YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Genel seçimlerden farklı olarak, bu seçimde herkesin dikkatle bakacağı yerler İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi kentler. Buraları CHP, geleneksel seçmeninin ve medyasının büyük şehirlerde güçlü oluşu sayesinde koruyabilir. Yani CHP’nin üzerinde bir ‘genel seçim kazanma baskısı’ yok. Biraz abartarak söyleyelim, CHP sadece İstanbul, Ankara ve İzmir'i kazansa bile kendini galip sayabilir.

Tarihçi Ümit Kurt’un “Kanun ve Nizam Dairesinde: Soykırım Teknokratı Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun İzinde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Devlet Mekanizması” başlıklı yeni çalışması geçtiğimiz haftalarda Aras Yayıncılık’tan çıktı. Kurt, 24 Nisan 1915 tutuklamalarını ve devamındaki soykırımı “masa başında” uygulayan önemli bürokratlardan –daha sonra Danıştay Başkanlığı’na kadar yükselecek- Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun hayatına, Ermenilerin sürülmesini nasıl meşrulaştırdığına ve sorguladığı Şavarş Misakyan ile “tarihsel” diyebileceğimiz karşılaşmasına odaklanıyor

Tüm bunların Mart ayında yapılacak yerel seçimleri hedeflediğini anlamak için siyaset erbâbı olmaya gerek yok. Erdoğan İstanbul ve Ankara’yı tekrar almak istiyor. Akşener ise muhtemelen AKP ve MHP’ye oy getiren milliyetçi argümanların ‘iş yaptığını’ gördü, CHP’yi hedefe oturtmanın bir ‘getirisi’ olduğunu hesapladı. Ancak İmamoğlu ve Yavaş için Altılı Masa’yı terk etmeyi göze alan Akşener’in, şimdi neden bu yolu seçtiğini izah edemediğini de görüyoruz.

Bu durumda ne yapmalı? “Bu zaten okulları birleştirme planının parçası” deyip bu durumu geçiştirmeli mi, yoksa en küçük bir risk varsa bile bu riski bertaraf etmek için güçlendirme konusunda hemen harekete mi geçmeli? Herhâlde ikincisi. Ancak bu durumda yine başa dönüyoruz. Parayı kim verecek, güçlendirmeye geçmeyi bekleyen okullar ne yapacak?

İktisat çevrelerinde görüşleri dikkatle takip edilen, MIT’de ekonomi profesörü Daron Acemoğlu yeni kitabı vesilesiyle Türkiye’deydi. Acemoğlu’nun, meslektaşı Simon Johnson ile birlikte kaleme aldığı “İktidar ve Teknoloji: Bin Yıllık Mücadele” başlıklı çalışma, Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap bilhassa yapay zekanın ve teknolojinin günümüz dünyasındaki etkilerini, devletlerin ve şirketlerin yapay zekayı nasıl kullandığını, teknolojinin insanlık için nasıl bir gelecek çizebileceğini mercek altına alıyor. Bir grup gazeteci olarak Acemoğlu ile yeni çalışması üzerine konuştuk, ancak Türkiye ekonomisi hakkındaki değerlendirmelerini sorma fırsatı da bulduk.

Tüm bunlar tamam ama tabloda bir eksiklik var sanki. O da, yıllardır içinde bulunduğumuz ‘kaba güçle sonuç alma’ mantığının ne yazık ki yerleşmiş olması. Ya da şöyle diyelim: Şiddet sadece futbolda mı var? İnsan, ister istemez, hekimlerin yıllardır maruz kaldığı vakaları hatırlıyor. Hekimler feryat ederken hükümet çevrelerinde uzun süre bir sessizlik vardı. Ve saldırganlar bunu neredeyse bir onay gibi görmeye başlamışlardı.

Yaşı yetenler Banker Kastelli krizini hatırlar. 1980 sonrası girdiğimiz liberal ekonomi furyasında birdenbire yüksek faiz vaadeden bankerler ortaya çıkmıştı. Bunların en önde geleni Banker Kastelli’ydi. Ünlü oyuncuların rol aldığı reklam filmleriyle piyasadan yüklüce para topladılar.

Hrant Dink cinayetinin faili Ogün Samast’ın cinayetten 16 yıl 10 ay sonra tahliye edilmesi, kamuoyu vicdanının yanı sıra yargısal anlamda da tartışılıyor. Samast hakkında, tahliyeden sonra, geçtiğimiz hafta, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla yeni bir iddianame düzenlendi. Öte yandan Samast ve arkadaşları için “örgüt üyeliği” suçlaması zaten talep edilmiş ancak bu suçlama, isnat ettiği TCK maddesi nedeniyle zaman aşımına uğramıştı. Gelişmeleri ve süreci Dink Ailesi avukatlarından Hülya Deveci ile konuştuk.

Tartışılacak elbette çok şey var ama şu notu da düşmekte fayda var: Diyelim ki, AKP ve medyasının dediği gibi Yargıtay da Anayasa Mahkemesi de, eşit konumdaki birer üst mahkeme. İyi ama bu durumda Yargıtay’ın yanılmazlığı nereden geliyor? Nihayetinde Hrant Dink’i mahkûm eden de Yargıtay değil miydi?