmasına katkıda bulunacakları, bir toplantıda dile getirildi. Bu tür bir merkezileşme büyük kazanım olacaktır. Ayrıca, okulların, Tıbrevank ve Kalfayan’ın yaptığı gibi bütünleşme projelerini acilen hayata geçirmesi gerekiyor. Ortak bütçenin ne olduğunu çok iyi anlatmamız, halkımızı ve yöneticilerimizi madağ eziyetinden kurtarmamız lazım. Çok büyük bir enerji kaybediyoruz. Madağları, fakirleri doyurduğumuz, projeleri paylaştığımız sevgi sofralarına dönüştürmeliyiz.”

“Demografimizi bilmiyoruz”

Alcan, öğrenci sayısındaki azalmanın nedenlerine ilişkin sorumuzu şöyle yanıtladı: “Velilerin Ermeni okullarında okuyan çocuklarını ilköğretimden alıp ‘daha iyi’ okullara gönderme eğilimleri, anasınıfına kadar inmiş durumda. Üç yaş grubundaki çocuklarını yirmi kilometre ötedeki okullara gönderen veliler bile var. Bunun yanında, eskiye göre bir artımız var; ilköğretimden ayrılan öğrenciler TEOG nedeniyle sekizinci sınıfa kadar devam ediyorlar. Fakat ara sınıflarda da ayrılmalar oluyor. Tüm bu etkenlerin dışında, demografik olarak ne durumda olduğumuzu gösteren bir çalışma yok. Mesela her yıl vaftiz olan çocukların sayısını bildiğimizde dahi, beş yıl sonra okullarımızda aşağı yukarı kaç öğrenci olacağını tahmin edebiliriz. Bunun yanında, karma evlilikler ve vaftiz olmayan çocuklar var. Tüm bu bilgileri edinip, gelecek için projeksiyonlar yapmamız gerekiyor. Bugün sadece teknik komisyonlara sahibiz, artık bu tür çalışmalar yapacak sosyologlardan ve psikologlardan oluşan komisyonlara ihtiyacımız var.”

“Okullar kategorileşmeli”

Alcan, velilerde, 16 okuldan sadece bir-ikisinde iyi eğitim verildiği yönünde bir algı olduğuna da dikkat çekiyor: “Bu algıyı düzeltmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Kabul etmeliyiz ki, sahip olduğumuz öğretmen kadrosu, maddi imkânlar ve fiziki alt yapının toplamından iyi bir okul ortaya çıkamaz. Yönetici kadrolarında kadın aklı yok, eğitim kadrosunda ise erkek aklı bulunmuyor. Bunda bile karmaşık bir yapı söz konusu. Bugüne dek hep fiziki altyapılara yoğunlaştık; elimizde, çağdaş imkânlara sahip olan sadece Dadyan binası var. En iyi öğretmeni seçebilmek için maddi olarak güçlü olmamız gerekiyor. Bütün okullarımız akademik olmak istiyor. Sonuçta herkes mühendis olmak zorunda değil, okulların kategorileşmesi gerekiyor. Burada da Alman eğitim sistemi örnek alınabilir. Yeniden planlamalar için düşünüp karar vermeliyiz, çok geride kaldık.”

Melkon Karaköse: En önemli sorun vakıf seçimlerinin yapılamaması’

Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı Onursal Başkanı Melkon Karaköse, kıdemli bir yönetici olarak, yaşanan maddi sıkıntılara karşı önlem alınmadığı takdirde kurumların birer enkaza dönüşeceğini belirtiyor. Karaköse, Samatya gibi, toplumdan geniş destek bulan bir vakfın, ciddi bir yardım toplamasına karşın bütçe açığını kapatamadığına dikkat çekti. Toplumsal yapılanmada erozyon yaşandığını söyleyen Karaköse, vakıf seçimlerinin yapılamamasının en önemli sorun olduğunu, bu sorunun çözümü için genel seçimlerin hemen ardından harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı: “Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde böyle bir şey yaşanmadı. Vakıf seçimleri sadece 1980 darbesi nedeniyle, bir yıl yapılamamıştı. O zaman Patrik Şnorhk Kalustyan ve Dr. Garabet Arman Ankara’ya gidip Kenan Evren’le görüştü ve kısa süre sonra seçimler yapılabildi. Bir tarafta kurumunu ayakta tutabilmek için büyük efor sarf eden yöneticiler var, diğer tarafta geniş varlıklara sahip vakıflar kıllarını kıpırdatmıyor. Sağlam bir yapıya kavuşmak için, toplum bilincinden uzak bu yöneticileri bir an önce tasfiye etmek zorundayız. Bu yüzden, vakıf seçimlerinin yapılamaması sorununun acilen çözülmesi gerekiyor.”

“Toplumumuz fakirleşti”

Karaköse bütçe açıklarının giderek artmasını şöyle açıkladı: “Sahakyan Nunyan Okulu yararına yapılan madağda, kilise ve yönetim kuruluyla birlikte Samatyalıların yaptığı yoğun çalışmalara rağmen, hedeflenen meblağa ulaşılamadı. Açıklanan 1 milyon 450 bin TL’lik bütçe açığı ne beş kuruş eksik, ne beş kuruş fazla. Yaklaşık 40 yıldır Samatya için görev yapıyorum, hiçbir zaman abartma veya olduğundan az gösterme gibi bir düşünce olmadı. Ekonomideki sıkıntılar da bu açığın kapanmamasında etken. Tüm sektörlerde bir düşüş var; bu yüzden destek beklediğimiz birçok meslek erbabı ve sanatkâr madağa iştirak edemedi. Ayrıca, toplumumuz da fakirleşti. Küçük bir kesim dışında, toplumun büyük çoğunluğu orta ve ortanın altındaki gelir grubundan insanlardan oluşuyor. Okullarımızdaki üç bin öğrenciden ancak 300’ünün velisi, öğrenci başı asgarî maliyet olan 7 bin TL’yi karşılayabilecek durumda. Durumu olanların vermemesi de çok önemli bir sorun. Fakat tüm bu çocukları okutmamız gerekiyor. O yüzden, bütün akarlarımızı toplum yararına iyi koordine etmeliyiz. Ortaköy Surp Asdvadzadzin Kilisesi ve Surp Pırgiç Hastanesi vakıflarının, okullarımıza yardımlarını biraz daha artırması gerekir. Karagözyan elini çabuk tutmalı; oradan, cemaatin beklentisi yüksek. Kadıköy de çok önemli; temelleri sağlam, zengin bir vakfımız, fakat gücüne oranla yetersiz ve küçük miktarlarda destek oluyor. Fakir semtlerimize daha çok yardım etmeliler.” 

Üç Horan’a ayrı parantez

Karaköse toplumu yılda en az üç milyon dolar zarara uğrattığını belirttiği Üç Horan Vakfı’nı şu sözlerle eleştiriyor: “Bizim gibi toplumlarda özeleştiri olmazsa, çöküş kaçınılmazdır. Beyoğlu’nun elinde koskoca Tokatlıyan Han var. Ticarete orada kiracı olarak başladım. O dönemde aşağı katlarda yer bulamamıştım, bana ancak en üst katta, ufak bir oda verebilmişlerdi. Öyle bereketli bir handı ki, işimi orada bir noktaya getirebildim. Öyle bir yeri körelttiler, kapkaranlık bir hana dönüştürdüler. Tokatlıyan’ın dışında, önceden kömürcü dükkânı olan yerler, son 15 yılda kafe ve restoran oldu, oralardan vakfın ciddi bir geliri var. Koskoca bir Şişli Mezarlığı var... Bu paralar nereye gidiyor? Üç Horan Vakfı’nın geliriyle en az üç-dört okulumuzu ayakta tutabiliriz. Tüm topluma faydalı olabilecek böyle bir vakfın katkısı sıfır. Aylarca öğretmen maaşlarını verememiş okullarımız, ciddi maddi zorluklar içinde olan kurumlarımız varken, kıllarını kıpırdatmıyorlar. Zengin olmayan bir muhit olayan Samatya’da, en kalabalık okulumuzu yönetiyoruz. Samatyalı yöneticilerin ve semtlilerin insanüstü çabası olmasaydı, bu kurum enkaza dönüşürdü. Toplumdaki ortaklık bilincini acilen yeniden inşa etmeliyiz. Sıkıntı çeken tüm kurumlarımız adına, bu bilince sahip yöneticilerin bir an önce görev başına gelmesi gerekiyor.”

Kategoriler

Toplum Vakıflar Okullar



Yazar Hakkında

1979 İstanbul doğumlu. Toplum bölümünün editörü, demokratikleşme, insan hakları, inanç özgürlüğü ve azınlık vakıflarıyla ilgili haberler yapıyor.