OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Bu hafta, yazının sınırları elverdiğince, içinde bulunduğumuz çarpıklığın tarihsel ve yapısal kökenlerine bakmaya çalışalım. Patrik ve Patrikhane’nin konumundan kaynaklanan bu çarpıklığın nasıl oluştuğunu, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin geçirdiği –ya da geçiremediği– dönüşümlere bakmadan anlamak mümkün değil.

Devlet bir şeye engel olmak istiyorsa, bırakın kendi görevlileri eliyle yapsın bunu, siz devletin tetikçisi olmayın. Sonra sorumluluk sizin üzerinize kalır.

Türkiye –ve aslında Kürtlerin yaşadığı topraklarda hüküm süren diğer devletler– Kürtlere “Ya benimsin, ya kara toprağın” demekten başka bir üçüncü seçenek sunmadı öteden beri. Yani, ya asimile ve tabi olacaksın, ya da sana yaşam hakkı tanımayacağım.

Toplantı usule dair yanlışlarla dolu geçmiş. Birincisi, MH Başkanı Köletavitoğlu, açış konuşmasında, talimatname lehinde ve aleyhinde görüşleri özetlediği kısmın öncesinde ve sonrasında uzun uzun neden itiraz edilmemesi gerektiğinden, bunun doğuracağı kötü sonuçlardan bahsetmiş. Sormak lazım, bu konuşmayı kimin adına yapmış? Heyet adına mı? Heyetin zaten böyle net bir pozisyonu olsa o toplantıya ihtiyaç olmazdı.

Bütün mesele adil ve hakkaniyetli olmaktır. Doğal adaylardan isteyen herkesin seçime girdiği, hilesiz, hurdasız, şantaj ve tehdit olmadan, herkesin hür iradesiyle oy verdiği bir seçimle seçilecek adayı beğenmesek de o seçimin meşruiyetini sorgulayamaz, sonucunu tanımazlık edemeyiz.

Öyleyse Müteşebbis Heyet üyelerine sesleniyoruz. Lütfen bu dönemeçte dirayeti, basireti ve cesareti kaybetmeyin. Seçimin anlamlı ve adil bir yarış olması şu anda size bağlı. Yapacağınız şey, gerekçeleriyle, atıflarıyla basit bir itiraz dilekçesi yazmak. Elinizde bol bol malzeme var.

Türkiye Ermeni toplumuyla ilgili kararlar alınırken çağdaş insan hak ve özgürlükleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi, bu ilkeler doğrultusunda üretilmiş metinler, kültürlerin, kimliklerin korunması gibi kriterler dikkate alınmalıdır. Nitekim son Anayasa Mahkemesi kararı da bunların altını çizmiş, devletin dinî alanı düzenlemekten kaçınması gerektiğini belirtmiştir. Müteşebbis Heyet bu kararın mantığını takip edebilir.

Şirinoğlu’nun dediğine göre bu veliler, çocuklarının “söylemlerinin, düşüncelerinin değişmesinden” ‘şikâyet’ ediyormuş. Bir çocuk eğitim alacak ama söylemleri ve düşünceleri değişmeyecekse o eğitimi niye alıyor? Eğitimin amacı zaten çocuklarda değişiklik, fark yaratmaktır.

Geçen hafta 6-7 Eylül’ün yıldönümü vesilesiyle acı bir sarkazm minvalinde şöyle bir tweet attım: “Arada sorarım, günü geldi gene sorayım. Ermeni’yi, Rum’u, Yahudi’yi temizlediniz. Geri kalan memlekette siz size nasılsınız, eğleniyor musunuz gençler? Allah neşenizi bozmasın.” Buna verilen kimi tepkiler ilginç bir yelpaze oluşturdu ve ‘azınlıklar’, tarih, tarihle yüzleşme konularında küçük bir Türkiye profili çıkarmaya imkân verdi diye düşünüyorum.

6-7 Eylül ve diğerleriyle yüzleşmek benzer olayların tekrarının önlenmesinde önemlidir diyoruz. Nitekim 6-7 Eylül 1955’ten sonra da hedef grup değişmekle birlikte benzer dehşetler yaşanmadı mı? Bugün Türkiye’de Ermeni, Rum, Yahudi bulmak mesele ama farklı gruplara karşı benzer bir pogromun tekrarlanmayacağını kim söyleyebilir?