‘19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni yeniden yazmak

Fatih Altuğ ve Mehmet Fatih Uslu’nun derledikleri ‘Tanzimat ve Edebiyat: Osmanlı İstanbulu’nda Modern Edebi Kültür’, Tanpınar’ın ‘19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nin yayımlanmasından neredeyse 70 yıl sonra ibreyi tersine çeviriyor; 1930’lar ve 40’lar Türkiyesi’nin eğilimlerine uygun bir biçimde çokluktan tekliğe indirgeneni yeniden çokluğuna kavuşturuyor.

MURAT CANKARA

Bir görüşe göre, karşılaştırmalı edebiyat disiplini 1930’larda İstanbul’da icat edilmiştir. Bu konuda milat, Hitler’in 1933’te iktidara gelmesiyle Romanolog Leo Spitzer’in, diğer bazı Yahudi meslektaşlarıyla birlikte Türkiye’ye sığınıp İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya başlamasıdır. Spitzer daha sonra Amerika’ya gidecek ve yerini kendisi gibi filolog olan Eric Auerbach’a bırakacak; 1936 yılında bu üniversitede kurulan Yabancı Diller Okulu’nun başına gelen Auerbach da, ‘Mimesis: Batı Edebiyatında Gerçekliğin Temsili’ başlıklı meşhur başyapıtını 1942-1945 yılları arasında bu üniversitede çalışırken yazacaktır. Homeros’tan Virginia Woolf’a uzanan bir yazarlar silsilesinin artzamanlı olarak incelendiği bu uluslar ve diller-üstü kitap, haklı olarak, karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının zirvesi olarak gösterilegelmiştir. İşin ilginç yanı, aynı yıllarda aynı üniversitede, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tanzimat’ın yüzüncü yılı şerefine açılan kürsüde profesörlüğünü alabilmek için “19. Asır Türk Edebiyatı”nı icat etmeye çalışmaktadır. Her ikisi de kitaplarını 1942’de yazmaya başlayan Auerbach ve Tanpınar’ın çabaları arasındaki karşıtlık çarpıcıdır: Biri, belki de yitirilmiş bir Avrupa fikrini edebiyat metinleri aracılığıyla sürgünde yeniden inşa etmeye çalışırken diğeri, Türk’e özgü olan edebiyatın peşindedir.

Tanzimat’ı sevmeyiz bir kere…

Tanpınar bugüne dek aşılamamış bir tarihini yazmayı başarmış olsa da biz Türkiyeliler pek sevmeyiz Tanzimat edebiyatını. Tanzimat’ı sevmeyiz bir kere. Milliyetçisi sevmez — ki Osmanlıcılık budalalıktan, eşitlik fikri sapıklıktan başka bir şey değildir; muhafazakârı sevmez —ki Batılılaşma ihanetinin temsilcisidir; solcusu sevmez—ki Batı emperyalizmine boyun eğmek, sömürgeleşmek demektir; tarihçisi sevmez —ki işin içinde el yazmalarından ziyade kitaplar, dergiler ve gazeteler vardır; edebiyatçısı (yazar değil de eleştirmen/akademisyen olanı) sevmez -ki ortalığa saçıvermeye hazır olduğu kavram ve teoriler; acısından kör, aşkından verem olan insanların tesadüflerle dolu abartılı ve taklit hikâyeleri için fazladır; öğrencisi zaten neyi sever ki onu sevsin. Velhasıl Türkiye’de tarihe, edebiyata, edebiyat tarihine 19. yüzyıldan vurarak, onu bir yokluklar silsile-sine indirgeyerek başlarız. İkinci sınıf Batılı yazarları pek de anlamadan okuyan bu kökü dışarıda yazarlar grubunu hangi başlık altında toplayacağımız, içinde yazdıkları ve dolaysızca ilişkilendirildikleri dönemin tarihsel sınırlarını nasıl çizeceğimiz bile muammadır: teceddüd edebiyatı, yeni edebiyat, batı tesiri altındaki edebiyat, Tanzimat edebiyatı vb.

Tanpınar’dan 70 yıl sonra

İşte Fatih Altuğ ve Mehmet Fatih Uslu’nun derledikleri ‘Tanzimat ve Edebiyat: Osmanlı İstanbulu’nda Modern Edebi Kültür’, Tanpınar’ın ‘19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nin yayımlanmasından neredeyse 70 yıl sonra ibreyi tersine çeviriyor; 1930’lar ve 40’lar Türkiyesi’nin eğilimlerine uygun bir biçimde çokluktan tekliğe indirgeneni yeniden çokluğuna kavuşturuyor. Zira çok-herşeyli (dil, alfabe, etnisite, din, kimlik) bir yüzyılın edebiyatını Tanpınar’ın “bize ait olan”ı arayan tekleştirici diliyle kavramak artık mümkün değil. Yaklaşık 600 sayfalık bu kitapta 19. yüzyıl İstanbulu’nda üretilen Arapça, Arnavutça, Bulgarca, Ermenice, Farsça, Kürtçe, Ladino, Yunanca; Arap, Ermeni ve Yunan harfleriyle Türkçe edebiyatlara dair incelemeler var. Böylece: 1) Tanzimat’ın yarattığı kültürden duyulan milliyetçi tiksintinin nedenleri daha iyi anlaşılıyor. 2) Osmanlı sonrası ulus devletlerin modern edebiyatlarının ortaya çıkışları görünürlük kazanıyor ve her genç akademis-
yenin rüyalarını süsleyen karşılaştırma imkânları doğuyor. 3) Osmanlı sınırlarını aşma potansiyeli taşıyan önemli ve bazısı teorik sorulara kapı aralanıyor: İmparatorluk ve edebiyat ilişkisi nedir? Ortak bir Osmanlı yazılı kültüründen söz etmek mümkün müdür? Osmanlı milletleri arasında ne derecede bir kültürel alışverişten bahsedilebilir?

Dönemi çoğulluğu içinde kavramak

Altuğ ve Uslu’nun derlemesi, karmakarışık bir güç ilişkileri ağı içerisinde çeşitli müzakereler sonucu bugünün kalıplarının ve modern ulusal kültürlerin oluştuğu bir dönemi anlamlandırabilmek için gerekli ipuçlarını sağlıyor. ‘19. Asır Türk Edebiyatı’ndan da anlaşılacağı üzere, çoğulluğu içinde kavranmadıktan sonra pek yavan kalmaya mahkûm bir dönem bu. Bu çoğulluğu görmezden gelerek, aynı ansiklopedide hem Arnavut hem de Türk milliyetçiliklerinin babası olarak iki farklı madde altında iki farklı isimle yer alan Şemsettin Sami’yi (ya da Arnavutçasıyla Sami Frashëri’yi) nasıl anlayabiliriz ki?

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ