“Hiçbir zaman katillerin ağaçlar gibi yerden bitiverebileceklerini düşünmemiştim”

Neil MacFarquar, Suriye’deki isyancıları desteklediği için tehditler almaya başlayan, işkenceler göre ve en sonunda Suriye’den kaçmak zorunda bırakılan Nusayri yazar Samar Yazbek’le görüştü ve Suriye’yle ilgili hissettiklerini aktardı: “Bizler demokrasi istiyoruz. Bunca kahramanlık ve kaostan sonra Suriye halkı bunu, adil ve özgür bir ülkede yaşamayı fazlasıyla hak ediyor” Halit Yerlikhan çevirdi.

Neil MacFarquhar

Bir romancı olan Samar Yazbek kitabında, tüm bir hayatı boyunca olduğu gibi Nusayri kimliğini sahiplenmekle, reddetmek arasında gidip geliyor. Yazbek, kitapta devrimi sekter bir kalkışma olarak resmetmekte gönülsüz davranıyor. Ayaklanmaya dönük bu iyimser yaklaşım, açıkça devrimden yana tutum alan sınırlı sayıda Nusayrinin müşterek algısı konumunda.

Manhattan’ın merkezindeki bir otelde Arapça konuşan Yazbek, “Nusayri oluşuma hiçbir daim özel bir önem atfetmedim” diyor, “bu, birinin mavi gözlü olduğunuzu söylemesi gibi bir şey”.

2011’in Mart ayında başlayan barışçıl protesto gösterilerine destek vermek, 23 milyonluk Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini teşkil eden Nusayriler arasında nadir görülen bir tutumdu. Ne de olsa resmi anlatı, ayaklanmanın kökü dışarıda olan Sünni Müslüman terörist grupların hükümeti devirmeye dönük tertiplerinden ibaret olduğu yönündeydi.

Yine de, diyor Yazbek, “Ayaklanmayla beraber Nusayri olduğumu ve devrimi Nusayri kimliğimle desteklediğimi söylemeye başladım”. Bu, Yazbek’in hayatındaki ilk muhalefet etme deneyimi değildi.

Yazbek, ülkenin kıyı şeridinde yaşayan diğer pek çok Suriyeli gibi, hali vakti yerinde olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve fakat zamanla ailesinin maddi durumu, Yazbek’in büyükbabasının topraklarının büyük bir kısmına üstünde çalışanlara hibe etmesiyle birlikte bozulmaya başladı (Yazbek’in uzak bir akrabası da, Usame Bin Ladin’le evlidir).

Ailenin 5’i erkek 3’ü kız sekiz çocuğundan biri olan Yazbek, 16 yaşında evden kaçtı ve 20’sinde evlendi. İki yıl sonra boşandı, henüz yürümeye başlayan küçük kızını da alıp Şam’a yerleşti. Artık kadın hakları için savaşmakta, kendi ifadesiyle ‘Arap dünyasında kadınlara reva görülen statü’yle mücadele etmekteydi.

5’i roman olmak üzere bir düzine kitap yazdı. Bu sene PEN/Pinter Cesaret Ödülü’ne layık görüldü. Eserleri otoritelerce defalarca yasaklandı. Lezbiyen aşka dair yazmış olduklarıyla tabuları yıktı; Suriye’de Nusayri olma deneyimini resmetmek için kurmacaya başvurdu.

Yazbek, tutkulu bir romanında, biri aktris, diğeri üst düzey bir subay, gerçek dünyadan beceriksizce gizlenmeye, sakınmaya çalışan iki Suriyeli Nusayrinin aşklarını konu edinir. Romanın ilerleyen sayfalarında, bu iki aşığın asırlar boyunca mükerrer kereler dünyaya gelip, birbirlerine aşık olduklarını öğreniriz. Müslümanların ekseriyetinden farklı olarak Nusayriler, reenkarnasyona inanırlar.



Devrimden önce bile Yazbek, Esad ailesinin Nusayrileri dilenci konumuna düşürdüğünü ifade ediyordu. Devletin şahsını hedef almasına alışıktı; ancak devrimin sökün etmesi akabinde birden bire ailesine yönelen devlet kinine karşı hazırlıksız yakalanmıştı.

Memleketi olan Lazkiye yakınlarındaki Cebele kenti de dahil olmak üzere, Nusayrilerin yoğunluklu olarak yaşadıkları kıyı bölgesinde Yazbek’in katline ferman veren broşürler dağıtılmaya başlandı. Bir öğretmen, Yazbek’in yeğenine bağırarak, halasının bir ‘fahişe’ olduğunu söyledi.

Yazbek, kendi selâmetleri açısından ailesinin kendisini evlatlıktan reddetmesine razı oldu. Ancak Yazbek’in gönlü, ne 19 yaşında olan kızına yönelen tehditlere, ne de kızının onun gösterilere katılmasına engel olmak için korku içerisinde, ağlayarak yalvarmasına şahit olmaya dayanabiliyordu. Fakat o, barışçıl gösterilerle karakterize olan Suriye devriminin vakanüvisi olmaya karar vermişti. Bu kararı almakla birlikte büyük bir risk üstlenmiş oluyordu: Misal, yolunun üstündeki kontrol noktalarından geçebilmek için budala taklidi yapması gerekebiliyordu.

Katıldığı eylemlerden birinde, Yazbek’in hemen yanı başındaki genç bir eylemcinin vurularak öldürülmesi için “Esad rejiminin otoriter, baskıcı bir mahiyet taşıdığını biliyordum” diyor Yazbek, “ancak hemen önümde insanların öldürülüşüne şahit olmak beni psikolojik olarak şoke etti”.

Güvenlik güçlerinin kısa bir süre içerisinde hiç acımadan, tereddüde düşmeden göstericilere saldırabilecek bir halet-i ruhiyeye bürünmeleri karşısında hayrete düşmüştü Yazbek. “Hiçbir zaman katillerin ağaçlar gibi yerden bitiverebileceklerini düşünmemiştim” diye yazıyordu, “Güvenlik teşkilâtı nasıl oluyordu da, bu insanları bu denli acımasızlaştırabiliyordu?”

Yazbek, bir süre sonra uyuyabilmek için Xanax almaya başlar. Gizli polisten saklanmak maksadıyla bir apartmandan, ötekine taşınarak, beceriksizce polise izini kaybettirmeye çalışır. Sokakta dolaşırken, üzerlerinde bir keskin nişancı var mı diye tek tek çatıları kontrol etmekte olduğunu fark eder. O an, yaşamakta olduğu hayatın, asla yazmayı başaramayacağı kadar gerçekçi bir roman hüviyetine büründüğünün idrakına varır.

Çok sık yalnızlık hissine kapılmaya başlar Yazbek. “Bu dünyada kızıyla yalnız başına yaşayan bir kadınım sadece” diye yazar günlüğüne. “Burası ruhum için ne kadar da dar. Dışarıya doğru ellerimi uzatsam, neredeyse gökyüzüne dokunacağım”.

Günlüğü, 2011’in Temmuz ayında, Yazbek’in Paris’e gitmek için Suriye’yi terk etmesiyle noktalanır. O zamandan bu yana, arkadaşlarıyla kavga etmek pahasına Kuzey Suriye’ye gizlice giriş yapıyor Yazbek.Yazbek’in 20 yıllık arkadaşı ve Fransızca tercümanı olan Rania Samara, “ona sadece şov yaptığını söyledim” diyor. “Yazbek’e neyi kanıtlamanın peşinde olduğunu sordum, ona Suriye’de kalması gerektiğini söyleyen insanlara yanıt olarak halen dahi mücadelenin bir parçası olduğunu ortaya koymanın mı?”.

Samara, Yazbek’in yaklaşık on gün boyunca kendisini her gün aradığını söylüyor. Samara, “Ona delirmiş olduğunu, böyle bir riski kesinlikle almaması gerektiğini, bir kızı olduğunu ve Suriye’ye dönmesi halinde yüz yüze kalacağı risklerden sorumlu olmayacağımı söyledim” diyor. Onun bu çabaları Yazbek’i kızdırır, fakat fikrinden caydırmaya yaramaz. Samara, Yazbek için “Ne yapması, ne yapılması gerektiği hususunda oldukça net bir fikre sahipti” diyor. “O, cesur ve candan biri. Her ne yapıyorsa yüreğinden geldiği için yapıyor”.

Ancak onun da duygularına hakim olmakta zorlandığı zamanlar oluyor. Uluslararası Barış Enstitüsü’ndeki bir seminerin açılış konuşması esnasında, Suriye halkının tüm yaşananlara, ölümlere ve korkunç bir düzeye erişmiş olan insani maliyete rağmen dirayetini koruduğunu ifade eder etmez ağlamaya başlıyor.

Pek çok Suriyeli gibi Yazbek de soruna müdahil olmaya isteksiz olan Batı’yı ahlaki değerlerden yoksun davranmakla suçluyor. Yazbek, batının Suriye’de petrol olmadığı için sorunun çözümü için harekete geçmeye gönülsüz olduğunu ve İsrail’in Suriye’nin harap olmasını arzu ettiğini ifade ediyor.

Yazbek, Esad sonrası dönemde ülkeyi kimin yöneteceğinin belirsiz oluşunun yarattığı kaygının, bir bahane olarak iş gördüğünü söylüyor. Ayaklanmayı örgütleyen yerel koordinasyon komitelerinde faaliyet gösteren insanların, geleceğin siyasi liderleri olarak temayüz edeceğini dile getiren Yazbek; ancak şu an için bu insanların yalnızca hayatta kalmaya çabaladığını, geçiş döneminin kendine has problemleri üstüne kafa yormak için fazlasıyla meşgul olduklarını belirtiyor. Konuşmasının sonunda, bir kez daha ağlamaklı, “Bizler demokrasi istiyoruz. Bunca kahramanlık ve kaostan sonra Suriye halkı bunu, adil ve özgür bir ülkede yaşamayı fazlasıyla hak ediyor” diyor ve ekliyor: “Yaşananlar, bu uğurda ödenen ufak bir bedel olarak görülmelidir.”

 

İngilizceden kısaltarak çeviren Halit Yerlikhan. Yazının orijimali için tıklayın

Samar Yazbek ve önemli kitabı “Çapraz Ateş Altındaki Kadın”la ilgili bir yazı okumak için tıklayın

 

Şapgir'de bu hafta;

Kategoriler

Şapgir