Dilde değişimle, adalet ve ceza sorunları aşılabilir mi?

Buenos Aires’deki AGBU Merkezi’nde, Luisa Hairabedian Vakfı’nın işbirliğiyle 18 Kasım 2017’de düzenlenen konferansta Zoryan Enstitüsü’nün müdürü K.M. Greg Sarkissian bir konuşma yaptı. Sarkissian’ın bu konuşması aynı zamanda Enstitü’nün Akademik İdare Heyeti üyesi Prof. William Schabas’ın yayınlarını temel alıyor. Ermeni Soykırımı sonrasına yönelik hukuki tartışmalara dair bir değerlendirme özelliği taşıyan ve “insanlığa karşı suç” kavramı üzerinde durmanın yeni yollar açabileceğini savunan bu konuşmanın Türkçesini paylaşıyoruz.

Konuşmam boyunca ‘soykırım’ kelimesine kullandığımda, ‘soykırım eylemi’ne gönderme yapıyor olacağım; cezai yargılama konusu olan, hukuki terim olarak kullanılan ‘soykırım’ tabirine değil. 

Ermeni Soykırımı, Hukuk akademisyeni Raphael Lemkin tarafından tanımlanan ‘modern’ soykırımın ilk örneğini temsil eder. Hükümetin kendi vatandaşlarından oluşan belirli bir etnik, dini ya da ırk grubunu yok etmeye çalışması uzmanlar tarafından 20. yüzyılda yaşanan soykırımların prototipi olarak görülür. Hukuki tanıma yabancı olanlar için, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre soykırımın neleri içerdiğini hatırlatmak isterim. (Sözleşmeye göre aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.)

1. Gruba mensup olanların öldürülmesi;

2. Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar

verilmesi;

3.  Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

4. Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

5. Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;

Şüphesiz, Osmanlı Türkiye’sinin yaptığı, bu anlaşmada tanımlandığı şekliyle bir ‘soykırım eylemi’ydi. Bununla birlikte, bu sözleşmeyi kullanarak herhangi bir cezalandırma talebinde bulunma teşebbüsü, iki nedenden dolayı yasal olarak zorluklarla karşılaşır: 

a) 1948 Soykırım Sözleşmesi geriye dönük olarak işletilemez. Bu durum, Türk Ermeni Uzlaşma Komisyonu (TARC) üyeleri, New York merkezli Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi’ne başvurduğunda tespit edilmişti. Bu başvuru, Medz Yeghern’le ilgili 1948 söyleşmesi kapsamında dava açılıp açılamayacağını gösterecekti. Merkez, Medz Yeghern’i soykırım eylemi olarak tanımladı; fakat açıkça sözleşmenin 1915’te yaşanan olaylarla, yani Ermeni Soykırımı’yla ilgili geçmişe dönük olarak işletilemeyeceğini belirtti.  

b) Soykırım Sözleşmesi’nin Türkiye’den zararların tazmini konusunda işletilememesinin bir diğer önemli sebebi de bir aktör ya da fail olarak ‘Devlet’in ortada olmamasıdır. Sözleşme, devletlerin yerine insanları soykırımı işlemekten sorumlu tuttuğunu özel olarak belirtir. Bu da şu soruyu akla getirir: böyle bir suçu işleyen ya da suçu işleyen faillere göz yuman devletin dokunulmazlığı mı vardır? 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 



Yazar Hakkında