OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Belki ilk yapılması gereken teşhis, oy kaymalarının iktidar ve muhalefet blokları arasında değil, daha ziyade blokların içinde yaşandığıdır. Başka bir deyişle, CHP’deki oy artışı tamamen değil ama büyük ölçüde diğer muhalefet partilerinden oy kaymasıyla yaşanırken, AKP’den kopan oylar da daha ziyade Yeniden Refah Partisi’ne gitmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla, eğer maksat gelecek seçimlerde bir iktidar değişikliği ve cumhurbaşkanlığını kazanmaksa, değerlendirmeleri ve projeksiyonları sadece parti oyları üzerinden değil blokların oyları üzerinden de yapmak gerekiyor

Milletvekili seçimleriyle kıyaslama yaparken belediye seçimlerinde adayların aldıkları oylardan ziyade partilerin il genel meclisi seçimlerinde aldıkları oya bakmak daha sağlıklı olacaktır. Dolayısıyla ben de kıyaslama yaparken Pazar günkü yerel seçimlerde alınan il genel meclisi oylarına atıfta bulunacağım ve genel seçimler söz konusu olduğunda sadece yurtiçi oylarını baz alacağım ki kıyaslama daha anlamlı olsun.

1980’lerden beri, futbolda şiddet çözülemeyen bir sorundur. Türkiye’nin uzun süredir çözemediği, kronikleşmiş sorunu yalnız bu değil. Bırakın öyle büyük, görece karmaşık, çözümü nispeten zor siyasi ve ekonomik sorunları, kuşaklardır çözemediği, futbolda şiddet benzeri o kadar çok sorunu var ki Türkiye’nin...

Aliyev istediğini askerî yöntemlerle aldı. Fakat, hedeflerinin sonuna gelmiş değil. Askerî anlamda güçlüyken bu yolla alabileceğinin azamisini almak istiyor ve bu ‘azami’ye Ermenistan’ın bütünü de dâhil; aslında, Ermenistan’ın topraklarından “Batı Azerbaycan” olarak bahsederek bu niyetini gizlemiyor da. Tüm insan hakları değerlerinin hiçe sayıldığı, güçlünün istediğini alenen yaptığı bir döneme girdiğimizi düşünecek olursak, bölgesel ve küresel konjonktür ve zamanın ruhu da buna uygun.

1990’ların başında akşam haberlerinde Bosna’dan gelen görüntüleri üç-beş dakika görüyorduk ama sonra geçiyordu. Hâlbuki bu sefer gün boyu Gazze’den gelen, hepsi birbirinden korkunç görüntülere arka arkaya şahit oluyoruz. Gazze’deki katliamın hem mekân olarak küçük bir alana sıkışması hem kurban sayısının hızla artması da tabloyu daha vahim hâle getiriyor.

Aaron Bushnell’i böyle bir eylem yapma raddesine getiren duygu ve düşünceleri iyi irdelemek lazım çünkü, ABD’de Washington Post gibi kimi yayın organlarının Bushnell’in “anarşist geçmişinden” dem vurarak onu aşırı bir istisna gibi gösterme çabalarının aksine bu duygu ve düşünceler kesinlikle Bushnell’e sınırlı değil.

Bu ifadenin arkasındaki zihniyet sadece azınlık okulları için değil, genel olarak yanlış, sorunlu bir zihniyet. Söz konusu değerlerin ne olduğuna, nerede başlayıp nerede bittiğine kim karar verecek? Bütün “Türk milletinin” üzerinde hemfikir olduğu “millî, kültürel ve manevi değerler” hangileri? İşin azınlıklarla ilgili kısmına dönecek olursak...

Türkiye hükümeti, İsrail’e lafta karşı çıkıyor, kınıyor ama kendi siyasi gücü ve çıkarları söz konusu olduğunda insan hakları kavramının yıpratılması konusunda aynı yolun yolcusu. Onlarca örnek vermek mümkün. Son zamanlarda Sezgin Tanrıkulu, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Şebnem Korur Fincancı gibi, toplumda bilinen insan hakları savunucularına karşı girişilen sistematik saldırıları da bu minvalde değerlendirmek lazım.

Adalet ya herkes için vardır ya kimse için yoktur. Bazı grupların bazı zulümleri otomatikman ve kategorik olarak hak ettikleri anlayışı topluma öyle bir yerleşmiş, öyle normalleştirilmiş ki, Türkiye bir kanunsuzluk, güçlünün gemisini yürüttüğü şiddet toplumu oldu. Adalet yerine adaletsizlik kurumsallaştı.

1920’ler ve 30’lar boyunca on binlerce Ermeni Anadolu’dan ayrılmak zorunda kaldı ya da gönderildi. Bu dönemde yaşanan, tabiri caizse ağır çekim bir tehcirdir, daha doğrusu tehcirin ağır çekim devamıdır.