‘Barış profesörü’nden insan hakları eleştirisi

Halil Türkden, Johan Galtung’un, Metis Yayınları’ndan çıkan ‘İnsan Hakları: Başka Bir Açıdan Bakış’ kitabını yazdı.

HALİL TÜRKDEN

İlk olarak 1994’te ‘Human Rights In Another Key’ adıyla İngilizce olarak basılan; Metis Yayınları’nın ilk kez 1999’da yayımladığı Norveçli Prof. Johan Galtung’un ‘İnsan Hakları: Başka Bir Açıdan Bakış’ adlı kitabı aradan 14 yıl sonra ikinci kez okuruyla buluştu.

!Barış profesörü! olarak nam salan Galtung, Uluslararası Barış Enstitüsü’nün temelini atan ve başkanlığını uzun süre sürdüren isimlerden biri olmakla beraber, neredeyse yarım asırdır kişilerarası iletişimden gündelik hayata, tarihsel çıkmazlardan jeopolitik anlamdaki uluslararası krizlerin çözümüne kadar birçok rolde ve pozisyonda görev aldı. Hayatının neredeyse 50 yılını barışa ve uzlaşmaya adayan Galtung, insan haklarına dair yeni bir bakış açısının kazandırılması ve uygulanması gerektiğini savunuyor.

Sonuçlar kısa vadeli olmasa da…

İnsan Hakları: Başka
Bir Açıdan Bakış

JohanGaltung
Çeviri: Müge Sözen
Metis Yayınları
216 sayfa.

Galtung’un sözünü ettiği anlamda, insan haklarının evrenselleşmesine ve ortaklaşmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda küreselleşen şey sadece insan hakları değildir. İnsan haklarıyla beraber sermayenin her geçen gün daha da küreselleştiği bir sistemde elbette sonuçlar kısa vadeli olmayabilir ama küreselleşen sermayeye karşı direnip refahın asıl hareket noktasını toplumun taban bölgeleri olarak belirlemek gerekir.

Küreselleşme hususunda asıl tartışmayı sermayenin tabandan çıkışı ve yukarı doğru gidişi ekseninde devam ettirmek isteyen Galtung, sermayenin ve işsizliğin haritasını çıkarmaya devam ediyor. Galtung’un insan haklarını nasıl ele aldığına bakıldığında da ‘hak sahipleri, ödev sahipleri ve hak üreticileri’ olarak değişmesi gereken bir sistemin varlığından söz edilebilir. Bireycilikten uzak ve daha kolektif bir insan hakları yaklaşımı profili çıkaran Galtung’un insan haklarına Batı düşüncesinin yerine Asya değerlerinin entegre edilebilirliğinden söz etmektedir. Ona göre, hiçbir uygarlık Batı kadar bireyci bir tutuma sahip olamaz.

Tam da bu noktada, Galtung’un kitabın temel argümanını nasıl formüle ettiğini görmek mümkün. Şu an hâlihazırda düşünsel müfredatımızda yer eden insan hakları gelenekleri Batı ürünüdür. Doğal olarak da söz konusu yaklaşım bu geleneği ortaya çıkaran metabolizmanın - ABD ve Fransa – kimi izlerini barındırıyor. Galtung burada öne çıkarak, evrenselleştirdiğimiz bir kavramın bu kadar tepeden inme bir niteliğe sahip olamayacağını; tam aksine evrensel olabilecek bir yaklaşımın doğal olarak sadece elit kesimin değil, toplumun her tabakasından ve dünyanın farklı kültür-coğrafyasından insanların da içselleştirmesi gereken bir yaklaşım olduğunun da altını çiziyor.

Galtung yine kitap boyunca yüzünü Batı’ya ‘olumsuz’ anlamda dönerek tarih boyunca insan haklarını tüm diğer medeniyetlerden daha fazla çiğnemişliklerine vurgu yaparak insan hakları yaklaşımının evrenselleştirilmesi bağlamında başka tavsiyelere ve tartışmalara açık olmaları gerektiğinin altını çiziyor. Böylesine evrenselleştirici bir öneri ekseninde ilk yapılacak şeyi de insan hakları yaklaşımlarında ve tartışmalarında ilk günden bugüne kadar alışılagelen monolog türü bir sözde paylaşımı sonlandırmak ve ‘salt batılı’ düşünme yapısını yıkacak bir diyalogun oluşturulması olarak görüyor.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ