Görevimiz: Yerevan’da yemek

Türkiyeli iki gurme Yerevan’daydı. Alin Ozinian onlarla birlikte gezdi, Ermenistan yemeklerini ve Yerevan’ın nasıl bulduklarını sordu. Ortaya Türkiye ve Ermenistan’ı bir kez daha buluşturan renkli bir sohbet çıktı.

Turkmax Gurme ekranlarındaki leziz programları ile midesine düşkünleri ekran başına çeken iki gurme yazar Mehmet Yaşin ve Teoman Hünal tabir yerindeyse geziyor, görüyor, yiyor, öğreniyor, ekran başındakilere ise “Hadi kalkın, size de bizim izimizden gelin” diyorlar. 

“Görevimiz Yemek” adını taşıyan yeni programın iki ustası eğlenceli ekipleri ile birlikte bu kez samimi, çekişmeli ve hatta atışmalı sofra sohbetleri için Yerevan’a geldi. Programın yapımcısı Savaş Ergen’in tabiri ile “Pasaport kontrolünü ilk kez Ermenistan’la yapan” ekip ve ustalar, Yerevan’da hatırı sayılır hemen hemen her şeyi tattı. Dünyaca ünü olan, çok önemli misafirleri ağırlamış restoranların yanında sokak satıcıları ile de hoşbeş eden Yaşin ve Hünal sanıyorum en çok “bir baş yapıt” dedikleri etli yaprak dolmasını (sarma) ve harisa’yı (keşkek) beğendiler. Sokak üzerinde minik büfedeki basturma (pastırma) ustalardan “Muazzam, bizdekinden iyi” notu alırken en çok ilgiyi ekibin Yerevan Hali’nde fotoğraflarını çekip paylaştıkları tavuk ayakları turşusu topladı.

Ustalar, en çok RTÜK politikaları gereği tattıkları yemekler ile birlikte şarap içemediklerine üzülseler de, çekim aralarındaki kaçamaklar ile bu açığı kapatmış oldular. Üç günlük seyahatlerinin büyük kısmında onlara eşlik edip, eğlenceli ve eğitici bir serüvenin de tanığı olurken, en çok merak edilen soruya da bir cevap bulmuş oldum: “Hepsini yiyorlar mı?” Lezzetli olunca evet, hepsini yiyorlar hatta kendileri yemek ile kalmıyor, çekim biter bitirmez ekibe de yediriyorlar.  Yaşin ve Hünal ile Ermenistan ve Ermeni mutfağını Agos için konuştuk.

İki eski dost, birlikte gezip yemek yiyorsunuz ve tüm bu tecrübelere Ermenistan’ı da katmaya karar verdiniz. Nasıl çıktı bu fikir ortaya?

Mehmet Yaşin: Ben daha önce Hrant Dink Vakfı’nın (HDV) daveti üzerime gelmiştim Ermenistan’a. Erivan’ın yani Yerevan’ın mutfağı ile Türkiye’nin tanışmasını istedim açıkçası. Atlas Jet, Aziz Tour ve HDV destek oluruz deyince biz de bu kez kameralar ile geldik. Geçen gelişimde kırsal kesimi de ziyaret ettim ama bu kez iklim koşuları ve acaba orada yeterli lokanta bulur muyuz korkusu ile Yerevan’a konsantre olduk. Buradaki arkadaşların desteği ile ilginç ve güzel bir program çektiğimizi düşünüyorum.

Teoman Hünal: Ben Ermenistan’a yıllardır yani çok uzun zamandır gelmek istiyordum. Yemek için değil tarih ve coğrafya için, özellikle Ağrı’yı, bu taraftan görmeyi çok istiyordum. Manastırları ve kiliseleri de tabii. Mehmet, HDV ile gelince kızdım aslında ona, bana neden haber vermedin dedim. Döndüğünden bu yana yani yaklaşık 2 haftadır başının etini yedim, birlikte gidelim dedim ve Mehmet’in anlattığı şekilde  organize olup, gelmeyi başardık.  

Mehmet Yaşin, geçen seferki ziyaretinizden dönünce kaleme aldığınız makalede Ermenistan ve İstanbul Ermeni mutfağının benzememesine dikkat çekmiştiniz. Siz Ermenistan mutfağını nereye koyuyorsunuz bu durumda?

M.Y: Bunu her zaman söylüyorum, bizim bildiğimiz İstanbul Ermeni mutfağına hiç benzemiyor. Burası kırsaldan malzeme alan, büyük bölümü hayvansal ve ağırlıklı olarak süt ve süt ürünleri kullanan bir mutfak. Bir anlamda burası Doğu Anadolu mutfağının etkisinde. Burada gittiğimiz bir restoranın sahibinin babası Erzurumluydu. Aile o mutfağını birlikte Ermenistan’a getirmiş. Aynı şeklide Van, Iğdır, Sivas ve daha birçok yerden gelenler yemeklerini de birlikte getirmişler ve tabii zaman içinde yorumlanmış ve çok lezzetli bir mutfak olmuş, aynı zamanda bize çok yabancı olmayan bir mutfak...

Oysa sizin gözleriniz topik, dalak dolması mı aradı?

TH: Evet, aynen öyle oldu. (Gülüyor) Bu Almanya’da bir Türk lokantasına gidip kuru fasulye bulamamak kadar tuhaf. İlginçti gerçekten ama yediğimiz yemekler çok iyiydi. Şaraplar çok iyiydi. Beklediğimden de iyiydi. Tabii bize iyilerini veriyorlar onu da söylemek lazım... Konyaklar zaten muhteşem. Ben henüz Ermenistan’a gelmeden bana bir içki firması aracılığı ile numuneleri yollanmıştı, Sovyetler yıkılır yıkılmaz oldu bu dediğim. Politbüro üyeleri için saklanmış 60-70 yıllık konyaklardı bahsettiklerim. Ama basit konyaklar da lezzetli. Her zaman yıllanmışlar en iyisi olur diye bir kaide yok. Viski için de diyorum bunu, bazen fıçının içinde çok kalması da zarar verebiliyor. O yüzden 10 yıllık Akhtamar çok güzel bir konyak... 20 yıllık da denedik, ama 10 yıllık da iyi, kötü değil, tüm konyakların içimi çok zevkli.

MY: Bu programın ana fikri her ne kadar yemek olsa da, bu sefer sadece yemeğe odaklanmadık, kültürü ve coğrafyayı da yansıtacağımız bir yemek programı yapmaya çalıştık. İnsanlara da  umarım aldığımız bu zevki yansıtabiliriz ve insanlar gelmeyi isterler. Geliş gidişler iyidir, güçlendirir ilişkileri, iyi gelir bize gidip gelmeler. Ben Yerevan’ı çok sevdim. Bir müzeler ve heykeller şehri Yerevan. İnsanları çok iyi, misafirperver ve yardımsever. Modern bir şehir.

TH: Doğa çok güzel bir kere, dağ çok güzel. Yemek konusuna gelirsek ben de şaşırdım bu denli İstanbul Ermeni mutfağından ayrı bir mutfak olacağını beklemiyordum. 

İstanbul’dan buraya gelen Ermenilerin de restoranlarına gittiniz. Bir çekişme var sanki, durmadan Ermenistanlılara “doğru yemeği” anlatma gayreti.

TH: Ben o kaynaşmanın biraz uzun süreceğini düşünüyorum. (Gülüyor) Aynı durumu Yunanistan’da da yaşadık. Benim annem Rum ve Yunanistan’da çok akrabam var, orada da gözlemledim bunu. İstanbul’dan giden Rumlar Yunanların yemeklerini beğenmediler, kendilerininkini yücelttiler. Yemek konusunda iddialı oldukları için hırpaladılar da Yunanlıları. 

Aslında şu anda güzel bir dönemden geçiyor Yerevan, gelen Suriyeli Ermeniler de kendi mutfaklarını sunuyorlar...

TH: Sovyet döneminde olmayan, olamayan geliş gidişler başlayınca daha iyi bir hal alıyor her şey. Şoku atlatmak uzun sürebilir ama güzel bir hal alır yakında. Yunanistan ile gerçekten benzetiyorum durumu. Mesela Türkler Yunanistan’a gidip gelmeden önce her şey farklıydı. Tanıdıkça birbirlerini kırıldı bazı şeyler. Türkiye’den Adalar’a artık ne kadar çok turist gidiyor... Mesela eskiden Yunanistan’a gidip Türk kahvesi isteseydiniz, karşı kıyıyı gösterip ‘git orda iç’ derlerdi. Artık Türkler ayıp olmasın diye Yunan kahvesi istiyorlar ama diğer taraftan garson sizin Türkiye’den geldiğinizi anlarsa “Buyrun Türk kahvesi” diyor, o yüzden tanışmalar çok önemli.  Türkler Yunanistan’a gide gele “Bu Yunanların denilen gibi kötü insanlar  değillermiş” demeye başladılar. İnsanlar bire bir tanıştıklarında aslında karşıdakinin politikacıların canavarlaştırdığı kadar kötü olmadıklarını anlıyorlar. Bu anlamda bize sofralar, hatta içki sofraları gerekli.

Yunanistan’dan bahsettiniz, aynı şey Türkiye ve Ermenistan’da da yaşanıyor. Her iki tarafın da yaptığı bir yemek ya da bir tatlı, ortaklık olarak değil de, hırsızlık olarak görülüyor. Sanki karşı taraf kötülük olsun diye aynı yemeği yapıyorlar zannediliyor. Bu “bizden çaldılar” hezeyanını neye bağlıyorsunuz?

MY: Milli mutfaklar çok problematik gerçekten. Geçen yıllarda, tam Kıbrıs Rumları baklavanın patentini almaya çalıştıkları günlerde, çok ünlü bir Türk baklavacısı “Baklava Türk işidir” diye anlatmaya başladı kameralara, ‘dedemin dedesi Halep’ten getirmiş bu reçeteyi’ dedi... (Gülüyor) Yani bu işleri sinirlenerek çözemezsiniz. Musakka biz artık yapmıyoruz ama Yunanistan’da her köşede var. Paçanga Ermeni mezesidir ne yaparsanız yapın... Şarabı da tartışalım o zaman, saçmalık bunlar. Adriyatik’ten Hazar’a kadar yemekler çarpışacaktır, bunu engelleyemezsiniz. Avrupa’ da bu böyle ama onlar bu saçma tartışmalara girmiyorlar. Kim daha güzel yapıyor, tamam onu tartışalım ama “Kimin bu yemek?” sağlıklı bir tartışma değil. 

Siyaset liberalleştikçe, mutfak da liberalleşir, rahatlar mı? Benim-senin savaşları biter mi?

MY: Kesinlikle. Liberal yönetimlerdeki mutfaklar her zaman yaratıcı ve lezzetlidir, alışveriş vardır çünkü. Tabii ülkelerin konumu, iklimi gibi etkenler dışında dediğiniz gibi yönetim politikaları da önemli. Din mesela, dini yasaklar mutfağı çok fakirleştiren şeyler. Hindistan’da yüzlerce din var, yüzlerce mutfak, ve bunun yanında bu mutfakların etkileşimi ile yeni doğan mutfaklar... Çin de öyle... Yoksul mutfaklar bile özgürken yaratıcı olabilir, zenginleşebilir, örneğin Pakistan ve Etiyopya mutfağı, çok zengin ve lezzetli mutfaklar. 

Teoman Hünal, sence de yoksul ülkeler lezzetli mutfaklar yaratabilirler mi?

TH: Olabilir, evet. Sosların ortaya çıkması da böyledir mesela. Bundan 400-500 sene önce, köyde hayvanı kesiyorlar. Her yanı bonfile değil ki hayvanın, birine bonfile birine farklı kısım veriliyor, diğerine sakatat düşüyor. Soslar aslında eti lezzetlendirme çabası ile yapılmışlardır. 

Gastronomi seyahatleri Türkiye’de de tercih edilmeye başladı, Ermenistan geçerli bir destinasyon olabilir mi sizce?

MY: Kesinlikle olabilir, düzenli uçuşlar var, yakın, konaklama fiyatları yüksek değil. İnsanlara tanıtmak da önemli, bizim yediklerimizi görünce bence gelirler (Gülüyor). Yediklerimizi görünce mutlaka gelmek isteyeceklerdir.

TH: Ben beğendim, tarihini, dokusunu ve yemeklerini beğendim. Mimarisini de çok beğendim, yeni yapıların yanında eski Sovyet mimarisi, eski apartmanları saymıyorum, onlar da yenileniyor zaten sanırım, devlet binaları bizdekilerden güzel. Bir kere şehir planlaması çok muntazam Yerevan’ın. Hemen hemen her ana caddede iki taraflı ağaçlar var ama en beklemediğim ve hoşuma giden şey, açıkçası sokakta yaşıyor olması şehrin. Heykeller çok. Bizim belediyelerin düşmanlık beslediği sokakta yeme içme kültürü var, sokak kafeleri muhteşem.

MY: Sokak mobilyaları da muhteşem, banklar, otobüs durakları, sokak satıcılarının arabaları. Öyle iki bank atmamışlar, mobilya kurgulamışlar sokak için. Ama yemekler iyi gerçekten. Sini mantısı, tereyağlı kavurma, ben buranın peynirlerine bayılıyorum, yoğurtlarına, lavaşlar muhteşem... Şarap ismi bilmiyorum ama hepsi beni mutlu etti İçki tercihim kırmızı şarap burada da çok başarılı... Köy şarapları ve votkaları yıpratıcı tabii, alkol oranları yüksek. Konyağı atlamayalım,  Ararat konyak güzel... 20 yıllığa param yetmedi geçen sefer Teoman’a 15 yıllık aldım. Sokakta yediğimiz pastırma olağanüstüydü, onu ayrıca söylemek lazım. Her şeyi de konuşmayalım, program Aralık’ta yayınlanacak.



Yazar Hakkında