Türkiye’de Yahudi olmak deyince…

Raşel Meseri ve Aylin Kuryel tarafından derlenen ‘Türkiye’de Yahudi Olmak: Bir Deneyim Sözlüğü’, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Genç bir Yahudi kadının Türkçesindeki Yahudi aksanından kurtulma gayretlerinden, ilk kez bir Yahudi ile tanışan insanların ilk izlenimlerinin yarattığı etkiden, Yahudi karikatürlerinin prototipi haline gelen Salamon karakterine çok farklı ve çeşitli öznellikler ile tarihsel vakayı kayıt altına alan ‘deneyim sözlüğü’, 71 kişinin katkılarıyla hazırlanmış. Kitabı derleyenler Raşel Maseri ve Aylin Kuryel, sorularımızı birlikte yanıtladılar.

Kitabın giriş bölümünde, derleyenler olarak bu kitap fikrinin tetikleyicisinin birinizin annesi birinizinse anneannesi olan kişinin anıları olduğunu belirtiyorsunuz. Bu anıları da kitap olarak okuma şansımız olacak mı?

Evet, girişte de belirttiğimiz gibi kaydı tutulamayan onca hikâyenin yok olmasından duyduğumuz endişe bizi bu kitabı derlemeye iten etkenlerden bir tanesi. Birimizin annesi diğerinin ise anneannesi olan kişi, sağlığı bozulduktan sonra, yaşamının son zamanlarında, İzmir’deki gençlik yıllarını, mahalle anılarını, İsrail’e göç etme maceralarını, orada geçirdiği hayatı, ama özellikle de iki ülke ve iki dil arasındaki git-gellerini daha sık anlatmaya başladı. Biz de bunları kaydetmeye başladık, bazen kağıt kalem, bazen de kamera ile. Bir yandan da anlattıklarının içinde ülke tarihine ve bu tarihte tekrar eden örüntülere dair ne kadar çok iz olduğunu düşünüyorduk. Bu izleri sürmek ve görünür kılmak istedik. Bu hikâyelerden bazıları kitapta yerini aldı zaten, mesela bunlardan bir tanesi kitabın ‘Valiz’ maddesidir. Kim bilir, kalanlar da belki günün birinde başka formlarda çıkabilir gün yüzüne.

Kitaptaki maddeleri okurken tarihsel süreç içerisinde Yahudi kimliği çerçevesinde yaşanan deneyimlerdeki değişimi gözlemlemek kolay değil. Sizler bu çalışmayı yaparken bunu gözlemlediniz mi? Mesela son  yıllarda, son 15-20 yılda  kimliğin dışavurumu, deneyimlenmesi konusunda daha açık olunduğuna, Yahudi bireylerin kendilerini daha özgür hissettiğine dair bir izleniminiz oldu mu? Bunu şunun için soruyorum: Son son 15-20 yılda azınlıklar, kimlikler gibi konuların kamuoyunda geçmişe göre daha çok gündeme geldiğini görüyoruz. Bu süreç, Türkiyeli Yahudilere nasıl yansıyor?

Azınlık olma durumundan kaynaklanan kimlik, isim, dil ve vatana dair sorgulamalar, ‘ev’ kavramının tek bir coğrafya ile kısıtlı olmayan yüzer-gezerliği, Yahudi topluluğunun içinde ve dışında varlığını sürdüren stereotipiler ve önyargılar sözlükte sıklıkla tekrarlanan temalar. Bu temalar aslında doğrudan devlet politikaları ile ilişkili ve onlar tarafından şekilleniyor. Yine kitapta sıklıkla tekrarlanan ayrımcılık hikâyeleri, bu durumlara muazzam bir süreklilik içerisinde zemin hazırlayan iktidar politikalarının gündelik olana nasıl sinsice sızdığını gösteriyor. Bu bakımdan, dönemler arasında çok büyük bir ayrım göremiyoruz. Aynı temalar her dönemde öyle ya da böyle tekrar ediyor.

Haklısınız, azınlık meselelerinin ve farklı kültürel ve politik duruşların daha görünür ve tartışılır hale geldiğinden bahsedebiliriz. Bunu sağlayan süreç ve eylemlilikler arasında verilen değil kazanılan haklar, yapılan sayısız atölye ve yayınlar, sözlü tarih çalışmaları ve sosyal medya sayılabilir. Fakat azınlık meselelerinin daha görünür hale gelmesi, tabuların, baskı ve sindirme mekanizmalarının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor ne yazık ki. Bunun için belki de daha temel tartışmalar ve dönüşümler gerekiyor. Bu yüzden de özgürlük alanının açıldığını söylemek zor geliyor bize. Son dönemde artan göç oranlarından da görebiliyoruz aslında bu durumu. Ama bir yandan da, insanların kendi hikâye ve deneyimlerini anlattığı platformların arttığına sevinerek tanık oluyoruz. Bu kitabı da böyle bir platform olarak görebiliriz. 

Türkiyeli Yahudilerin coğrafi dağılımına baktığımızda İstanbul ve İzmir'in ön plana çıktığını görüyoruz. İstanbullu ve İzmirli Yahudiler arasında ne tür farklılıklar söz konusu? Bu çalışma kapsamında ya da kendi kişisel deneyimleriniz çerçevesinde İstanbullu ve İzmirli Yahudileri birbirinden ayıran farklılıklar gözlemlediniz mi?

Tabii ki bu başlı başına bir araştırma konusu ve kitaptaki maddeler bu fark ve benzerliklere dair ancak küçük ipuçları verebilir. Kitapta her ne kadar, örneğin Hatay’dan gelen deneyimler bulunsa da ağırlıklı olarak İzmirli ve İstanbullu Yahudilerin veya Yahudi olmayan fakat Yahudilerle temas edenlerin hikâyeleri yer alıyor. Bu da Yahudi nüfusunun bu büyük şehirlerde yoğunlaşmış olması ve maddeleri toplarken kendi çevremizden yola çıkmış olmamız ile ilgili. Farklı şehirlerdeki yemek kültürleri, aile alışkanlıkları, 6-7 Eylül veya Varlık Vergisi gibi tarihsel travmaların deneyimlenme şeklindeki benzerlik ve farklılıklar veya şehre göre şekillenen Ladino deyişler, kimlik ve alışkanlıkların nasıl şehir ile iç içe şekillendiğini, şehirdeki diğer faktörlerle nasıl ilişkili olduğunu gösteriyor. Bir yandan da, ev yapımı ‘borekitas’ bulmanın artık zor olduğu bu dönemde, ‘borekitas’ı ancak İstanbul’daki lüks bir AVM’de yer alan bir şarküteride bulabiliyor olmamız, şehir mezarlıklarının, okulların, sinagogların akıbeti, İstanbul’da Ortaköy, Kuzguncuk ve Kuledibi gibi azınlıklar için merkezî olmuş mahallelerin veya Emek Sineması gibi sembolik merkezlerin geçirdiği dönüşümler, aynı şekilde İzmir’de Güzelyalı ve Karataş gibi mahallelerinin, unutulmaya yüz tutmuş aile evleri gibi mekanların son on yıllarda geçirdiği değişimler, azınlık perspektifinden anlatılarak şehirlerin tarihsel, kültürel, sınıfsal ve politik dönüşümlerine dair de ipuçları veriyor.

SÖYLEŞİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

Kategoriler

Güncel Azınlıklar



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.