Yapay zeka, gerçeklik ve ahlak
Son yazıda yapay zekanın gerek bireysel gerek toplumsal hayatımızda nasıl köklü değişikliklere yol açacağından, bunun yeni bir dünya demek olduğundan bahsetmeye başlamıştık. Bu dönüşümün insanın faaliyet gösterdiği her alanda yaşanacak olmasına rağmen en temel değişimlerin epistemoloji ve ahlak alanında olacağını söylemiştik. Zaten burada yaşanan ve yaşanacak dönüşümler diğer alanlardaki dönüşümleri de tetikleyecektir. Epistemolojik yani bilgiye, bilginin karakterine, üretimine ve iletilmesine dair yaşanacak muhtemel dönüşümlerden o yazıda bahsetmiş yapay zekanın ahlak üzerindeki etkisinden söz etmeyi bu yazıya bırakmıştık.
Hemen söyleyelim ki yapay zekanın ahlak üzerindeki dönüştürücü etkisi derken insanları ahlak dışı olarak görülen davranış ve eylemlere sevk etmesini kastetmiyorum. Daha temel bir meseleden bahsediyorum. Şöyle ki, biz farkında olsak da olmasak da ahlak belli bir gerçeklik, daha doğrusu gerçeklik konusundaki mutabakat üzerine bina edilir. Herşeyin yalan olduğuna inanılan, herşeye şüpheyle yaklaşılan bir ortamda belli bir süre sonra ahlaki değerler aşınır, ahlakın zemini kalmaz. Ahlaki olanla olmayanı ayırt edip farklı muamele etmemizi, dolayısıyla ahlaki değer ve normları canlı tutmamızı sağlayan şey, algıladığımız ve gerçek kabul ettiğimiz durumlardır. Burada kritik bir hususun altını çizmek gerek: bahsettiğim, bir durumun, iddianın, bilginin vs basitçe maddeten doğru olup olmaması değil; önemli olan insanların bir şeyin gerçekliği üzerinde belli bir mutabakata varmaları. Bir yalana veya yanlış bilgiye yeterince sayıda insan inanarak gerçek kabul ederse o da gerçek etkisi yapar, aynı işlevi görür. Dolayısıyla, ister doğru ister yalan-yanlış üzerine bina edilsin gerçeğe dair bir mutabakat ortaya çıktığı anda ahlakın zemini oluşmaya başlar. Yapay zeka işte bu mutabakatı, dolayısıyla ahlakın zemini parçalıyor çünkü duyduğunuz, gördüğünüz herşeyden şüphe duymanıza sebep oluyor.
Örnek vererek dediklerimi somutlaştırmaya çalışayım. Yapay zekadan evvel bir siyasetçinin yolsuzluğa, rüşvete, irtikaba bulaştığına dair görsel ve işitsel bir delille karşılaştığımızda hükmümüzü ona göre veriyorduk. (Hukuki süreçler, ayrı bir konudur ve bu yazının kapsamı dışındadır.) Halbuki, şimdi veya gelecekte böyle bir şeyle karşılaştığımızda ilk tepkimiz, “Acaba yapay zekayla mı yapıldı?”, diye düşünmek. Bu tereddüt de hüküm vermemize, yani ahlaki olmayana gerekli şekilde tepki vermemize engel olur. Üstelik, her gün, o veya şu siyasetçi hakkında böyle malzemelerin ortaya döküldüğünü düşünün, bu malzemenin gerçek olup olmadığına dair yaşanan tereddüt, bir süre sonra insanları söz konusu eylemlere karşı duyarsızlaştıracaktır. (Ülkemizde ahlak deyince insanların aklına neredeyse sadece kişinin cinsel faaliyetleri geldiği için bir hususu açıkça belirtme ihtiyacı hissettim: isterse fiilen vuku bulmuş olsun isterse yapay zekayla üretilmiş olsun, işin içinde cebir, zor, tehdit, şantaj, sübyan olmadığı sürece kamusal kişilikler de olsa bir kimsenin özel/cinsel hayatına dair görsel ve işitsel malzemeler, bizi ilgilendirmez, bizim ahlaki hükmümüzü de gerektirmez.)
Başka bir örnek olarak da şu verilebilir. Dünyanın çeşitli yerlerinde soykırımlar, etnik temizlikler, savaşlar yaşanıyor ve çağın iletişim olanaklarının bir sonucu olarak biz katliamları, savaş suçlarını neredeyse naklen seyrediyoruz ve haklı olarak bu bizde isyan duygusu ve infial uyandırıyor. Gelgelelim, yapay zeka teknik olarak geliştikçe ve hayatımıza daha fazla girdikçe bu gibi görüntüler için “gerçek mi acaba?” tereddüdü yaşayacağız, hatta yaşamaya başladık bile. Bu da bir süre sonra kaçınılmaz olarak bizi nasırlaştıracak, gerçeğe dair bir mutabakatımız kalmadığı için tepki veremez olacağız.
Yapay zeka konusu katman katman, tartışılması gereken pek çok alan ve konu var. Mesela, yapay zekanın sanat ve kültür üretimi üzerindeki etkisi. Yapay zekanın yaptığı tabloları, filmleri görüyoruz. Ben rastlamadım ama herhalde roman da yazmıştır ya da yakında yazacaktır. Sanatın, edebiyatın aklınıza gelen her türünü bu listeye ekleyin. Uzun lafın kısası, tarihte ilk defa insan dışında bir şeyin, üstelik de organik manada canlı olmayan bir şeyin sanat yapıtı, kültür üretmesi söz konusu.
Peki, yapay zekanın toplumsal eşitsizlikler, güç farklılıkları üzerindeki etkisi nasıl olacak? Devlet-toplum-birey ilişkisini nasıl etkileyecek? Bunlar önümüzde duran ve cevaplanmayı bekleyen devasa sorular. Belki bunların da içeriğine gireriz yakın zamanda ama yapay zekanın toplumsal hiyerarşi üzerindeki etkisi konusunda ben pek iyimser olamıyorum. Eşitsizlikleri büyütmesi, devletlerin halklar üzerindeki tahakkümünü derinleştirmesi çok büyük ihtimal gibi duruyor.
Gelgelelim, yapay zekanın gelişmesi ve yaygınlaşması, iyi veya kötü olarak değerlendirilmesinin ötesinde önünde durulabilecek, yolundan döndürülebilecek bir gidişat değil. Tabiri caizse ok yaydan çıktı. Bu gidişatı teorik olarak durdurabilecek tek şey, dünyada bu konuyla ilgilenen herkesin hemfikir olarak hemen yarın bu işle ilgilenmeyi bırakması ki bunu beklemenin hayal ötesi bir durum olduğunu siz de cümleyi okurken fark etmişsinizdir; çünkü bu artık silahlanma yarışı gibi bir durum. Siz dursanız diğerlerinin duracağına dair elinizde bir güvence olmadığı için kimse durmaz artık. Dolayısıyla, gidişatı durdurmak mümkün olmadığına göre geriye mümkün olduğunca uyum sağlamak ve birtakım kontrol ve denge mekanizmaları getirmek kalıyor, eğer yapılabilirse.
Geçen yazıda başladığımız hususla bitirecek olursak, gençleri zor bir dönem bekliyor. Bugün 20’lerin ortalarından 40’ların ortalarına kadar olan yaşları yaşayanlar, içine doğmadıkları ama önlerindeki 25 ila 45 senelik iş hayatında ve genel olarak kalan ömürlerinde varlık gösterebilmek, su üzerinde kalabilmek için uyum göstermek zorunda olacakları bir dünya ve toplumsal düzenle karşı karşıyalar.

