YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Geçen hafta, normalleşme sürecinde en önemli pürüzün Ermenistan ile Azerbaycan arasında pek de yolunda gitmeyen ilişkiler olacağını söylemiştik. Bu sıkıntılı denklem varlığını koruyor.

Baştan beri söylüyoruz, bu süreçte Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın, Ermenistan’a ‘mağlup ülke’ pozisyonunu dayatmaması önemli. Ermenistan’ın da bu sürece ve ulaşım hatlarının, sınırın açılmasına ihtiyacı var; burası açık. Ancak Paşinyan yönetimi muhalefetin ciddi baskısı altında ve Zengezur koridoru gibi talepleri Yerevan yönetiminin kabul etmesi hayli zor görünüyor.

Siyaset bilimci Prof. Dr. Hamit Bozarslan, 27 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Sosyoloji Bölümü ve Tarih Bölümü'nün düzenlediği Hrant Dink Anma Konferansı çerçevesinde, ‘Akademik Özgürlükler ve Siyasi Özgürlükler: Demokrasi ve Akademik Özerklik Üzerine Düşünceler’ başlıklı bir konuşma yaptı. Bozarslan ile konuşmasından yola çıkarak dünyada ve Türkiye’de demokrasi ve akademik özgürlükler üzerine bir söyleşi yaptık.

Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Katsaniotis geçtiğimiz hafta İstanbul ve Gökçeada’daydı (İmroz). Katsaniotis ve Ekümenik Patrik Bartholomeos, İmroz’da Aziz Trifonos Kilisesi’nde düzenlenen ayine de katıldılar. Bakan Yardımcısı Katsaniotis Türkiye ziyareti vesilesiyle sorularımızı yazılı olarak yanıtladı. Katsaniotis, Türkiye’deki Rum toplumunun durumundan, Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapalı kalışına kadar kadar pek çok konuda siyasi ve hukuki değerlendirmelerde bulundu.

18 milyonluk nüfusu ve dağınık, plansız yerleşimiyle, İstanbul’un her türlü sıradışı duruma hazırlıksız olduğu da bir kez daha ortaya çıkıyor. Ülkenin ekonomi ve turizm başkenti olan İstanbul göz göre göre bu hâle getirildi. Kendi kaderiyle baş başa bir kent. İktidarın bu kentle ilgili tek kaygısı, nereden rant çıkarılabileceği.

Cenazende yürüyen yüz binler bize elbette umut vermişti, sonraki yılları bu umutla geçirdik. Yine bu umuda sahibiz elbette, senin yolunda yürümek zaten bunu gerektirir. Ancak Türkiye’nin senin kaybından gerekli dersi çıkarıp çıkarmadığı sorusunun yanıtı hayli muğlak. Her şeyden önce insanların siyasi otorite tarafından hedef gösterilmesine devam ediliyor.

Yılın son aylarında hâkim olmaya başlayan “Muhalefet artık iktidarı köşeye sıkıştırıyor” argümanının çok sağlam olmadığını görüyoruz. Öte yandan, iktidar açısından bakacak olursak, kamuoyu anketleri hâlâ kan kaybına işaret ediyor.

Peki, o arada Dolar artmazsa, aynı seviyede kalırsa ya da düşerse ne olacak? Görünürde, her şey yolunda gitmiş olacak. Ama Dolar artmasa bile enflasyon artmaya devam edecek, öyle görünüyor. Dolayısıyla dar gelirliler ve çalışanların enflasyon karşısında ezilmesi devam edecek.

Bundan önceki krizlerde sorumlu makamda olanlar hiç olmazsa bir kriz olduğunu kabul eder ve (işe yarar, yaramaz, o ayrı mesele) kendilerince birtakım önlemler alırlardı. Şimdi bir kriz olduğu reddedildiği için önlem de alınmıyor. Bilakis, krizi daha da derinleştirecek adımlar atılıyor.