‘Soykırımdan Kurtulanlar’ın sesine kulak verin

Ermeni Soykırımı sırasında hayatta kalan Ermeni kadın ve çocukların kapatıldıkları evlerden kurtarılmalarını ele alan ‘Soykırımdan Kurtulanlar: Halep Kurtarma Evi Yetimleri’ adlı kitap, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Milletler Cemiyeti tarafından 1921’de Halep’te kurulan Halep Kurtarma Evi'nin çalışanları, gelen kadın ve çocukların başlarından geçenlerin not edildiği özel kayıt defterleri tutmuştu. Günümüzde İsvçire’nin Cenevre kentindeki Milletler Cemiyeti Arşivi’nde bulunan 1922- 1930 tarihli bu defterlerde, toplam 1700 civarında kadın ve çocuk hakkında bilgiler yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun hemen her bölgesinden, farklı sosyal ve ekonomik koşullardan gelen bu insanların başlarından geçenleri anlatan kayıt formlarının büyük çoğunluğu tek sayfadan ibaret olup, mağdurların ve ebeveynlerinin isimlerinin yanı sıra doğum yerleri, yaşları ve Halep Kurtarma Evi’ne kabul edildikleri tarihleri içeriyor.

Bu tutanaklardan seçilmiş 300 civarında kaydı içeren kitapta, üç ayrı önsöz de yer alıyor. Dicle Akar, tüm kayıtların içerikleri hakkında genel bir döküm çıkarıp, istatistiksel bilgiler veriyor. Matthias Bjornlund, Milletler Cemiyeti ve Danimarka arşivlerini tarayarak Halep Kurtarma Evi’nin ve adı onunla özdeşleşen Karen Jappe’nin hikâyesini yazıyor. Taner Akçam ise Osmanlı belgelerine dayanarak, soykırım sırasında yetimlere yönelik izlenen politikaların esaslarını açıklıyor.      

Kitabın en çarpıcı yönlerinden birisi, kayıtlarda yer alan ifadelerin hemen o yıllarda kaleme alınmış olması; bu nedenle de daha sonra meydana gelebilecek hafıza kaybı tehlikesine maruz kalmaması. Bu yönüyle, ‘Soykırımdan Kurtulanlar’ hayatta kalan kadın ve çocukların başlarına gelenler hakkında son derece önemli bilgiler içeriyor.    

Halep Kurtarma Evi kayıt defterlerinden

Adı: Erhen 

Baba adı: Garabed Köseyan

Doğum yeri: Harput

Yaşı: 17

Kabul tarihi: 15 Temmuz 1922

Savaş sırasında babası Türk ordusunda askerdi. Annesi Erhen’in hayatını kurtarmak için onu bir Türk’e verdi. Türk onu köyüne götürdü. Orada 10 gün kaldı.  Erhen oradan, başka bir köydeki bir Türk’ün evinde yaşamakta olan büyükannesinin yanına kaçtı. Oraya kabul edilmeyince sokaklarda kaldı. Bir Türk polisi onu gördü ve birkaç dakika içerisinde onu yola çıkacak bir kafileye katıp Mardin’e sürdü. Orada yine bir Türk onu evine hizmetçi olarak aldı. Erhen hastalanınca Türk onu kovdu. Bir Kürt kadın çadırına alıp ona baktı. Erhen hep onun yanında kaldı. Bir gün Kürt kadın onu bir Türk ile evlendirmek istedi. Erhen reddetti ve Urfa’ya kaçtı. Urfa’daki Ermeniler ona yardım ettiler ve Halep’e yolladılar.

Erhen’in Amerika’da iki kardeşi var.

Erhen nakış dikmeyi öğrenemedi, hizmetçi olarak yerleştirildi.

Bakımevinden ayrılışı: 1 Haziran 1923. Hizmetçi, kendisini geçindiriyor.

Evlendi ve şehri terk etti.

Adı: Filor

Baba adı: Krikor Pambukciyan

Doğum yeri: Bursa

Yaşı: 30

Kabul tarihi: 17 Eylül 1922

Tehcir sırasında Filor’un kocası İstanbul’da askerdi. Babası, erkek kardeşi ve kızıyla birlikte Nusaybin’e kadar sürüldü. Babası orada öldürüldü. Filor, kızı ve erkek kardeşi bir Kürt tarafından bir köye götürüldü. Bir gün kardeşi Kürt tarafından çok feci şekilde dövüldü, ksıa süre sonra da hastalandı ve öldü. Kürt, Filor ile evlenmek istedi fakat Filor istemediği için başka bir yere kaçtı. Bu sefer ikinci sahibi de Filor ile evlenmek istedi. Filor kaçmak istedi ama Kürt, kızı Yegsabet’i ona vermedi. Filor başka bir Kürt’e 500 pasterse satıldı. Aslında yeni sahibinin hizmetçisi olacakken karısı oldu. Altı yıl aradıktan sonra kızını bulmayı başardı. Onunla Mardin’e kaçtı. Halep’e gitmeden önce bir Amerikan misyoneri ona birkaç gün yardım etti. Mezopotamya’nın  uçsuz bucaksız çöllerini 20 günde yürüyerek geçtikten sonra Halep’e geldi ve evimize kabul edildi. Kızı da kendisiyle birlikte.

Filor’un kocası İstanbul’da.

Filor, hizmetçilik yapacak bir yer buldu ve kendisini geçindiriyor.

Bakımevinden ayrılışı: 1 Haziran 1923. Hizmetçi olarak kendisini geçindiriyor.

Filor’un kızı Yegsabet, 31 Aralık 1923’te Danimarka Yetimhanesi’ne alındı. Daha sonra Mısır’da yaşayan annesine gitti fakat 1927’de orada öldüğünü duyduk.

Adı: Tervis

Baba adı: Sumpad Azoyan

Doğum yeri: Muş

Yaşı: 23

Kabul tarihi: 28 Ocak 1923

Muş’taki   Ermeni-Türk çatışması sırasında kocası öldürüldü. Bir polis, bebeğiyle birlikte onu Palu’ya götürdü, sonra orada onunla evlendi. Altı ay sonra Bakır Maden’e kaçtı fakat Türk onu takip edip kendisiyle dönmeye mecbur bıraktı. Tervis beş yıl bu Türk ile birlikte yaşadı. Bu yerden kaçmanın imkansız olduğunu görünce kocasını zehirledi. Ceset hükümetçe incelendi ve Tervis’in kocasını zehirlemiş olduğu ortaya çıkınca hapse atıldı. Altı ay sonra Harput’a gönderildi. Orada valinin evinde yaşamakta olan bir Ermeni’yi tanıyordu, bu adam ona yardım etti. Valiyi, kızın masum olduğu konusunda ikna etti ve çok kısa süre sonra Tervis serbest bırakıldı. Halep’e gitmekte olan bir Ermeni grubuna katıldı ve onlarla birlikte bu şehre geldi.

Erkek kardeşi ve kayınbiraderi Amerika’da. Tervis akrabalarıyla temas kurdu ve şimdi onlar tarafından destekleniyor.

Bakımevinden ayrılışı: 13 Ağustos 1923. Akarabalarının yanına gitti. Amerika’da evlendi.

Adı: Vartanuş

Baba adı: Garabedyan

Doğum yeri: Harput

Yaşı: 14

Kabul tarihi: 11 Mayıs 1923

Tüm ailesi sürgün edildi. Babası Köynük’te öldürüldü ve kalanlar Bakır Maden’e gitti. Vartanuş yedi yıl boyunca hizmetçilik yapacağı bir Türk’ün evine götürülürken annesi Kürtler tarafından alındı. Vartanuş bir daha annesinden haber alamadı. Vartanuş’la aynı evde Rum bir kadın çalışıyordu. Kadın Vartanuş’un Ermeni olduğunu anlayınca onu korumak istedi. Rum kadın onu annesinin Harput’ta olduğuna ikna etti ve eğer kendisini takip ederse, onu annesine götüreceğine söz verdi. Vartanuş kabul etti ve ikisi birlikte aynı kasabadaki bir Rum ailenin yanına kaçtılar. Vartanuş, Rum bir çiftçi gibi giyindi ve Rum kadınla yolculuğuna başladı. Aslında kadın Vartanuş’un annesinin nerede olduğunu bilmiyordu ancak onu kaçmaya ikna etmenin yegâne yolu da buydu. Harput üzerinden gelmeyip on günlük yolculuktan sonra Halep’e ulaştılar. Vartanuş Halep’te annesini arıyordu fakat onu bulamayınca bize geldi ve biz onu evimize aldık.

Bildiğimiz kadarıyla hiç akrabası yok. Daha sonra annesi Halep’e geldi ve o da onunla yaşamaya gitti. Aynı  zamanda nakışçılık yaparak kendisine bakıyor.

Bakımevinden ayrılışı: 31 Ocak 1924. Nakışçı olarak kendisini geçindiriyor.

Halep’te evlendi.     

Adı: Zümrüt

Baba adı: Garabed Gocanyan

Doğum yeri: Urfa

Yaşı: 28

Kabul tarihi: 16 Ağustos 1923

Babası öldürüldü. Annesi, iki kız kardeşi ve kendisi Rakka bölgesine sürgün edildiler. Oradan kafile Urfa’ya yöneltildi. Zümrüt ve annesi kafile gözden kaybolana kadar yerin altındaki bir çukura saklandılar. Bunda sonra Haseke’ye gittiler ve bir değirmende kendilerine bir barınak buldular. Kısa bir süre sonra annesi hastalandı ve öldü. Araplar onu değirmende buldular, köye götürdüler ve bir tanesi onunla evlendi. Dört ay sonra beş koyuna bir başka Arap’a satıldı ve onunla sekiz yıl birlikte yaşadı. Tesadüfen oradan geçmekte olan bir Türk araba sürücüsü onunla konuştu ve ona Ermeni olduğunu, eğer kendisi ile evlenmek isterse onu Araplardan kurtaracağını söyledi. Zümrüt onun sözlerine inandı ve onunla Rakka’ya gitti. Oraya ulaşınca Ermeniler, adamın Ermeni değil Türk olduğunu söylediler. Zümrüt, aynı gece yeni kocasından kaçtı ve bir Ermeni aileye gitti. Birkaç gün burada tutuldu ve daha sonra bizim evimize gönderildi.

Bildiğimiz kadarıyla hiç akrabası yok. Evimizdeki dikiş odasında çalışıyor.

Bakımevinden ayrılışı: 28 Şubat 1925. Kendisini geçindiriyor. Tel Samen’de bir Ermeni çiftçi ile evlendi.

Adı: Ovsanna

Baba adı: Haçadur Avakyan

Doğum yeri: Mezire, Harput

Yaşı: 25

Kabul tarihi: 11 Temmuz 1924

Babası Palu’da avukattı. Türk hükümeti tarafından iyi tanınıyordu ve hatta birkaç kez Türk valinin yokluğunda vali vekilliği yapmıştı. Buna rağmen Ermeni tehcirinden 15 gün önce hapse atıldı ve sonrasında Palu yakınlarında öldürüldü. Birkaç gün sonra Ovsanna’nın kocası ve erkek kardeşi de öldürüldü. Ermeni tehciri başladı fakat sonrasında sürgün edilmedi çünkü bir Türk yetkili onunla evlenmek istedi. Ovsanna bütün gücü ile buna karşı koydu. Daha sonra bir yetkili gelip onunla zorla evlendi ve onu da yanına alarak Mardin’e gitti. Kocası sıklıkla yer değiştiriyordu ve onu da her zaman yanına alıyordu. Mardin’den kaçmak istedi fakat başaramadı. Daha sonra Rasulayn’a gittiler ve iki yıl sonra Mardin’e döndüler. Kocası aniden hastalandı ve öldü. Ovsanna rahatladı ve onu Haseke’ye gönderecek olan Ermeni rahibe sığındı. Görevlimiz onu yolda karşıladı ve Der Zor’a getirdi. Oradan da Haelp’e geldi.

Annesi ve bir erkek kardeşini Halep’te bulduk.

Bakımevinden ayrılışı: 12 Temmuz 1924. Akrabalarına.         

Adı: Cemile

Baba adı: Garuce Vanesyan

Doğum yeri: Antep

Yaşı: 9

Kabul tarihi: 3 Nisan 1925

Bu zavallı kızın kaderi çok üzücü. Açıkçası o bir genelevden kurtarıldı ve daha da acıklısı, oraya kendi öz annesi tarafından götürüldü. Zavallı kadın savaş sırasında ve sonrasında içine işleyecek kadar çok eziyet çekti ve nihayetinde kocasının ölümünden sonra namus ve vicdanından vazgeçip geneleve gitti. Bu berbat yerde yaşayan diğer Ermeni kadınlarda hâlâ o kadar edep kalmış olacak ki orada küçük bir kız çocuğunu görmeye tahammül edemediler ve onu kiliseye götürdüler. Bundan sonra onun sorumluluğunu biz aldık ve annesi artık ne olursa olsun onun üzerinde hak iddia edemez. Fakat tabii yine o onun annesi. Çocuğunu tutmak için her türlü yolu deneyebilir, bu sebeple Cemile’yi ülkenin öbür tarafındaki bir yetimhaneye yerleştirmenin daha uygun olduğunu düşündük. Bayan Frearson şefkatle onu evine aldı. Cemile şimdi ‘Ermenistan’ın Dostları’nca desteklenen Beyrut’taki Bayan Frearson’un yetimhanesinde. 

Bakımevinden ayrılışı: 15 Nisan 1925. Bayan Frearson’un yetimhanesi.   

Adı: Guhar Arabian

Baba adı: Onnik

Doğum yeri: Bursa

Yaşı: 26

Kabul tarihi: 8 Mayıs 1926

Guhar, anne ve babası ile birlikte sürüldü. İslahiye’ye ulaşırken erkekler kafileden ayrıldılar, birbirlerine zincirlendiler ve biraz öteye götürülüp hepsi kurşuna dizildiler. Kafilenin geri kalanı yola devam ettirildi ve Halep’e ulaştı. Burda Guhar ve annesi bir fırsattan yararlanıp kafileden kaçmayı başardılar. Tehlike geçene kadar şehirde saklandılar. Bir süre sonra karısını kaybetmiş ve onun ölmüş olduğunu düşünen bir Ermeni ile evlendi. Der Zor bölgesinde 11 yıl birlikte yaşadılar. Bizim tarafımızdan kurtarılmış olan Marie, uzun zamandır kaybetmiş olduğu kocasıyla ilgili haber aldı. Olayı soruşturduğumuzda kocasının 11 yıl önce Guhar’ın evlenmiş olduğu kişi olduğuna emin olduk. Konu Ermeni Kilisesi’ne intikal etti. Kilise, Guhar’ın boşanmasına ve Marie’nin kocasına dönmesine karar verdi. Bu sebeple Marie’yi verip Guhar’ı kurtarma evimize aldık.

Babasını Mısır’da bulduk ve onu babası ile birlikte yaşamak üzere gönderdik.

Bakımevinden ayrılışı: 10 Mayıs 1926. Babasıyla Mısır’da yaşıyor.

Adı: Maryam Pabuçyan

Baba adı: Garabed

Doğum yeri: Arapgir

Yaşı: 23

Kabul tarihi: 12 Eylül 1926

Babası Türk ordusunda askere alındıktan sonra annesi, üç erkek ve bir kız kardeşiyle Urfa’ya sürgün edildi. Kafile birkaç hafta yol aldıktan sonra Der Zor’a ulaştı. Orada bir Arap tarafından kaçırıldı ve bir Çingene’ye bir koyun karşılığında verildi. Çingene onunla evlendi ve böylece Maryam hırsızlık yaparak, fal bakarak yaşamaya başladı. Bir gün Halep’teki teyzesi çok kalabalık bir Çingene grubunun Halep’e geldiğini ve Maryam’ın da aralarında olduğunu duydu. Bilgi doğruydu. Derhal bize gelip yardımımızı istedi. Onu arabanın yakınlarına getirecek olan bir Çingene’ye biraz para verdik. Böylece daha kolay ve güvenli kaçabilmiş oldu.

Bakımevinden ayrılışı: 13 Eylül 1926. Halep’te akrabalarıyla birlikte.

‘İlk kez çocuklar konuşuyor’ 

Kitabın editörlerinden Dicle Akar ile Halep Kurtam Evi kayıtlarının günümüzde ne anlam ifade ettiğini konuştuk. Akar, “Bu tarihi olaylarla yüzleşilmediği sürece yenilerinin gerçekleşmesi olasılığı her zaman var olacaktır”diyor.   

Halep Kurtarma Evi kayıtları sizce Ermeni Soykırımı literatürüne nasıl bir katkı niteliği taşıyor? 

Ermeni Soykırımı’nın birçok paydaşı var. Mağdurlar bu paydaşların başında geliyor. Onların başından geçenleri hatıratlarından okuyoruz. Halep Kurtarma Evi kayıtları da tarihi hatıratlar kategorisinde ele alınmalıdır. 

Halep Kurtarma Evi kayıtlarını önemli kılan unsur, ilk kez çocukların konuşuyor olması. Her ne kadar anlatımlarda aracı kullanılmıș olsa da 12 yaşındaki bir kızı, 16 yaşındaki bir genci, 18 yaşındaki tecavüz mağduru bir anneyi dinliyoruz. 

İki bine yakın yetimin hikâyesinin yetimler kurtulur kurtulmaz, sıcağı sıcağına kayıt altına alınmıș olması ayrıca çok önemlidir. Kayıtlar bir çok yetimin hikâyesini özetliyor; bir yerden bir yere sürüklenmelerini, aile bireylerini teker teker kaybetmelerini, kaçırılmalarını, esaretlerini, kurtuluş mücadelelerini, özetle yaşadıkları terör ve panik halini bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. 

Yetimlerin kurtarılması çalıșmaları Milletler Cemiyeti inisiyatifi ile yapılmıș ve kayıt altına alınmıș olduğundan bu kayıtlar güvenilir arşiv dökümanlardır. Kayıtlar, kronolojik olarak ve gerçeklere bağlı kalınarak tutulmuşlardır. Bir kaç istisnaî cümle haricinde kişisel düşüncelere yer verilmemiştir.

Bir diğer önemli husus, sayıları oldukça az olmakla beraber, yetimlere yardımcı olmuş olan Müslümanlar hakkındaki bilgilerin de kayıtlarda bulunuyor olması. 

Dolayısıyla, bu kayıtlar hem sayısal olarak hem de içerik olarak Ermeni Soykırımı hatıratlarında bulmacanın eksik kalmış olan bir parçasını tamamladıkları için oldukça önemlidir.

Önsöz’ün sonunda “Yetimlerin 100 yıl önce yaşamış oldukları eziyetleri 21. yüzyılda dahi anlatmaya tahammül edemeyen zihniyet” ifadesini kullanıyorsunuz. Sizce bu tahammülsüzlüğün nedeni ya da nedenleri nelerdir?Dicle Akar

Aslında bu ifadeyi Ahmet Tetik ve Cihan Güneş’in ‘Halep Sığınma Evi 1922-1927’ kitabında yapmıș oldukları bariz inkârcılık için bu kadar açıkça kullandım. Kitapta, Ermeni yetimlerinin yașamıș olduğu tarifi imkansız eziyet ve haksızlıkları sanki doğal bir şeymiş gibi sunarak hafifletme amacı çok açık. Fail olmak ağır bir yük. Bu, çok anlașılır bir durum. Ancak bu durum inkârın absürdlüğünü örtbas edemiyor. Toplumun geneli, kolayı seçip resmi tezlerin de yardımı ile yaşanmış olan gerçeklikle arasında kandırmaca bir ilișki kurmuş durumda. Mağdurun mağduriyetini anlamaktansa, mağduriyeti önemsizleştirmek, hatta hak ettiği cezayı çekti diye göstermek daha kolay geliyor. Bir de, gerçekleri konuşmaya başlarsak ne gibi sorumluluklarımız olacak, neleri kaybedeceğiz diye korkanlar var. 

Elbette ki geçmiște yașanan hiç bir şeyin telafisi mümkün değil. Ama ortada bir mağduriyet varsa, bunun en azından 100 yıl sonra çarpıtılmadan konuşulabilmesi gerekli diye düșünüyorum. Yetimlerin anlatılarında 100 yıldır inkâr edilenlerin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkması önemli. Örneğin, İstanbul hükümetinin soykırımın üstünü örtmek için kasıtlı olarak hazırladığı belgelerin hiçbir karşılığının olmadığını anlatılardan da anlıyoruz. Resmi kayıtlarda “asker aileleri sürülmeyecek” deniliyor. Oysa kayıtlardan anlıyoruz ki çok sayıda asker ailesi sürülmüş. Bir de, çok sayıda Müslümanın Ermeni çocuklarını kurtarmak için evlerine aldıklarına dair büyük bir efsane var. Oysa kayıtlardan açıkça anlıyoruz ki kız çocuklarının çoğu haremlere kapatılmış, zorla evlendirilmiş, köle pazarlarında satılmış. Erkek çocukların çoğu da karşılıksız çalıştırılmış. Bir kısmı da ailelerinin mallarına el koyulabilmesi için esir olarak tutulmuş. 

Özetle, toplum olarak bütün bu yaşanmışlıkları açıklıkla ve korkusuzca konuşmayı öğrenmemiz gerekiyor. 

Babanızın 1937-38 Dersim katliamından sağ kurtulanlardan birisi olduğunu belirtiyorsunuz. Bir sosyal bilimci olarak, 1915 ile 1937-38 arasında benzerlik ve/veya süreklilik tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

Belirtmem gerekir ki, bu konularla yakından ilgileniyorum ama uzmanı değilim. Akademisyenler bu konu ile ilgili çalışmalar yapıyorlar ve ben de elimden geldiğince takip ediyorum. 

En önemli benzerlik 1915’i gerçekleştiren kadroların 1937-38’de de aktif görev almış olması. Örneğin Şükrü Kaya her iki katliamda da organizatör ve uygulayıcı olarak rol almıștır. Aslında Cumhuriyet döneminin asker-sivil bürokrasisinin büyük ölçüde İttihat ve Terakki’nin bürokrasisi olduğunu söylersek yanlıș yapmıș olmayız.    

İki soykırım arasındaki en önemli farklılığı katliamların uygulanma şekillerinde görüyoruz. Ermeni Soykırımında, sivil halk katliama ve talana bilfiil katılmışken, Dersim katliamı, askeri operasyonlarla gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple de bu iki katliamın anlatımları arasındaki farklılıklar dikkat çekicidir. 

Dersim‘in aşiret yapısı, sosyal ve kültürel açıdan Amerika’daki Kızılderililerle benzerlik taşıdığından, ben Dersim katliamını daha ziyade Kızılderili katliamına benzetiyorum. 

Arada farklılıklar olsa da, 1937-38 Dersim katliamı, 1915’in devamıdır. Bu tarihi olaylarla yüzleşilmediği sürece de yenilerinin gerçekleşmesi olasılığı her zaman var olacaktır.  




Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.