‘Parti-devlet büyük kentlerde hegemonya kuramadı’

"HDP oyun kuran veya iktidarın kurduğu oyunu bozan ana parti konumunda. Bu çok büyük bir başarı. Bu kadar ağır baskı, dışlanma, engellenme içinde HDP son derece etkili stratejik karar alabilen ve daha önemlisi seçmenlerinin çok büyük bölümünün bu kararı anlayıp, benimseyip, hayata geçirilmesini sağladığı bir parti. Buna şapka çıkarmak lazım. ."

31 Mart Yerel Seçimleri sonuçlandı. AKP’nin İstanbul’a dair itirazları sonucu bazı ilçelerde oylar yeniden sayılsa da AKP-MHP İttifakı açısından özellikle büyük kentlerde bir mağlubiyet yaşandığı görülüyor. Mevcut tabloyu Birikim Dergisi’nden Prof. Dr. Ahmet İnsel ile konuştuk.

1 Nisan sabahı itibariyle manzaraya baktığımızda belki AKP-MHP ittifakının toplam oyu hala yüksek görünmekle birlikte Ankara ve İstanbul CHP'de. Bu hiç şüphesiz 17 yıllık AKP iktidarında önemli bir kırılma. Bu sonuçları sizce hangi koşullar doğurdu?

İlginç bir tablo var karşımızda. Bir yanda toplam oylara bakıldığında Cumhur İttifakı’nın ve onu son tahlilde destekleyecek olan BBP gibi marjinal oluşumların oy oranı yüzde ellinin bir, iki puan üstünde. Milliyetçi-mukaddesatçı otoriter bloğa yönelik seçmen desteğinde büyük bir kırılma yok. Bu seçmen bloğunun iktidar yıpranmasına ve iktisadi krizin gözükmeye başlayan etkilerine karşı dirençli olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan, bu bloğun karşısında bir o kadar büyük muhalif direnç var. İçinde liberal-milliyetçi tınının baskın olduğu ama büyük şehirlerde çok daha özgürlükçü taleplerin ifade edildiği, HDP’ye oy verenlerin buna dahil olduğu bir blok bu. İki tarafı da birleştiren ana etmen ise, Tayyip Erdoğan. Bir tarafı Erdoğancı, diğer tarafı Erdoğan karşıtı olarak birleştiriyor. Bu iki bloğun toplam seçmen sayısı olarak gücü hemen hemen aynı. Bu iki blok arasındaki kutuplaşmanın eşit güçlere dayandığının somut göstergesi İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçimi sonuçları. İki blok başa baş sonuçta. İstanbul Türkiye’nin modelidir denir, bu sonuç da bunu doğruluyor. Buna karşılık toplumun iktisadi ve kültürel olarak daha dinamik, daha fazla lokomotif işlevi gören kesimlerinde ve coğrafyalarında Erdoğan karşıtı kesim daha önde. Daha içe kapalı, daha durağan kesim ve coğrafyada ise Erdoğan yandaşı blok önde. İktidarda bütün güç ve yetkileri elinde toplayan bir parti-devletin uzun bir zamandır bütün uğraşına rağmen büyük kentlerde tam bir hegemonya kuramadığını veya bunun kırıldığını görüyoruz. Sanırım bu paradoksal durumu su yüzüne çıkaran, gözle görünür kılan etmen, iktisadi krizin, iktidar yıpranmasının, Tayyip Erdoğan’ın aşırı saldırgan ve düşmanca diline olan tepkinin ve her alanı kapsamasının yarattığı bıkkınlığın yanında, bir de topluma dayatılan ucube rejimin dayattığı seçim dinamiği. Tayyip Erdoğan başkanlık seçimini birinci turda kazanmak ve parlamento çoğunluğunu güvenceye almak için seçim öncesi ittifakı yasallaştırdı. Bu kötü bir şey değil. Böylece muhalefeti de açık veya örtük ittifak yapmaya mecbur bıraktı. İstanbul, Ankara, Mersin, Adana ve diğer yerlerde muhalefetin önde gelmesinin esas nedeni bu. Her parti ayrı girseydi seçimlere, AKP adayları Ankara ve İstanbul’da örneğin yüzde 40, hatta daha az oy alarak seçilirlerdi 

Bundan sonraki ilk seçimler 2023'te. 4 yılı aşkın bir süre seçimsiz geçecek. Bağlantılı iki soru sormak isterim. a) Bu süreyi gerçekten seçimsiz geçirebilir miyiz? b) AKP ve CHP'nin yanlarına birer milliyetçi parti aldıkları bu blok sistemi, 2023'e kadar sürer mi? Yani artık kalıcı bir  siyasi bloklaşma mı var önümüzde?

2023’e kadar seçimsiz kalma ihtimalini küçümsememek lazım. Özellikle AKP’nin zayıfladığı bir ortamda erken seçime gitmesi beklenmez. MHP’nin de bu ittifaktan kazançlı çıktığı görüldü. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın erken seçime gitmeyi istemesi için şimdilik görünür bir neden yok. İktisadi kriz derinleşir, toplumsal muhalefet güçlenir ve yaygınlaşırsa, o zaman AKP içinde çatlaklar su yüzüne çıkabilir. Belki bir parti kurulması gündeme gelebilir. Böyle bir gelişmenin ne sonuç  vereceğini şimdiden kestiremeyiz. Cumhur İttifakı’nın devam etmemesi için bir neden yok. İktidarı elinde tutma sorunu olan “beka meselesi”, ittifakın devam etmesine bağlı. Millet İttifakı ise daha kırılgan. İyi Parti’nin bu ittifaktan kazancı çok yok. Diğer taraftan HDP’nin dışarıdan desteği olmasa, Batı’da Cumhur İttifakı’nı tek başına yenme kapasitesini çoğu yerde kaybediyor. Ama HDP ile bu konuda açık bir işbirliği yapmaya da yanaşmıyor. Bu nedenle de daha kırılgan bir ittifak bu. Erdoğan karşıtlığı esas tutkalı ama onun da bir sınırı var. İmamoğlu’n un yürüttüğü vaveyla yapmayan, sakin, güleryüzlü ama bir o kadar kararlı ve azimli tavır belki ilerisi için yeni bir politika çizgisi olabilir.

HDP kayyım atanan yerlerin neredeyse tümünü aldı, gerçi yer yer oy kaybı da var ama, içinde bulunduğu ağır baskı koşullarına bakarak HDP seçmeninin Batı ve Doğu'daki tutumunu nasıl görüyorsunuz?

HDP oyun kuran veya iktidarın kurduğu oyunu bozan ana parti konumunda. Bu çok büyük bir başarı. Bu kadar ağır baskı, dışlanma, engellenme içinde HDP son derece etkili stratejik karar alabilen ve daha önemlisi seçmenlerinin çok büyük bölümünün bu kararı anlayıp, benimseyip, hayata geçirilmesini sağladığı bir parti. Buna şapka çıkarmak lazım. Demokratik alanda bu kadar dışlanma ve engellenmeye rağmen başat aktör konumunda kalabildi. Türkiye’nin demokratik rejime dönmesi, bu muhafazakar-milliyetçi tahakküm kâbusunun sona ermesi yönünde anahtar işlev görüyor. Bunu Millet İttifakı yöneticileri ve seçmenleri de anlayıp, kabul ederlerse, o zaman gelecek seçimlere başka bir umutla hazırlanabiliriz. Bu seçimler iktidarın HDP’ye yönelik terörist damgasının, düşman tarifinin, hakaret ve aşağılamaların muhalif seçmen üzerinde büyük ölçüde etkisinin olmadığını gösterdi. Ama Cumhur İttifakı seçmeni içinde AKP’den memnun olmayanları karşı bloğa oy vermekten caydırıcı bir işlev görmüş olabilir. Doğu’da ise HDP seçmenin bir kısmının “hendek politikası”na haklı tepkisi hissediliyor ama HDP oylarının göreli azalmasında HDP’nin hangi koşullarda seçime girdiğini de dikkate almak gerekir.

Bu tablo Kürt meselesinin çözümü açısından bize bir şey söylüyor mu? Yani Erdoğan önümüzdeki dönemde Kürt meselesindeki pozisyonunda kimi (yumuşama anlamında) rötuşlar yapabilir mi? Ya da tam tersine seçim tablosunu unutturmak için Suriye ve K. Irak'ta yeni askeri operasyonlar/maceralar görebilir miyiz? 

Maalesef böyle bir maceraya girebilir. İktisadi durumu düzeltemezse özellikle, bu ihtimal daha da artar. Memnuniyetsizliği milliyetçi bir kabarışla susturmak, gündemi bulanıklaştırmak isteyebilir bu yolla. Ama bu konuda nihai karar verici olan Türkiye değil, Rusya ve ABD. Dolayısıyla bunu içerde yapmaya devam etmek isteyecektir. MHP ile ittifakı devam ettikçe, Kürt sorunu konusunda “yumuşama” beklemek pek gerçekçi değil. Ama iktidarın rasyonel, öngörülür bir politika yürütmediğini unutmayıp, bütün bu konularda öngörülerin yanılma ihtimali olduğunu hatırlatayım.

Ekonomik krizin AKP'yi epey zorladığını biliyoruz. Erdoğan seçim gecesi ilk konuşmasında "Artık reformlara odaklanacağız" dese de, ekonomide Türkiye'yi nasıl bir tablo bekliyor ve ne tür adımlar atılması muhtemel?

Türkiye ekonomisinin bazı temel göstergeleri 2001 krizi öncesi kadar kötü değil. Bütçe açığı, kamu borcunun milli gelire oranı hâlâ aşırı yüksek seviyelerde değil. Buna karşılık başka göstergelerde çok hızlı bir kötüye gidiş gözüküyor. Enflasyonun hızla artması, büyümenin son iki çeyrekte eksi olması ve muhtemelen 2019’da da eksi veya sıfıra yakın olacak olması, işsizliğin kalıcı biçimde artması, TL’nin değer kaybı, yabancı doğrudan yatırımların azalması ve portföy yatırımı yapan yurtdışı yerleşiklerin TL’ye olan güvenlerinin son seçimden bir hafta önce telafisi zor biçimde bozulması… Tarımın yeni bir darbe yemesi de buna tüy dikiyor. Bütün bunlara rağmen, bugün Türkiye ekonomisinin birincil istikrarsızlık nedeni, iktidarın tavrı ve en başta Tayyip Erdoğan’ın söz ve müdahaleleridir. Bu müdahaleler ekonomik öngörülebilirliği, hukuk devletinin askıya alınmış olması güveni yok ettiği için, ekonominin esas yumuşak karnı bugün siyasal iktidarın tavrıdır. Bunu değiştirebilir mi? O zaman siyasal alanda da değişiklik yapmak zorunda olacaktır. Buna pek ihtimal vermiyorum yakın gelecekte. Cumhur İttifakı bugün dünden daha fazla MHP’ye bağımlı. İktisadi planda da bunun yansımaları var. AB ile kopma noktasına gelen ilişkilerin telafisi orta vadede zor. Buna karşılık, çok büyük bir resesyon yaşamadan, uzun süreli bir durağanlığa karşı iktidarın alabileceği pek çare kalmadı. İnşaat, alt yapı yatırımlarının ekonomiyi taşıyabilme kapasitesi dört-beş yıldan beri hızla tükendi. Büyüme hızının yüzde bir ila yüzde üç arasında salındığı uzun bir dönem, Türkiye ekonomisi açısından geriye sayma demektir. Zaten bugün Erdoğan’ın çok övündüğü kişi başına geliri üçle çarpmış olmanın 2008’den beri inişli çıkışlı yerinde saydığı bir düzeydeyiz. Orta gelir tuzağına ekonomimiz yakalandı ve bunun bir nedeni üretkenlik artışına yol açacak eğitim kalitesinde yaşanan büyük seviye kaybı, diğeri geleceğe olan güvenin kaybı. Bunları reformlarla düzeltmek için ekonomiyi değil, iktidarı baştan ayağa reforme etmek, değiştirmek lazım!  Yoksa Tayyip Erdoğan’ın reformdan kastettiği ekonomiye daha fazla zorlayıcı, kısıtlayıcı müdahaleler yapmak mı? Bilmiyorum.  



Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE